Ece Maia Yazio: Yeni Çağ Kapıyı Çalmadan Geldi

Yeni çağ, neuro-teknolojik gelişmeler, genetik düzenleme, akıllı robotlar, kendi kendine giden arabalar, süper ağ bilgisi ile elinde borazan, gürültülü bir karnaval havasıyla yaklaşıyor. Tüm süslü kurtarıcı gelişmeler insan ömrünün uzaması, iş yükünün azalması, daha güvenli yaşamların sunulacağını vaderken deneyimlediğimiz pandeminin benzerlerinden de daha az hasar alarak çıkabileceğimizi garantiliyor. Çünkü çok daha kuvvetli virüs salgınları bekleniyor. Bu gelişmeler bir yandan iklim krizine dikkat çekerken, sentetik hayvansal ve tarımsal gıda projeleri üretiyor. Kalp atışımızı, şekerimizi merak ediyor, uyku düzenimiz için yardımcı uygulamalar hazırlıyor. Düşünsenize yeni çağ sadece insana hizmet ediyor. Belki de iyilik kisveleri arkasından başka bir gerçeği gizliyor.

Kitlesel algı manipülasyonları, bireysel sorgulamanın yükünü kitleye devreden insanlar için bir kutu renkli şeker gibidir. Çoğunluğun yürüdüğü yol ise hiçbir zaman o çoğunluğun kendi seçimi değildir. Kitleye tabii olan kişi, tıpkı kitlenin diğer mensupları gibi; neden oraya gittiğini sorgulamadan eyleme katılır.

Kitle eylemi başlatmaz. Kitle takibi başlatır…

En acı gerçek ise eylemi başlatan, kitlenin içinde değildir.  Kitle sadece takibi başlatmıştır. Fareli Köyün Kavalcısı misali. Fikir adayan, çözüm bulan, eylemi yayanlar sürü dışıdır. İşte bu tehlikeli takibin müritleri çoğaldıkça, bireysel düşünce sahiplerine yaptırımlar kolaylaşır. Çünkü manipülasyon asla sürü için olmamıştır. Etki dalgasının ulaşması istenenler, sürü dışında kalanlar, zapt edebilmesi gerekenlerdir. 

İşte dalga bugünlerde en kolay lokmaları etkisi altına almaya başlamış, süslü cümleler iştahla sindirilirken, bir sonraki eylem devreye sokulmuştur. 

Hayatımın hiçbir döneminde teknoloji karşıtı bir insan olmadım. Ancak insana ya da bir grup insana orantısız ve zamansız verilen gücün zararlarını tarihin her dönemini araştırırken şahit olabilirsiniz. Bu bir kaygı da değil. Bu yazı, önümüzdeki yirmi senenin getireceği gerçeklerin ayyuka çıkmış halidir.

Dünya Ekonomik Forum’un kurucusu ve İcra Kurulu Başkanı Profesör Klaus Schwab’ın, geçen hafta Dubai’de yapılan toplantıda sarf ettiği kesin kararlı cümleleri zaten sistemin çoktan hazırlanmış, pek yakında ise sorgusuz sualsiz kullanılmaya başlanacağını dikte ediyordu. Hatta cümlelerin içine serpiştirilmiş bu sert tavır ile bunun bir zorunluluk olduğunu hissettiriyordu. Bu konudaki detaylı izlenimlere ilerleyen günlerde yayınlanacak yazılarda değineceğim. Çünkü bu durumun sosyolojik, psikolojik ve felsefik birçok yansıması olacak. 

‘’Artık gizemli ruhlar değiliz; artık hacklenebilir hayvanlarız’’ 

                                                                  Yuval Noah Harrari

Gece yatağa girdiniz ve rüya görmeye başladınız. Bilinçdışı sembolleri arasında dolaşıyorsunuz. Birden adını bile duymadığınız bir markanın içecek kutusu elinizde beliriyor. İçecek kutusundaki ismi okuyorsunuz. Bir yandan da içeceğin ne kadar lezzetli olduğunu fısıldayan bir ses size içmenizi söylüyor. Tadına bakıyorsunuz. Gerçekten de söylendiği kadar lezzetli.

