Onedio Logo

Edebiyatta Zamanın Yansıması: Saatname Geleneği

Kapak Görseli

Zaman, insanlığın en kadim ve gizemli yol arkadaşı...

Kimi zaman bir nehir gibi akıp giden, kimi zaman bir kum saatinin içinde ağır ağır süzülen bu kavram, sanatın ve edebiyatın da vazgeçilmez bir teması olmuştur. Kum saatlerinin sessiz dilinden divan şairlerinin dizelerine uzanan bu yolculuk, okuyucuyu zamanın ruhunu anlamaya ve kendi içsel yolculuğuna çıkmaya davet ediyor.

Konya’nın dar sokaklarından geçerken, rüzgârın taşıdığı ney sesi Nami’yi eski bir kütüphanenin önünde durdurdu. Kapının tokmağında, paslanmış pirinçten bir kum saati kabartması vardı. İçeri girdiğinde, raflarda tozlu ciltler arasında kaybolmuş bir Saatname el yazması buldu. Sayfalarını çevirirken, mürekkebin solmuş izlerinde Osmanlı’nın zamanla dans eden ruhunu gördü. Saatname geleneği, ona göre, sadece zamanı ölçmek değil; insanın varoluşunu, mevsimlerin döngüsünü ve ilahi aşkın peşindeki yolculuğu kaydetmekti. Kum saatleri, güneşin hareketleri, ayın evreleri… Tüm bunlar, bir şairin kaleminde hayat bulmak için bekliyordu.

Saatname: Zamanın Ruhu

Saatname: Zamanın Ruhu Görseli

Osmanlı’da saatnameler, sarayın duvarlarını süsleyen karmaşık mekanik saatlerden öte bir anlam taşırdı. Bunlar, zamanı “ölçen” değil, “anlatan” eserlerdi. Kâtipler, kâğıda dökülen her çizgide, günün bölümlerini namaz vakitleriyle, mevsimlerin geçişini halkın hikâyeleriyle, gecenin sessizliğini âşıkların feryadıyla harmanlardı. Saatname geleneği, insanı evrenin ritmine bağlayan bir köprüydü. Ahmed Eflâkî’nin dediği gibi: “Zaman, Hakk’ın nefesidir. Her an, bir âyet gibi okunmalı…”

Nami, el yazmasındaki bir minyatüre dokundu: Altın varaklarla işlenmiş bir kum saati, etrafında sema eden dervişler… Altta, nesih hatla yazılmış bir beyit vardı:

“Döner çark-ı felek, geçer dembedem…

Her katre kum, bir ömre bedel.”

Bu, zamanın hem döngüsel hem de acımasız yüzüydü.

Bir Şairin İç Hezeyanı

Nami, atölyesine döndüğünde, masasının üzerindeki kum saatini ters çevirdi. Kumlar akarken, Fuzuli’nin Leylâ ile Mecnun’undaki şu mısralar dudaklarından döküldü:

“Zaman oldu ağyar ile handan oldum,

Zaman oldu ağlayıp giryan oldum…”

Zaman, Fuzuli için bir cellat mıydı yoksa aşkı ölümsüzleştiren bir araç mı? Nami, bu ikilemi kendi şiirlerinde nasıl çözeceğini düşünüyordu. Defterine karaladı:

“Kumlar dökülürken camdan,

Ben ki, bir an’ın çocuğuyum…

Güneş batarken, ay doğarken,

Zaman, sevgilinin gözlerinde dondu.”

O sırada kapı çalındı. Gelen, yaşlı bir Mevlevi dervişiydi. Elinde, üzerinde celi sülüsle “Eflâkî” yazılı bir tomar vardı. “Şems-i Tebrizî’nin sırları burada,” dedi. “Zaman, ancak ‘an’da yakalanırsa ebedîleşir.” Tomarı açtığında, Ahmed Eflâkî’nin Menâkıbü’l-Ârifîn’inden bir bölümle karşılaştı: Mevlânâ, bir gün Şems’e sorar: “Zaman nedir?” Şems cevaplar: “Senin nefes alışındır. Geçmiş bir duman, gelecek bir hayal… Geriye kalan, sadece bu nefestir.”

Nami, bu sözlerle sarsıldı. Belki de şiir, kaybolan anları yakalamanın bir yoluydu.

