Ece Baban Yazio: ABD ile Sırları Çözülemeyen Stratejik Ortaklık

Türkiye ile ABD arasında gerilimli ilişki her iki ülke açısından uzun bir zamandır istenilen düzeye getirilemedi. Bunun temel nedenlerinin başında iki müttefik ülkenin çıkar ve beklentileri arasındaki farklılık oldu. Amerika Birleşik Devletleri’nin müttefiklik tanımı iki ülkenin karşılıklı çıkarları doğrultusunda iş birliği içerisinde olmak ve ortak çıkara yönelik karar almak değil; daha çok Amerikan çıkarlarını öncelemek olduğu için bölgesel güç haline gelen, kendi bölgesel ağını oluşturan, güç dengelerini bölgesel anlamda şekillendiren ülkelerle ilişkilerini yeniden şekillendirirken ABD daha agresif tutumlar içerisine girdi.

Bush döneminde yaşanan 11 Eylül saldırıları sonrasında Obama’ya kalan miras ABD’nin Afganistan ve Irak savaşlarında gösterdiği sert gücün daha yumuşatılması gerektiğiydi.

Her ne kadar ABD bu bölgelerden çekileceğini ifade etse de Obama döneminde bölgelere yapılan hava saldırıları ile çok daha fazla sivil hayatını kaybetti. Diğer yandan Obama ilk ziyaretini Ankara’ya gerçekleştirerek hem Müslümanlar hem de Orta Doğu ile ilişkiler açısından önemli bir kapıyı Türkiye ile aralamak istedi. Orta Doğu’da bu ziyareti ile İstediği etkiyi bulamayınca bir sonraki bölgesel ziyaret Mısır’a oldu. Türk – Amerikan ilişkilerinde çuval krizi ile başlayan gerginlikler bu dönemde giderilemedi.

Trump Dönemi Türkiye – ABD ilişkileri açısından başkanlar düzeyinde farklı, devletler düzeyinde farklı bir seyir izledi. Bugün masada olan ve Türkiye-ABD ilişkilerinde bir bariyer gibi karşımızda duran sorunların daha da belirginleşmesinde bu dönem önemli bir rol oynadı. Bunların başında güvenlik sorunu geliyordu ki iki ülkenin müttefik olabilmesi için bakış açılarının aynı olması gereken en önemli konu belki de güvenlik konusuydu. Türkiye’nin Suriye’de güvenlik endişelerini hiçe sayarak bu bölgede PYD ile yaptığı yeni iş birlikleri ile ilişkilerini müttefiklikten stratejik ortaklığa taşıyan ABD, S-400 alımları sonrası CAATSA yaptırımları ile ilişkilerin daha da gerilmesinde önemli bir etkide bulunmuş oldu. AB ile Türkiye ilişkilerinin mülteci ve göç sorunu üzerine odaklanması nasıl ilişkileri tek taraflı çıkarın korunmasına yönelik kısır bir döngüye soktuysa, Biden yönetimi de Türkiye ile ABD ilişkilerini NATO düzeyinde ele alarak iki ülke arasındaki ilişkileri biraz daha stratejik ortaklığın sınırlarını çizecek bir noktaya taşıdı. Bu da bize bundan sonraki ilişkilerin daha zor şartlarda gelişeceğini gösterdi.

Son dönemde üst üste görüşmeler gerçekleşirken, Afganistan’dan ABD’nin çekilmesi sonrasında Çin ve Rusya yeniden sahneye çıkarak kendi çıkarlarını korumak amacıyla, Taliban ve sonrasında neler yaşanacağı ile ilgili stratejiler masalarda tartışılırken Türkiye bu noktada ne yapmalı?

İlk yapılması gereken birincil sorunu saptamak. Hem Rusya Federasyonu’nun hem ABD’nin bulunduğu, Türkiye’nin 911 km sınıra sahip olduğu Suriye’de yaşananlar ve ileride yaşanacak olanlar karşımızda dururken, birincil sorunumuzun ne olduğu konusunda çok da düşünmemize gerek yok gibi. 

Türkiye’nin bundan sonraki süreçte Rusya’yı da işin içine katarak, dengeleme politikasında daha dikkatli adımlar atarken, öncelikli hale getirmesi gerektiği konularda - örneğin Suriye ve terör yuvalanmaları açısından istikrarsızlık yayan bir bölge olarak yeni bir misyon üstlendirilen İdlib konusunda terörle mücadelede işbirliği gibi - fikir birliğinde bulunduğu ülkeler ile ilişkilerini somut anlamda bir güvenlik işbirliğine bağlaması ve sorunu direkt yaşadığımız ülkeler ile iki ilişkileri gerekli görülen düzeylerde geliştirmesi ilk yapılması gerekenler arasında dersek çok da yanlış olmaz.

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

"MHP Eridi" Eleştirilerine Yanıt: Devlet Bahçeli, Kendi Matematiğinden Oy Oranlarını Açıkladı
ODTÜ'lü Profesörün Canlı Yayında 'Torpil' İsyanı: "Çocuk Sınavı Kazanıyor, Almıyorlar"
Cem Yılmaz, Ahu Yağtu'yla Çözemediği Nafaka Krizini Fırsata Çevirip "Benimki Madafaka" Esprisini Lügata Ekledi