İşte tehlike burada başlıyor…

Derin uyku sırasında, fiziksel planda düşünme yeteneği son bulur ve hafıza askıya alınır. Egonun maddesel planda, içinde düşünme yeteneğini ve hafızayı oluşturan alanı, geçici olarak işlevini durdurmuştur.

Bu yüzden uyku sırasında maruz kaldığımız uyaranlara dair hafıza kaydımız olmaz. Telkine açıktır. Üstelik telkin altında olduğumuzu da kaydedemeyiz. Sabah uyandığımızda ise çoğu zaman hatırlamadığımız rüyalarımızın etkisinde oluruz. 

İşte bu savunmasız ve hiçbir şeye direnç göstermeyen hal bilim insanlarının oldukça ilgisini çekiyor. Rüya sırasında öğrenebilir, travmalardan iyileşebilir, ilham alabiliriz. Üzerine çalıştığımız bir projeye ait yeni fikirler, dahiyane icatlar da bu alan desteklenirse ortaya çıkabilir. Ancak insanın bu arka bahçesi sadece bilim insanlarının ilgisini çekmiyor. Neuro-pazarlamacıların, kurumsal şirketlerin ve ülkelerin gizli askeri deneylerinin de merkezinde. Ve aktif olarak kullanılmaya başlanacağı da biliniyor. Birçok aktif deneyin yapıldığı biliniyor.

Eğer bu sistem aktifleşirse rüyalarımızın bize ait olduğundan nasıl emin olabiliriz? Ve eğer müdahale edilirse, kendimizi nasıl savunabiliriz? Yaşamımızın yüzde 90’ını yönlendiren bu kozmik odaya kuluçka rüya sokmak demek, insanın bilinçdışının hacklenmesidir. Ve yeniden programlanan bilinçdışı ile artık biz, biz olabilir miyiz?

Eğer teknolojik bir aletimiz hacklenirse, onun yeniden programlanabileceğinden eminizdir. İstenilen program yeniden yüklenebilir. Aynı şey insanlar için de geçerlidir.

Bu demek oluyor ki, hacklenebilir insanlar, yeniden programlanabilir insanlar yapar.

Bilinçdışımız, gerçeğimizi değil de yerleştirilmiş bilgileri yansıtacak bir alana dönüşürse yaşamımızda emin olduğumuz olgulardan bile şüphe etmeye başlarız. Kim olduğumuz ile ilgili kayıtlar etki aldıkça, beğenilerimiz, tercihlerimiz hatta hayallerimiz bile bize ait olmayacaktır. Elbette bu  gerçekliğimizi sarsacak, sanrı ve gerçek arasında kalacağız. Bu Metaverse’ün sanrılı dünyasından çok daha ciddi bir konu.

Şirketler reklam ekmek için rüyalarımıza talipler…  Bu sistemin adı da hedeflenmiş rüya kuluçkası. Burger King, Coors, X-box, Microsoft  gibi şirketler bu alana şimdiden girdiler ve deneyleri sürmekte.  Telefonlarımızdaki uyku uygulamaları da bunlar için başlangıç. Mesela Iphone 18 içinde uyku uygulamalarının çok daha kapsamlı olacağı belirtildi.

Ürün satmak amacıyla insanların zihinlerine hayaller yerleştirmek, önemli etik soruları gündeme getiriyor. Deneylerde belli bir marka ya da ürünün kullanımına özendirmek ve teşvik etmek dışında çok daha büyük tehlikeler var. Siyasi ve politik yönlendirmeler kötü ellerde buhran, çılgınlık, öfke patlamaları ve kaos gibi kitlesel olgulara da yol açabilir

X-box'ın ‘’Made from Dreams’’; profesyonel oyunculara en sevdikleri video oyunlarının rüyalarını vermek için bu sistemi kullanıyor bile. Play Station’ın Tetris oyununun kuluçka rüyası deneyinde yeni çıkacak Tetris oyununun reklamını yaptı.

