Herkese merhaba Onedio okuyucuları!
Herkese merhaba Onedio okuyucuları!
Bu bir beyaz tavşanı takip etme hikayesi. Hakikatini anlama ihtiyacı ve yolculuğu. Bir merakla başlar, gerçek bildiklerimizin sınırlarından çıkar ve sonsuz olasılıklar dünyasına adım atarız.
Yaşamda ve senin yaşamında mutlak, belirli, tek bir seçenek yerine alternatif potansiyeller mevcuttur.
Sen olasılıklarını fark ettiğinde, zannettiğin yok olur. İllüzyon ortadan kalkar, dönüşürsün.
Ben kimim? Ben neden varım? Kafasında bu sorularla kendinin peşinde koşan insan, sonsuz olasılıklar meselesini yanlış anlamış olabilir mi? İstenilen her şeye sahip olma ya da başkaları gibi olma beklentilerinin, bu arayışların ruhuna aykırı olduğunu söylemek gerekir. Samimi bir kendini arayışla çıkılan yolculuğu bozguna uğratan şey, sahip olma arzusudur. Bir nesneye ya da başkalarının hayatlarına sahip olma, ‘olmak’ halinin tam da zıddıdır.
Yaşamımızın her alanına, ruhumuzun derinliklerine ve bedenimizin tüm hücrelerine sızmış olan tüketimcilik, özünde tam tersi bir kavrayışa muhtaç hakikat arayışında da kendini gösteriyor. Tüketim pratikleri, kişisel gelişim şeklinde tanımladığımız o devasa alanı çoktandır esir almış durumda. 5 adımda mutluluk, 10 adımda başarı hedefleri koyma, en hızlı ve cam kenarı konforlu hakikat seyahati biletleri tadında çekicilikler bunun göstergesidir. Varoluşunu anlamaya yönelirken dahi tüketim ve sahiplik tezgahından geçmek insanoğlunun en büyük paradoksu olsa gerek.
Hepimizin bir şeye dayanmaya ihtiyacı var. Kişisel gelişimle ilgili ve özellikle new age çatısı altında tanımlanan akımların mantar gibi türemesi ve çok büyük kitleleri etkisi altına alması bir bakıma bundan kaynaklanıyor. Yaşantılarımızın gittikçe daha stresli hale gelmesi, dijitalleşmesi, gerçekle kurgunun bu kadar iç içe girmiş olması ve aradaki çizginin silikleşmesi, insanların bu yönelimlere kaymasında etkendir. Bu nedenle inançlar, akımlar, hikayeler, kısa yoldan umut vaat eden içerikler çekici geliyor. Nedeni her ne olursa olsun, beğenelim beğenmeyelim sonuç olarak bunlar var ve varoluşun bir parçası. Kendimizi bu masala ait hissediyoruz.
Gizli çekmecelerimizde her zaman başka olasılıkların var olduğuna inanırız. Çünkü umut olmadan yaşamak pek mümkün değildir. Kierkegaard’a göre umutsuzluk kişinin kendi benliğinden uzaklaşmasıyla ortaya çıkar. Kendi benliğinden memnun olmayan ve olduğundan başka biri olmak isteyen insan, bunu başarsa da başarmasa da umutsuzluğa mahkumdur. Kişinin gerçek benliğini fark etmesi ve kabul etmesi, varoluşunu anlamanın ilk adımıdır. İşin can alıcı kısmı tam da burasıdır!
Varoluşçu felsefe özü bulmaya vurgu yapar. Kişisel gelişim alanında pompalanan hayaller ise arka planda çoğunlukla ‘öteki’ olmaya ve ‘sahip’ olmaya vurgu yapar. Fark ettiğimizde zannettiğimiz yok olur demiştik, o halde fark etmek için kendimize soralım ve cevaplara kulak verelim.
Ben kimim?
Neyi arıyorum?
Hayat amacımı nasıl bulabilirim?
Hakikatini bulma yolculuğu soru sormakla başlar. Sorduğumuzda cevaplar gelir, nereden ve nasıl gelir bilinmez ama mutlaka gelir. Soruları sorarken dikkatimizi sahip olmaya, başka yaşamlara ve dış dünyaya değil, özümüze verelim. Bu ayrımı fark ettiğimiz andan itibaren illüzyon ortadan kalkar, samimi bir öze yolculuk başlar. Sonsuz olasılıklarda sen olursun.
O değilde paralel evrenlerde mutsuz yaşadığımız ya da aşık olduğumuz insanlarla evlendiğimiz, genç yaşta öldüğümüz ya da torun torba sahibi olduğumuz, başarılı, başarısız, zengin, fakir, ünlü, sıradan ya da hiç var olmadığımız milyarlarca alternatif gerçeklikten her birine kader diyoruz. Evet kader bile sürekli değiştirilebilir yapıdadır.