Duygu Özkan Kılıç Yazio: Eğitim Dünyaya Evrensel Bir Dil Sunmalı

Eğitimin etik yönetiminin yansımalarıyla karşılaşmıyoruz.

Ekosistemimiz; 

Yalnızım, yalnızsın, yalnız

Yalnızız, yalnızsınız, yalnızlar çekim hallerinde sonsuz bir döngüde devam ediyor.

Beterin dahası, 

haksızlığın dahası, 

paylaşma menfaatinin dahasıyla 

nesilden nesile yalnızlaşmayı miras bırakıyoruz. 

Haksız yere 

Doğa yalnız,

Çocukluk yalnız,

Akıl yalnız,

Eğitim yalnız…

Hem de gönül rahatlığı bizi kurtarıncaya dek…

Her şeyden önce var olan doğa terk edilmiş

Doğanın sınavı biz insanlarız.

Sanıyoruz ki varlık gösteren her şey biz insanoğlu için var edilmiş. 

Büyük haksızlık değil mi bizimle birlikte nefes alan canlılara kölemiz gibi davranmak; biz yaşayalım diye hunharca onlarla savaşmak. 

Savaş hiçbir zaman bütünleştirici olmamışken, doğayla savaş niye? 

Tek bir ağaç gövdesi, 

son su damlası, 

bir avuç toprak, 

minicik bir böcek kalıncaya dek yok edip var oluruz sanısı neyin yoksunluğundan geliyor... Düşünemiyoruz bile.

Yeşili kırmızıya, karanlığın dumanına terk ettiğimiz doğamız 

bizi terk etmemek için yeniden yeşerebilecek kadar ilahi güce sahipken, 

terk ettiğimiz kendimiz değil miyiz aslında?

Her doğal afette bir çığlık var aslında, anlayamıyoruz; 

tabiatın fısıltısını zihnimizle ve kalbimizle yorumlayamayacak kadar doğanın içinde doğaya yabancıyız. 

İnsanoğlunun yaşam döngüsünü doğarak ve yine ona dönerek dönüştüğü toprağa organik bir sevgiyle tutunması bu kadar zorlu ve yıpratıcı olmamalı.

Böylesine bir haksızlığa rağmen doğa hala paylaşmanın tarafındayken, 

nasıl doğayı terk edilebilir bir kaderle baş başa bırakıyoruz ... inanılır gibi değil.

Yükselme doyumsuzluğuyla sertleşen binalar ve sözde yaşam alanı silüetleri;

Plastiklerin kirlenmişliğiyle bedeni sarılan canlılar;

Köpürerek haykıran su bileşenleri;

Çöp tenekesine dönüşen toprak;

Nefes alma makinesine bağlanmışçasına soluyan hava...

Hepsi ama hepsi ekolojik yasla ama yine de bizimle bir umudun peşinde yaşamaya azmediyor.

Keşke hayvan olsak, keşke bitki olsak, keşke hayvanın ve bitkinin düşlediği insan olsak! 

Eğitim bu düşün peşinde dönüşür mü, şimdilik soru işareti.

En büyük ayrıcalığımız çocukluğumuzda gizliyken 

nasıl da yaralıyoruz çocukçalığı.

Oyun oynamak paylaşma cesaretini kamçılayacak ve 

özgürlük gülümsemelerini hayata yayacakken, 

çocukluğu yetişkin oyunlarıyla hızlıca yetişkinliğe taşıyoruz. 

Çocuk kendi özgünlüğünde 

dün kimdi, 

bugün kim ve 

yarın kim olacak sorularını saygı duyma nezaketinden uzak cevaplıyor, 

fabrikasyon eğitim gündemleriyle çocukluğu yoruyor, 

çocukluğu pes ettiriyoruz.

Çocuk ne demek düşünmüyoruz.

Çocukluğa emek vermiyoruz.

Çocukluğa şarkılar yazmıyoruz.

Çocukluğa değer haritaları sunan satırları hikâyeleştirmiyoruz.

Çocukluğa eşlik eden yaşamlar tasarlamıyoruz.

Çocukluğa insan olmanın duyarlılığıyla yaklaşmıyoruz.

