Geçmişten günümüze birçok kraliçe ve imparatoriçe oldu. Tabii ki bu hükümdarların hepsi halklarını adil ve toz pembe bakılabilecek bir şekilde yönetmediler. Gelin neler yapmışlar birlikte bakalım.
Geçmişten günümüze birçok kraliçe ve imparatoriçe oldu. Tabii ki bu hükümdarların hepsi halklarını adil ve toz pembe bakılabilecek bir şekilde yönetmediler. Gelin neler yapmışlar birlikte bakalım.
1560 yılında Transilvanya’da doğdu. Gücünü kullanarak yaptığı kötülüklerin getireceği sonuçlarından kendini korudu ve yıllarca hizmetçilerini ve köylüleri öldürdü. Kocası Kont Nádasdy, Csejthe Kalesi’nde ona özel bir işkence odası bile inşa etti. Bathory, ayrıca kurbanlarını yemekten hoşlanırdı. Genellikle avladığı kişileri canlıyken parçalarını ısırır ve yerdi. 80 suçtan mahkum edildi ama sadece kale içinde tek başına yaşaması için hapis cezasına çarptırıldı. Üç yıl sonrasında ise 1614’te hayatını kaybetti.
Oğluyla neredeyse 20 yıl boyunca birlikte hükmettikten sonra kendi başına devam etti. Oğlu İmparator Constantine VI’dı ve aile ilişkileri bir Yunan trajedisine yakışır bir şekilde sona erdi. Irene, hırslı bir kadındı ve Bizans İmparatorluğu üzerinde tam kontrol istiyordu. Constantine de popüler olmayan bir imparatordu. Bu nedenle Irene, siyasi müttefiklerinin desteğiyle oğluna karşı bir komplo kurdu. Constantine başarılı bir şekilde tahttan indirildi ve ardından annesinin emriyle gözleri oyularak kör edildi.
665 ile 690 arasında, Tang Hanedanı’nın ilk imparatoriçesi oldu ve ardından imparatorun ölümünden sonra ülkeye imparatoriçenin annesi olarak hükmetti. Çin Zetian sayesinde dünyanın en büyük güçlerinden biri haline geldi. Ayrıca kültürü ve ekonomisi canlandı ve saraydaki yolsuzluklar azaldı.
Hükümdarlığı sırasında protestanlığa karşı savaş ilan etti ve yüzlerce protestan dinsizlik suçundan öldürüldü. Mary, saltanatı boyunca 300’den fazla Protestanın yakılmasından sorumluydu. Bu onu İngiltere’de son derece sevilmeyen biri haline getirdi.
Ranavalona, tahtını ve krallığını korumak için her şeyi yapmaya istekli ve acımasız bir lider olarak biliniyordu. Eşi kral Radama vefat ettikten sonra hızla kendini krallığın yeni hükümdarı olarak konumlandırdı. Hatta amcasını pozisyonunu korumak için idam ettirdi.
Fredegund, 561 ile 584 yılları arasında hüküm süren Kral Chilperic’in kraliçe eşi olarak Soissons’ta görev yaptı. Fredegund mütevazı bir geçmişten gelmesine rağmen, küçük Frank Krallığı’nda güçlü bir konuma hızla yükseldi. Sonra kral Chilperic’i ilk karısını terk etmeye ve ikinci karısını öldürmeye ikna ederek, kral ile yakın ilişkisini güvence altına aldı.
Ünlü İspanyol Engizisyonu, onun hükümdarlığı sırasında başladı ve İspanyol Yahudileri ve Müslümanları krallıktan sürme çabasında etkili oldu. 1492’de, Columbus’un kaderini belirleyen aynı yıl, tüm Yahudi vatandaşlarının ya katolikliğe dönmesini ya da ülkeden sürgün edilmesini emretti. Columbus ise kısa sürede Yeni Dünya’yı keşfetti ve hemen Isabella adına insanları öldürmeye ve köleleştirmeye başladı. Yeni Dünya’ya yaptığı seferler, Arawak halkının yok edilmesine sebep oldu ve diğer milyonlarca yerli halkın sonunu getirdi.
