Ligde geride kalan haftayı değerlendiren Uğur Meleke'ye göre, Emre Belözoğlu her olaydan sonra duruşunu tarif etmeye çalışmaktan ve kendisi hariç herkeste sorun aramaktan vazgeçmeli.
Mehmet Topal var olduğunda değil, yok olduğunda hissedilen bir adam. Fenerbahçe-Eskişehir maçının ilk yarısında sahada olmadığı halde en çok hissedilen Mehmet'ti garip bir şekilde. Maçın kaderine direkt tesir eden Emre'nin atılması ise, bence gördüğü sarı kartla değil, 46'da Mehmet Topal'ın girişiyle başladı. Çünkü Mehmet girerken çıkan Meireles değil, Emre olmalıydı...
Eskişehir'in sezon başından beri aradığı hücum organizasyonunu bulduğu maçtı sanırım Kadıköy'deki. Erman Kılıç, Serdar Özkan, Mirkan, Mori, Sissoko, Ömer'in hepsi denendi, ama hiçbiri tam olarak oturmadı Erkan Zengin'in etrafına. Nihayet Kadıköy'de hücumda Ömer-Mori ikilisinin uyumu ve sağda Sissoko'nun kuvveti, ideale yakın bir görüntü sergiledi.
“Emre bir kez daha meşhur Temel fıkrasında olduğu gibi otobanda herkesin ters yönden geldiğini iddia ediyor, oysa belki de tek ters yönde olan kendisi! Kendisi dışında herkeste sorun arıyor, bütün dünyanın kendisinin karşısında olduğunu iddia ediyor, oysa açıkça, bariz bir biçimde o bütün dünyanın karşısında maalesef...”
50'de Ömer çıkana kadar, Eskişehir savunması sık sık uzun oynadı ve bu atılan uzun toplara birlikte yükselen Mori-Ömer ikilisi ciddi üstünlük kurdular rakiplerine. Ertuğrul Sağlam takımlarının savunmadan uzun çıkışlarına alışık değilizdir ama görünen o ki bu oyuncu kadrosuyla bu santrforlarla zaman zaman uzun topu da denemeliler.
Tabii ilk yarıda Eskişehir'e net pozisyonları getiren tek unsur uzun toplar değildi, orta sahayı da adeta yürüyerek geçti Kırmızı siyahlılar. Bu noktada da Fenerbahçe'de Mehmet Topal'ın eksikliği bariz biçimde hissedildi. İsmail Kartal orta sahayı üçlü kurmuş, Mehmet'in görevini Emre'ye vermişti Kadıköy'de. Ama 34'lük Emre, ilk yarıda Mehmet'in atletik performansından çok uzak kaldı. Hücumları karşılamakta yetersizdi, zaten bu yüzden de sinirlendi, agresifleşti...
Zaten bence Fenerbahçe'nin Emre krizi de bu noktada başladı. İsmail Kartal'ın devre arasında Mehmet'i sokması doğruydu ama bence çıkan isim son haftaların en formda adamı Meireles değil, Emre olmalıydı. İkinci devrede 4-4-2'ye dönüş, Eskişehir orta sahasında Lawal ve Sissoko'nun çok kuvvetli adamlar olması Emre'yi iyice yıprattı ve sonra malum kartlar geldi zaten.
Tabii ki Emre'nin gördüğü kartların sebebi asla sportif sebepler değil. Sakın yanlış anlaşılmasın. Emre bir kez daha meşhur Temel fıkrasında olduğu gibi otobanda herkesin ters yönden geldiğini iddia ediyor, oysa belki de tek ters yönde olan kendisi! Kendisi dışında herkeste sorun arıyor, bütün dünyanın kendisinin karşısında olduğunu iddia ediyor, oysa açıkça, bariz bir biçimde o bütün dünyanın karşısında maalesef...
Ve ne acı ki, her yanlışından sonra çıkıp yine aynı şeyleri anlatıyor, kendisine karşı bir algı manipülasyonu olduğunu iddia ediyor. Hareketlerini açıklamaya, duruşunu tarif etmeye çalışıyor... Oysa Emre'nin –tabii ki psikolojik destek almak dışında- yapması gereken tek şey var: Duruşunu tarif edip durma Emre, sadece dur... Sen düzgün durursan, zaten hiçbir zaman duruşunu tarif etmek zorunda kalmayacaksın...
Özkalfa, büyük maç yönetecek sakinlikte değil...
Tolga Özkalfa, Süper Lig'in yeni hakemlerinden biri değil. Çok uzun süredir hayatımızda olan, 37 yaşını doldurmuş tecrübeli bir hakemimiz. Kural bilgisi ile adaletiyle ilgili söylenebilecek bir şey yok. Lakin en önemli sorunu, müsabaka tansiyonu yükseldiğinde sakin kalamaması. Ki bu özellik, büyük maç yönetmek için olmazsa olmaz bir özellik.
Birer birer kararlarını irdelemeyeceğim, zaten bunun kimseye bir faydası yok. Ama Tolga Özkalfa'nın hâlâ büyük maçlarda görevlendirilmesinin nedenine değinmek lazım: Zira o bir FIFA hakemi. Üstelik de geçtiğimiz hafta taktı kokartı koluna.
Bir hakemin 37 yaşında FIFA kokartı takması zaten başlı başına absürt... Hakemliğinin bitmesine sekiz yıl kalmış, bu hakem ne zaman üç kategoriyi atlayacak da elit olacak da büyük maç yönetecek, imkan ihtimal dışı! Almanlar İngilizler ilk kokart takma yaşını 30'un altına çekmeye çalışırken, bizim 37 yaşında bir hakeme kokart takmamız gerçekten çok acı.