Mevsimler ve Metaforlar

Ertesi gün, şehir bahar yağmurlarıyla yıkanmıştı. Nami, bir erguvan ağacının altında oturmuş, Baki’nin kasidelerini okuyordu. “Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş…” Mısra, ona Kanuni’nin ihtişamının bile solduğunu hatırlatıyordu. Bahar çiçekleri nasıl geçiciyse, zaferler de öyleydi. Defterine not düştü:

“Zaman, bir bahar gülü…

Kokusu kalır, kendisi gider.

Şair, kokuyu mısralara hapseder.”

Akşamüzeri, bir dost meclisine katıldı. Yaşlı bir hattat, sedef kakmalı bir Saatname getirmişti. Üzerinde, lacivert zemin üstüne altınla işlenmiş güneş ve ay motifi vardı. “Bak,” dedi hattat, “güneş, aşkın tutkusu… Ay, ayrılığın hüznü. Zaman, bu ikisinin arasında gidip gelir.” Nami, bu sözleri duyunca Nedim’in şu gazelini mırıldandı:

“Güneş gibi taptaze bir cemâlin var,

Ama ey mah! Zaman seni de soldurur.”

Kum Saatinden Şiire

Gece yarısı, atölyesinde yalnız kaldığında, Nami kum saatini yeniden çevirdi. Kumlar akarken, Eflâkî’nin sözleri zihninde yankılandı: “Zaman, insanın içindeki ilahi nefestir. Şiir, o nefesi yakalar.” Kalemi eline aldı ve kâğıda döktüğü her kelimede, zamanın ağırlığını hafifletmeye çalıştı:

“Bir kum tanesiyim ben,

Düşerken camdan,

Şiir olurum.

Güneş doğarken,

Ayın gölgesinde,

Zaman, kalbimin çarkında döner…”

Sabah olduğunda, yaşlı derviş geri geldi. Elinde, içinde kırmızı kum dolu küçük bir saatname vardı. “Bunu al,” dedi. “Kırmızı kum, aşkın rengidir. Zaman, ancak aşkla anlam kazanır.” Nami, saatnameyi avucunda tutarken, Fuzuli’nin “Aşk imiş her ne var âlemde…” dizesini hatırladı. Belki de gerçek saatname, insanın yüreğinde akıyordu.

Zamana Direnen Şiir

Nami, artık biliyordu: Saatname geleneği, nesilden nesile aktarılan bir sırdı. Divan şairleri, kum saatini şiire, güneşi aşka, ayı hüzne dönüştürmüştü. Zaman, onlar için bir düşman değil, ilham perisiydi. Şiir, geçen her anı ölümsüzleştiren bir büyüydü.

Bugün, Nami’nin atölyesinin duvarında, altın varaklı bir saatname asılı. Üzerinde şu yazıyor:

“Zaman öldürmez, öğretir…

Şiir, onun dilini tercüme eder.”

Belki de gerçek kum saati, şairin kalbinde çevrilip duruyordu. Nami’nin seyahatinde zamanın sadece bir ölçü birimi olmadığını, aynı zamanda insan ruhunun, aşkın, hüznün ve ilahi arayışın bir yansıması olduğunu gördük. Osmanlı'nın saatname geleneği, şairlerin dizelerinde yeniden hayat bulurken, zamanın sonsuz akışı içinde 'an'ın değerini bir kez daha hatırladık. Belki de gerçek saatname, her birimizin yüreğinde atan bir ritimdir ve şiir, bu ritmi ölümsüzlüğe taşıyan en güzel sestir. 

Instagram

X

LinkedIn

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

TGRT'de Olumsuz 'KJ'ye Patron Eşi Aslıhan Ören’den Sansür! “Olmayacak, O Kadar!”
TGRT'de Olumsuz 'KJ'ye Patron Eşi Aslıhan Ören’den Sansür! “Olmayacak, O Kadar!”
İSKİ, Kanal İstanbul Şantiyesine Yıkım Kararı Verdi: Gözaltına Alındılar
İSKİ, Kanal İstanbul Şantiyesine Yıkım Kararı Verdi: Gözaltına Alındılar
Sebep Kıskançlık mı? Brahim'in Arda'ya Atmadığı Paslara İnanamayacaksınız
Sebep Kıskançlık mı? Brahim'in Arda'ya Atmadığı Paslara İnanamayacaksınız