Eski zamanlar, eski aşklar, eski dostluklar derken, eski mekânlara kadar uzandık, yıl 1914′mü? belki de 1940 kışı, Orhan Veli geceden kalmış, pek muteber sevdiğinin hayalini kuruyor şimdi, Edip Cansever ağabeyimiz çok sevmiş Tomris Uyar’ı ama Turgut Uyar’ın ki aşkın söylenmemiş hali. Dert çok, sıkıntı, Nilgün intihar etti en temizi budur belki de, insanlar divane gibi boş boş dönüyorlar kendi çevrelerinde, “ne olacak ya hu ne olacak böyle?” homurdanan tanıdık bir ses yine. Gidip bir kahveye pineklemeli en iyisi, bütün dostlar oradadır şimdi, mesele yine aynı… Çayınızı karıştırırken Sait Faik ile göz göze geliyorsunuz. Kahvenizi yudumlarken Orhan Kemal önündeki kâğıda bir şeyler karalıyor. Kadeh tokuştururken Orhan Veli, Edip Cansever ile koyu bir sohbete dalıyor. Az ileride Cemal Süreya ile Can Yücel atışıyor. Dilerseniz daha gerilere gidelim. Mesela Yahya Kemal’in, Ahmet Hamdi’nin, Peyami Safa’nın bir köşeden çıkageldiği yıllara.