Kocası I. Igor'un 945 yılında öldürülmesinden sonra naip kraliçe oldu. Oğlu henüz çok küçük olduğu için onun yerine tahta çıktı. Yaptığı ilk işlerden biri, kocasının ölümü için intikam almak oldu. Emriyle, sorumlu olan adamlar yakalandı ve kaynar suda haşlanarak idam edildi.
Roma'nın ilk imparatoriçesi olmasına rağmen, gençlik yıllarının çoğunu önceki yöneticileri devirmeye çalışarak geçirdi. Kendisi ve oğlu için imparatorluk tahtına doğuştan hakları olduğuna inanıyor ve amcası Claudius'u, kendisiyle evlenebilmesi için aile içi evliliğe dair Roma kanunlarını değiştirmesi için manipüle etti.
Elizabeth tahta geçince öncelikle bu durumu tersine çevirdi, zulüm gören Protestanların haklarını geri verdi. Ancak dini politikasında ilginç bir denge kurmaya çalıştı. Katolikliği tamamen yok etmek yerine, İngiltere'yi kendisinin lideri olduğu Anglikan Kilisesi'ne bağlı hale getirdi. Böylece hem katolik kilisesinin otoritesini reddetmiş oldu hem de ülke içindeki dini birliği sağlamayı amaçladı.
Rusya'da pek sevilmeyen bir lider olan Çar üçüncü Petro ile evlendirildi. Ortodoks kilisesi ile ters düşmüştü ve hatta kendi karısı bile anılarında onu zayıf fikirli bir sarhoş olarak tanımlardı. Catherine, Grigory Orlov adında biriyle sevgili oldu ve birlikte ülkenin askeri liderliğini etkileyerek kocasını devirebildiler. Yetenekli bir at binicisi olan Catherine, 14 bin kişilik bir asker birliğini bizzat yöneterek çarı devirdi. Ardından erkek kıyafeti giyip kendini Rusya imparatoriçesi ilan etti.
MÖ 70 civarında doğan Cleopatra, babasının ölümünden sonra MÖ 51 yılında Mısır tahtına çıktı. Ancak kısa süre sonra kardeşi ve danışmanlarının baskısı nedeniyle Mısır'dan kaçmak zorunda kaldı. Yardım almak için Roma'ya giden Cleopatra, Julius Caesar ile tanıştı. Sezar'ın desteğini alan Cleopatra, Roma ordusu yardımıyla Mısır'ı fethetti. Caesar, Cleopatra'yı Mısır kraliçesi olarak yeniden tahta çıkardı.
Hugh Despenser the Younger 1318'de kralın hizmetkarı oldu ve hemen Isabella'yı kralın çevresinden uzaklaştırmaya başladı. Edward, Despenser'ı Isabella'dan öylesine üstün tutmaya başladı ki ikisi neredeyse hiç birlikte görülmüyordu. Sonunda Edward, Isabella'nın kardeşi Fransa Kralı dördüncü Charles ile çatışmaya girdi. Isabella'nın topraklarına el konuldu ve o da Fransa'ya gitti.
İngilizler tarafından tahttan indirildikten kısa bir süre sonra, Britanya İmparatorluğu'na karşı mücadeleye katıldı. Rani, genç yaştan itibaren at binme ve kılıç kullanma eğitimi aldı ve Hindistan'ın özgürlüğü için savaşa çabucak dahil oldu. Bu dönemde İngiliz sivillerin öldürüldüğü olaylar yaşandı. Rani'nin bu olaylarda rol oynayıp oynamadığı ise tartışmalı. İngilizler kesin olarak olayları yönettiğine inanıyordu. Rani ise en sonunda onlara karşı savaşırken hayatını kaybetti.