Ece Baban Yazio: Düzensiz Göç Hareketlerinin Düzenli Sonuçları

Son günlerde en çok tartışılan konulardan biri dünyada yaşanan göç hareketleri. Göç nedenleri itici faktörler (push factors) ve çekici faktörler (pull factors) olmak üzere iki ana kategoriye ayrılmaktadır. İtici faktörler, bireyi kendi menşe ülkesinden göç etmeye ‘iten’ olumsuz koşullardır ve Türkiye’yi de en çok ilgilendiren düzensiz kitlesel göç nedenleri itici faktörler altında toplanmaktadır.

Örneğin;

* İklim değişiklikleri

*Yaşam kaynaklarının tükenmesi

*İş, eğitim gibi gelecek planlaması konusunda yetersizlikler

*Salgın hastalıklar

*İç savaşlar

*Terör örgütlerinin saldırıları

*Uluslararası düzende uygulanan nüfus politikaları göç nedenlerinin başında gelebilir. Tabii ki bu seçenekleri çoğaltmak ve çeşitlendirmek mümkün.

Türkiye göç yolunda bulunan bir ülke olarak çevresinde çıkan iç savaş ve istikrarsızlaşan devletlerin yönetim konusundaki başarısızlıkları sonucunda göç edecek olanların ilk yöneldikleri ülke durumunda.

Kavramsal Karmaşa

Göçmenlerin statüleri ile ilgili olarak kafa karışıklığını gidermek için bazı kavramların yeniden hatırlatılması söylenenlerin daha net anlaşılmasında yararlı olabilir.

Mülteci; hukuki statüye işaret eden bir kavramdır. Türkiye, Cenevre Sözleşmesi’nin 1. maddesinin (B) fıkrasının 1. Bendi gereğince, Cenevre Sözleşmesi’ne coğrafi çekince koyarak, sadece Avrupa’dan gelen kimseleri mülteci olarak tanımlamaktadır. Bu anlamda mülteci Avrupa’ya zorunlu olarak göç edenlere tanınan statü olarak ifade edilir.

Şartlı mülteci; Avrupa ülkeleri dışından gelen ve sığınma talep eden kişiler “şartlı mülteci’’ olarak adlandırılır. Ülkesine dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Kişi üçüncü bir ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilebilir.

Sığınmacı; mülteci olmak için müracaat eden kişidir, talebi kabul edilmezse kendi ülkesine ya da üçüncü bir ülkeye gönderilir. Sığınmacı geçici bir statüdür ve sığınma başvurunda bulunma hakkı göz ardı edilmemelidir. Bir ülke azami üç ay içinde yaptığı değerlendirme sonucunda kendisine başvuranlara sığınma hakkı vermeyebilir ancak sığınma hakkı için başvurmaya gelenlere bu haklarını kullandırtmadan uygulanan şiddet uluslararası hukuka da uygun değildir. Bu uygunsuzluğu anlamak için Yunanistan’ın uygulamalarına bakmak yeterlidir.

Gelelim 911km sınırımız bulunan Suriye’den gelen kitlesel göçe.

Suriye’den Türkiye’ye gelen nüfus “geçici koruma altına alınan göçmenler” olarak tanımlanmaktadır. Geçici koruma altına alınan göçmenler belli bir süre sonra kendi ülkesine geri dönmelidir. Burada sorun sürenin ucunun açık bırakılması ile başlamaktadır.

Türkiye’nin Göç Politikaları

Türkiye, bugün Orta Doğu coğrafyasında bir kırılma noktası olan Arap Baharı sonrasında başlayan iç savaşlar ve istikrarsızlaştırılan, başarısız olarak ifade edilen devletlerden gelen kitlesel göç ile mücadeleye maruz bırakılmıştır. Suriye’den geçici koruma altında gelen kitlesel göçün yanında Afganistan, Pakistan, İran gibi bölgelerden de ciddiye alınması gereken göç hareketleri mevcuttur. Avrupa’nın göç konusundaki tavrı da uygulanan nüfus politikalarının ciddiyeti açısından bize önemli mesajlar vermektedir.

Düzensiz Göçün Düzenli Sonuçları Neler?

*Sınırları, kapasitesi, kaynakları belli bir ülke olan Türkiye’nin göçmenlerin toplandığı, sınırları kolaylıkla aşılan bir ülke olarak görüntü vermesi bile Türkiye’nin sınır güvenliği ve toprak bütünlüğü açısından bir tehlikedir.

*Diğer yandan 911km sınırımız bulunan Suriye’de özellikle Türkiye’ye doğru itilen nüfusun yerine getirilmesi planlanan kitlenin kim olacağı ya da kime hizmet edeceği tartışma konusuyken, Türkiye’nin güvenli bölge oluşturarak, geçici koruma altındaki Suriyeli nüfusu kendi ülkesinde oluşturulan bu güvenli bölgeye yerleştirmesi sınır güvenliği ve terörle mücadele açısından ayrı bir önem taşımaktadır.

*Başka bir önemli konu ise göçmen meselesinin AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerde ana gündem maddesi haline gelmesi ve ilişkilerin sadece bu konu üzerinde yapılacak anlaşmaya göre şekillenmesidir. Merkel’in Türkiye’nin AB üyeliğini öngörmezken göçmen konusundaki rolüne dikkat çekmesi; Kurz’un Afganistan’dan gelen kitlenin yerleşmesi açısından Türkiye’nin daha uygun bir coğrafya olduğunu belirtme cüretini göstermesi ise olayın tuzu biberi niteliğindedir.

Bu noktada özellikle AB ile imzalanan 18 Mart Mutabakatı önemli bir yer tutmaktadır. Geçici koruma altında Türkiye’ye gelen göçmenlerin Avrupa’ya düzensiz göçlerinin engellenmesi için geri kabulün uygulanması, AB’nin Türkiye’yi sığınmacıların biriktiği bir ülke olarak finanse etmesi ile kendi sınırlarını ve düzenini korumak istemesinden başka bir şey değildir. Türkiye bu insani dramın yükünü Avrupa da dahil olmak üzere tüm dünyanın paylaşmasını gerektiren bir politika izlemek durumundadır.

*Diğer yandan Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması ve yeniden yapılanma sürecinde Türkiye’de yaşayan geçici koruma altında bulunan Suriyeli vatandaşların ülkelerine dönmeleri ve güven içinde yaşamaları için gerekli tüm adımlar atılmalıdır.

*Son olarak belki de dikkat çekmemiz gereken en önemli konu ülkesinde çıkartılan karışıklıklar, baskılar, hayatta kalma refleksi ile farklı ülkelere doğru göç etmek zorunda bırakılan insanlara karşı kullanılan dilin onları ötekileştirmeyecek bir dil olması gerekliliğidir. Nefret eylem ve söylemlerine neden olmadan bu süreci yönetebilmek iletişim sanatının ne kadar önemli olduğunu da bize bir kez daha göstermektedir.

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!