Çocukluğu güvenle sarmalamıyor, çocukluğu kaybediyoruz.

Çünkü çocuğa sormuyoruz kim olduğunu; en çok da eğitimle sormuyoruz.

Biz yetişkinler öyle uzağız ki çocuklara, uzaktan eğitime verdiğimiz isimle bile aşılamaz mesafeler açıyoruz.

Oysa gönül rahatlığı sağlayan sürdürülebilir yaşam için derinlemesine sorumluluk duysak, 

çocuklukla barışır, 

zaman tünelimizin her anında çocukları yaşatırız.

Aklın almadığı sessizliğin farkında değiliz

Hevesimizi kabartan tüm materyallerin ön sözcüğüdür akıllı; yani bize der ki senin aklına hitap etmek için akıllı akıllı tasarlandım, akılla tanımlanmamla aklına hazırım.

Akıllı kimi zaman uyarma kalıbıdır, kimi zaman kendini geliştirme icadı…

Kimi zaman sınıftaki ideal çocuk, kimi zaman da doğruyu yanlıştan ayırma becerisi…

Akıl, anlam bütünlüğünden geçer, anlamanın iç sesidir. 

Sesi vardır, yaşadığımız her sürece ses verir. 

Gürültü yapmaz, ses getirir.

Akıldan beklentimiz çoktur, aklından bizden beklentisi vardır elbet.

Akıl bizim bağışıklığımızdır, yaşamda sürdürülebilirlik kudretine sahiptir. Vicdan gibi yoldaşı, duygu gibi sistemi vardır. 

Yani vicdan ve duygu yoksunluğunu akıl almaz.  

Okullar kapalı kaldı, akıl almadı, paydaşlarımız sessiz kaldı.

Yaz aşkımız yangınlara teslim oldu, akıl almadı, orman canlılığımız sessiz kaldı.

Sınırlarımız kontrolsüzlüğe açıldı, akıl almadı, tedbirimiz sessiz kaldı.

Pandemi eşitsizliğe davetiye çıkardı, akıl almadı, eşitlik haykırışımız sessiz kaldı. 

Kadın şiddeti yok sayıldı, akıl almadı, yuvamız sessiz kaldı.

Dijital bağlayıcılık haddini aştı, akıl almadı, etkileşim donanımımız sessiz kaldı.

Akıl çağımızda akıl almadı,

Biz sessiz kaldık,

Farkındalığımız yalnızlaştı. 

Daha yalnız

Daha haksız

Daha paylaşımsız

Tam bir eğitim dahası

Eğitim eğitim olalı böyle bir ayrılık yaşamadı.

Ekranlara kilitlendi, tüketim toplumunun ilk vazgeçileni oldu. 

Etkileşimli insanoğlunun deneme yanılma yanılsama çıkmazında ilk sıralarda yerini aldı.

Eğitim yaşam hücrelerinden okul hücrelerine dönüşmek gibi yüzyıllar öncesinde hapsolmuşken, üstüne bir de dijital hücrelere sıkıştırıldı.

Oysa eğitim tabiat ananın canlılığını koruyacak garanti belgesi olarak varlık göstermelidir;

çünkü eğitim 

etikle tanımlanınca duyarlılığı,

hukukla bütünleşince eşitliği,

değerle buluşturunca çağdaşlığı,

bilgiyle büyüyünce bilimselliği,

duyguyla ilerleyince iyiliği,

yaşamla birleşince derinliği güçlendirerek 

yalnızlığa ve haksızlığa karşı güvence olacaktır.

Yalnızlık da

Haksızlık da

Paylaşma yoksunluğu da eğitimle çalıştırılmayan mekanizmalardan.

Yok artık, daha neler eşiğimizin neresindeyiz bilinmez 

(Tarih 2020 – 2021’i ayrı yazacak.) 

şimdiye kadar eğitim çocuklara evrensel bir dil sunmalı görüşümü yeni bir açıyla güncelledim; eğitim dünyaya evrensel bir dil sunmalı.

Eğitimin dahasının iç açıcı kelimelerle ön söz oluşturduğu günlere…

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!