Üstelik Özkalfa'nın kokart takmış olmasının nedeni de süper yetenekleri, süper fizik kalitesi filan değil... Sadece iyi İngilizce bilmesi! Ne yazık ki bu çağda hâlâ FIFA listesine yazacak yedi tane İngilizce bilen hakem bulamıyoruz.
Hakemlikle ilgili esas problemimiz de bu zaten. Verdikleri yanlış kararlar filan değil. Alttan iyi hakem de yetiştiremiyor oluşumuz...
“Biliç, dünyanın en iyi teknik adamı değil. Dünyanın en iyi taktisyeni, ya da dünyanın en yeteneklisi de sayılmaz asla. Belki maçların sonunu getirmekte de büyük güçlük çekiyor... Ama Biliç, Beşiktaş için en doğru teknik adam. Çünkü kulüple hoca arasında bir hedef birliği, bir kariyer birliği, bir seviye birliği sağlanmış.”
Tebrikler Okan Hoca'ya...
Haftanın dikkat çekici bir diğer performansı da bir zamanlar Emre'nin süper bücür ekürisi olarak anılan Okan Buruk'tan geldi...
Geçtiğimiz sezon son anda kümede kalmış, teknik direktörü Sergen Yalçın'ı kaybetmiş, 15 oyuncu göndermiş, 15 oyuncu almış; eklektik bir futbolcu grubuyla, takım görüntüsünden çok uzak bir Gaziantepspor teslim aldı Okan Hoca... Ama gerek takımda adalet duygusunu çabuk tesis etmeyi başarması, gerek gençlere güveniyle çok iyi bir performans sergiledi ilk 11 haftada...
84'lü İbrahim Akın kenarda otururken, 94'lü Emre Nefiz'le başlayabiliyor Galatasaray önünde. Sezona üç santrforla giriyor, biri 92'li Muhammet, biri 95'li Serhan, biri de 96'lı Oğulcan. Gençlere bu denli güven verince, takımda deneyimli olanın değil sadece iyi olanın formayı alacağına inandırınca, bireysel performanslar da yükseliyor zaten. Galatasaray önünde de iyi futbollarını sürdürdüler, büyük rakiplerinden daha fazla topa sahip oldular ama Muhammet'in sakatlığında santrforsuz oynayınca sonuca gidemediler.
Galatasaray'daysa galibiyete rağmen sıradanlığın değiştiğini söylemek zor. Belli ki Hamzaoğlu'nun bu sıradanlığı tamir etmek için çok çalışması gerekecek.
Biliç, transferde de kalpleri kazandı
Biliç, dünyanın en iyi teknik adamı değil. Dünyanın en iyi taktisyeni, ya da dünyanın en yeteneklisi de sayılmaz asla. Belki maçların sonunu getirmekte de büyük güçlük çekiyor... Ama Biliç, Beşiktaş için en doğru teknik adam. Çünkü kulüple hoca arasında bir hedef birliği, bir kariyer birliği, bir seviye birliği sağlanmış. Kulüple hocanın nabzı aynı, tansiyonu aynı, heyecanı aynı. Üstelik Biliç, sadece camiayla sağladığı gönül birlikteliği ve karizmasıyla değil, transferdeki başarısıyla da takdiri hak ediyor bugünlerde...
İtiraf edeyim, Atiba transfer edildiğinde meseleye çok şüpheci bakmıştım... Hırvat basını geçmişte Biliç'i kendi çalıştığı menejerlik şirketinden oyuncuları milli takıma çağırmakla suçlamıştı; herhalde o önyargının da etkisiyle Hilbert'in gidişinin hemen ardından Atiba'nın gelişine hiç olumlu bakmamıştım. Fena halde yanıldım ve ben de şu sıralar Atiba'nın hayranlarından biriyim itiraf etmek gerekirse.
Transfer başarısını Demba Ba tercihinde de, Sosa tercihinde de gösterdi Biliç Hoca. Doğrusu Türkiye'ye bir Kanadalı, bir Senegalli, bir de Arjantinli getirip hepsinden yüzde yüz verim almak çok önemli bir transfer başarısı. Şimdi doğrusu Beşiktaş'ın hangi sağ beki alacağını da merakla bekliyorum; hem Serdar yine Serdarlığını yapmaya başladığı için, hem de artık Biliç'in doğru tercih yapacağına ben de bütün kalbimle inandığım için...
Trabzon bildiğiniz gibi
Trabzon Yanal'la başlattığı harika serisini Gençlerbirliği önünde de rahatlıkla sürdürdü. Evet Ersun Yanal gerçekten de iyi bir teknik adam ama son derece talihli olduğunu da eklemek gerek başarısına.
Çünkü Fenerbahçe'nin başına geçtiğinde de Aykut Kocaman'dan hazır bir takım devralmış, üstünde pek fazla oynama yapmadan, tempo artırarak daha arzulu bir ekip üretmişti sadece. Şimdi Trabzon'da da Halilhodzic'ten bence hazır bir takım teslim aldı. Transferler doğru yapılmış. Oyuncu kalitesi çok iyi. Kondisyon yerinde. Kadro genişliği, bolca rotasyonla sağlanmış. 18-20 hazır kıta adam var. Halilhodzic sadece bir iskelet takım ortaya koymakta, bir 11 netleştirmekte çok geç kalmıştı, onu da Konya önünde Bonnevay yaptı!
Tebrikler Yanal. Hazır takıma daha da fazla enerji kattığı için. İskelet 11'i Bonnevay'den teslim alıp hiç oynamadan sürdürdüğü için. Amerika'yı yeniden keşfetme hatasına düşmediği için. Artık şampiyonluğun en güçlü iki-üç adayından biriler kesinlikle.
Uğur Meleke, Milliyet Gazetesi
Kaynak: Al Jazeera