Rüya kuluçkasının ticari, kar amaçlı kullanımı hızla gerçeğe dönüşüyor.

Zihne ekilen tohum bir fikre dönüşür ve bu fikir artık o kişiyi tanımlamaya başlar. Bir nevi koşullandırılmış, komut alan varlıklara dönüşürüz. Zaten bilim insanları arasında yayınlanan bir mektup da var. 

Mektup şöyle:

‘’Ürün satmak amacıyla insanların zihinlerine hayaller yerleştirmek, önemli etik soruları gündeme getiriyor. Uyku ve rüya araştırmacıları olarak, doğal gece belleği işlememize müdahale etme pahasına kar elde etmeyi amaçlayan pazarlama planları konusunda derin endişe duyuyoruz. 

Beyin bilimi, cep telefonlarından sosyal medyaya şimdi uyanık hayatımızın çoğunu şekillendiren çeşitli bağımlılık yapan teknolojilerin tasarlanmasına yardımcı oldu. Aynı şeyin uykumuza da olduğunu görmek istemiyoruz. Reklamcılarla zaten kuşatılmış bilinçli ve bilinçsiz zihinlerimizin son sığınaklarından birinin manipüle edilmesini önlemek için eyleme ve yeni koruyucu politikalara acilen ihtiyaç duyulduğuna inanıyoruz.’’

Hedeflenmiş kuluçka rüya reklamcılığı eğlenceli bir oyun değil.

Gerçek sonuçları olan hatta ileri zamanlar için insanın en savunmasız olduğu yeri, bilinçdışı kodlarının yeniden yazılmasını sağlayacak bir program. Duyguları, yaratıcılığı, düşünme becerisi ve en çok da muhakeme yeteneği insanın geleceğinin teminatıdır. İnsanı bir meta olmaktan kurtaran bu bilinç yapısı bir yandan da ayarlarıyla oynanmaması gereken bir iletim sistemi gibi.

Çok kaygan bir zemine ayak basmak gibi. Ürün satmak amacıyla insanların zihinlerine hayaller yerleştirmek, sadece etik soruları değil, insanlık için planlanan gizli gündemleri de gün ışığına çıkarıyor. İnsanların uyumasına yardımcı olmak için rahatlatıcı ‘’doğa sesi’’ müzikleri satan şirketleri, tüketici davranışlarını etkilemek için hedeflenen rüyaları yerleştirenlerden ayıran ahlaki çizgi, şu anda kuşkusuz belirsiz. Çünkü telkinler müziğe de gömülebiliyor.

İnsanın son kalan gerçek kalesinin de istila edilmesi, insan adı altında yaşayan, komut alan ve telkinle her yöne çekilebilecek robotlar yaratacaktır.

Şimdi neden yazının başında Klaus Schwab’dan bahsettim, oraya değinelim. ‘’2027’ye kadar her insanın bir dijital çipinin olması gerektiğini savunuyor kendisi. Önce kıyafetlerimizde, ardından bedenlerimizde… 

İnsan olmanın ne anlama geldiği temelden değişebilir. Her bireye, kamu ve özel kuruluşlara hatta gezegendeki her insanın zihnine, bedenine ve ruhuna sınırsız erişim ve iç görü sağlayabilen dijital bir kimlikte tüm bilgilerin birleştirildiğini düşünün. Bu sistem daha sonra manipüle edilebilir, insanlar bazı durumlara zorlanabilir veya davranışlarını değiştirmeye teşvik edilebilir. 

Bunlar bilim kurgu değil. Teknolojik olanaklar arttıkça, insanların yeni bir sisteme tabi olmalarını isteyecekler ve bu da çok uzak bir gelecek değil.

Yazı dizisi devam edecek…

Popüler İçerikler

Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?