Eksikleri aleve attım. Ben büyütmedikçe kül olacaklar. Artık olmayanlara söylenmeye değil, yeni bir dünya yaratmak için adım atıyorum. Orada debelenmekte duran algı oyunlarını görüyorum. Arkam gece gibi karanlıksa, önümde uzanan insana bakıyorum. Varlar. Ve çok olduklarını bilmiyorlar.
Olgu yargılarımızı, kişisel değer yargılarımızdan biraz sıyırmamız gerekiyor. Bu bizi körleştiriyor. Doğrularımızı sabit kılıyor. Çünkü tanımladığımız ve olmaya çalıştığımız şey bizim değil, bizi yetiştiren aile ve toplumun sorgulamadan aktardığı cevapları. Oysa insan sonsuz sayıda kalıba girebilecek kadar esnek bir yapıya sahip. Ve her çağda kendini yenileyebilecek özellikleri kendinde barındırmakta. Artık bir güncellemeye ihtiyacımız var. Doğalcı yanılgılardan uyanmalı, insanın doğasında olduğunu sandığımız bu eklentileri dönüştürmeliyiz. Bu yanılgıları ismimiz gibi sahiplenmişiz. Oysa, tek tek her birimizin değerlerimizi kendimiz için seçmemiz, yeniden tanımlamamız gereken yeni bir çağdayız.
Her çağda farklı tanımlanan insan doğasının da dönüşüme uğradığını, bu yüzden tanımlanamadığını ve bilişsel bir insanın, elinde bulunan bu cevheri şekillendirerek kendi insan doğasını yaratabileceğini anlamalıyız. Kendi arka bahçesine yine bilinçle emek verdiğinde, olgu ve değer yargılarını zararsızlık ve fayda üzerine kuracak, büyümek için doğasıyla anlaşmak zorunda olduğunu kavrayacaktır.
Yuh ve Yaşa’nın ötesine geçmek, tepkisellikten sıyrılmak, doğrular savaşına bir son vermek, bize yeni bir çağı başlatacak. Belki de zaten bizi birleştiren de ilk defa kendi gerçeğimizi kabullenip, öz saygımızı hatırlamak olacaktır. İçine sığmaya çalıştığımız, doğamıza aykırı kalıplardan, özgür bir benliğe ancak böyle kavuşabilir, bizi engelleyen değer yargılarımızı güncelleyebiliriz.