Öncelikle çok teşekkürler. Kendiliğinden aktı desem çok mu klişe olur? İtiraf etmeliyim ki kitap okumayı sevsem de süper bir okuyucu olduğum söylenemez. Bu eğilimimi fark etmeden önce ise çeşitli alanlarda bilgi ağırlıklı veya spiritüel kitaplar okuyordum ama sinemayı da çok severim, filmler her daim ilgi alanım olmuştur. Hatta popülerlikten uzak daha az bilinen veya tercih edilen sıra dışı yapımlar. Bunu da görsel algımın yüksek olmasına ve bununla bağlantılı işler yapmama bağlıyorum. Sanırım biraz da kan çekti. Ruhu şad olsun, Yeşilçam’ın usta oyuncusu Hüseyin Peyda ile olan yakın akrabalığım buna teşvik etmiş olabilir. Yakın kan bağı derken, kendisi dedemin erkek kardeşiydi. O da bir nevi manevi dedem sayılır. Rahmetlinin unutulmaz sinema oyunculuğu dışında senaristlik, yönetmenlik ve yapımcılıkla uğraştığını söylememe gerek yok. Hatta benim bile çok sonra öğrendiğim kadarıyla birçok farklı sektörde verdiği mücadeleler dışında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü kazandıktan sonra ‘TÜRK YOLU’ isimli edebiyat ve sanat dergisini de çıkarmış olduğu. Dedemin, bunların yanında ipek ve bakır ticareti yaptığı zamanlar bile olmuş. Daha ne hikâyeler, anılar… Zamanının ötesinde, vizyoner kişiliği ve pes etmeyi sevmeyen karakterini ailemden de çokça dinlemişimdir. Tabii ben çok küçüktüm onu kaybettiğimizde ama kan bağının bu anlamda ne çok ortak zevk ve yeteneklere gebe olduğunu görünce şaşıyor insan. Ruhu şad olsun, buradan da sevgi ve saygıyla anmış olduk.
Soruna dönecek olursam;
Öykülerimi edebi bir dilden ziyade, daha senaryo tadında, akıcı ve günümüzü yakalayan bir üslupta yazdım. Biraz deneysel bir iş oldu. Okuyucunun yorulmadan o anda ve o dünyanın içinde olması esas hedefimdi. Sürece gelirsem; pandemi dönemiydi ve bir gün odamı toplarken, çok eskiden yazdığım bazı notlar buldum bir defter arasında. Aslında hikâyelerimin çıkış noktası bu oldu. Çoktan unutulmuş, ne zaman ve neden yazdığımı bile hatırlamadığım başlıklardan ibaretlerdi. Az kalsın yırtıp atacaktım hepsini. Bir yanım tutmamı söylediğinde, henüz kafamda yazmakla alakalı en ufak bir planım dahi yoktu ama içten içe, bu konulardan enteresan senaryolar çıkabilir, fikri onları saklamama vesile oldu.
Bunun üzerinden seneler geçti ve elim tekrar o notlara gittikten sonra başladım hali hazırda mevcut konuları kurgulamaya ve karakterlerin dünyasını inşa etmeye. Tabii sözünü ederken çok kolay ağızdan çıksa da, daha önce deneyimi olmayan biri için keyifli ama bir o kadar da zor bir süreçti. Fakat bir an olsun içimde ne bir şüphe ne de inanç eksikliği olmadı. Zaten en büyük işaret de buydu kendi adıma…
Özellikle çoklu karakter barındıran öykülerimde, karakter ve bağlantılarını oluşturma ise en detaylı kısımdı. Her biri tanımaya değer olmalı, her biri bir amaca hizmet etmeli ve kendi içinde en doğru şekilde dile getirilmeliydi. Okuyucuyla buluştuğunda herkes kendinden, çevresinden, hayattan bir şeyler bulsun, özdeşleşsin ve aynı zamanda sorgulasın istedim. Tabii insan psikolojisine hâkim olmakla da alakalı biraz. Bu noktada hayatıma giren tüm insanlara, beni besledikleri ve bana ilham oldukları için teşekkürler! Karakterleri iyi tanımlamak için onları gerçekten tanıdığınız insanlarla bağdaştırarak yazmak epey geliştiren bir durum oldu kendi adıma. Öğrenmek asla bitmeyen bir yolculuk, ben de halen bıkmadan öğrenmeye devam eden bir hayat öğrencisiyim.