1986'da hayatını kaybetmiş Dursun Özbek ve Jupp Derwall'in satırlarından bu acıklı öykü...
1986'da hayatını kaybetmiş Dursun Özbek ve Jupp Derwall'in satırlarından bu acıklı öykü...
Türkiye'ye gelişi, Avrupanın Türk futboluna bakış açısını değiştirmişti. Onlarca kupa kazanmadı belki görev süresince ama, teknik-taktik anlamda ortaya koyduğu fikirler futbolun gelişimini sağladı.
Fatih Terim ve Mustafa Denizli gibi teknik adamlar, Derwall'dan ders aldılar. Türkiye'den ayrıldıktan sonra bir de kitap yazan Alman hoca akla gelince kitabında da belirttiği o 'üzücü' olay gelir akla...
Kendi yaşındaki bir çok delikanlı gibi onun da kalbi sırf futbol için atıyordu. ama bir gün antremanda, tam oyunun ortasında duruverdi. bir daha atmamak üzere duruverdi. Ayağındaki top, bir gün gerçekleşeceğini umduğu rüyalarından yuvarlana yuvarlana uzaklaştı.
Düdük çalarak oyunu başlattım. Bu kez maçta hız çok daha büyük bir rol oynayacaktı. Takımlar sekizer kişilik olduğundan oynama alanı da küçülmüş, topu ayağında bulunduran oyuncunun gerek hareket alanı gerekse oynama zamanı azalmıştı.
Daha on dakika bile geçmemişti ki olanlar oldu. Savunma topu orta sahanın üzerinden ileriye, Dursun'a uzatmıştı. Rakip bir durakladı, sonra topu ıskaladı. Dursun kaleye doğru atak yaptı. Ayağında topla koşarken bir yandan da kendisini destekleyecek bir orta saha oyuncusu arıyordu.
Birden koşması yavaşladı, kontrolünü kaybetmişti. Hareketleri yuvarlanır gibiydi. Dengesini bulmak ister gibi kollarını salladı, kim bilir belki de yardım istiyor, korkuyla seslenmeye gayret ediyordu.
Ben donup kalmıştım. Sanki birisi dipsiz bir kuyuya düşüyordu. Kötü bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Yerde yatmakta olan ve hiç bir yaşam belirtisi göstermeyen delikanlıya yardım etmek için yerimden fırladım.
Başaramadılar.. Dursun hastaneye 300 metre kala pes etmiş, hocası Bülent'le masör Mehmet'in kollarında son nefesini vermiş. Biz hepimiz bu gencin ölümü karşısında çaresiz orada kalakalmıştık. Ben bir cenaze töreninde daha önce hiç bu kadar perişan insan görmemiştim. Kimse böylesine sevilen bir insanın yok olup gittiğine inanamıyordu.
Ben de düşüncelerim arasında kaybolmuştum. Aklıma antrenörlük yaşamımın çeşitli dönemleri, çocuklarım Patrick ve Manuela geliyordu. Manen tükenmiştim. Bir yıl daha sabretmem gerekti. İkinci kez şampiyon olmak istiyorduk.
Hemen hemen otuz yıldan beri genç insanlarla birlikte iyi zamanlar da kötü zamanlar da geçirmiştim. Birlikte zaferleri tattığımız kadar yenilgileri, haksızlıkları da yaşamıştık. Bu dünyadaki bütün şampiyonlukları, bütün galibiyetleri, en parlak zaferleri seve seve verirdim. Yeter ki bu delikanlıyı, Dursun'u geri alabileyim...
Bu kitabı Dursun'a adamak istiyorum. O bana hayatımda ne kadar güzel yıllar geçirdiğimi hatırlattı. Ne kadar şanslı olduğumu, futbolun hayatım boyunca neler kazandırdığını.. Yazık ki bunların bir çoğuna o erişemedi..
''Ve futbol topu, onun bir gün gerçekleşeceğini umduğu hayallerine çarpıp yıktı. Uzaklara doğru yuvarlanıp gitti....''
Yalnızca bir isim benzerliği değil, aynı zamanda acılı bir mazidir aslında bu hikaye.
Hem o yaşta gencecik vefat eden Dursun Özbek'in hem de Galatasarayımızı Avrupalı yapan Derwal'e Allah Rahmet Eylesin
Daha Önceden Biliyordum Ben Bunu.
hangisi hangisinin yeğeni ? vefat eden mi başkanın yeğeni yoksa başkan mı vefat edenin yeğeni ?