Büyükada Rum Yetimhanesi, 1964'te kapısına kilit vurulmuş bir kurum. Haliyle günümüzdeki durumu harap halde. Günümüzde bu binanın hikayesi şu şekilde anlatılıyor:
'1800'lerin sonlarında Fransızlar tarafından inşa edilen bu bina Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük ahşap yapısıydı. Fransa'dakilerin benzeri bir kumarhane ve otel olarak kullanılması öngörülüyordu. Ne var ki bu kumarhane-otel anlayışı, dönemin Osmanlı yönetiminin örf ve adetlerine ters düştüğü için gerekli izin alınamadı, bina satışa çıkarıldı. İnşaatı tamamlanamayan bina, Balıklı Rum Yetimhanesi'nin kullanımı için dönemin en zengin Rum ailelerinden birine ait Andreas Syngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında satın alındı. Diğer bir zengin Rum ailesi olan Zarifislerin 3700 altın Osmanlı lirası ve Sultan Abdülhamit'in bağışladığı 1180 Osmanlı lirası ile Rum Patrikhanesi'nin himayesine verildi. Bina, 21 Mayıs 1903'te Sultan Abdülhamit'in ve dönemin Rum Patriki 3. İoakim'in de katıldığı bir törenle yetimhane olarak hizmete açıldı. Sultanın fermanıyla yetimhaneye her gün 7,5 okka et ve yeterince ekmek gönderiliyordu. Yetimhane, 206 odadan, büyük bir mutfaktan, görkemli bir kütüphaneden oluşuyordu. 15 de personeli vardı. Ayrıca ilkokul ve çeşitli meslek okullarını da barındırıyordu. Üç Rum, iki de Türk öğretmeni bulunuyordu. Ancak yetimhane 61 yıl sonra, 21 Nisan 1964'te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ansızın kapatıldı, bina mühürlendi. Yetimhanedeki 177 çocuk kendi olanaklarıyla apar topar Büyükada'daki kilise ve manastırlara sevk edildi. Kıbrıs'taki faşist Rum çetelerinin Kıbrıslı Türkleri katletmesi üzerine Türk savaş uçaklarının adada alçak uçuşlar yaparak 'müdahale sinyalleri' verdiği, 1930'daki Türkiye-Yunanistan Dostluk Anlaşması uyarınca İstanbul'da yaşayan Yunan uyruklu 12 bin Rum ailenin mal ve mülklerine el konularak sınır dışı edildiği bir yıldı 1964...'
Yetimhanenin son müdüresi Marika Hatsu, 2011'de yetimhane ile ilgili anılarını kaleme aldığı kitabında şunları yazdı:
'Eğitim Bakanlığı binanın iki gün içinde boşaltılmasını ve kendilerine teslim edilmesini istedi. Gerekçe olarak yangın tehlikesi gösterildi. Birkaç günlük süre tanınması ricası reddedilince, çocuklar apar topar adada bulunan iki manastıra yığdırıldı. Çok hüzünlü bir manzara ortaya çıktı. Akşamın saatlerine kadar herkes, küçük çocuklar dahil, panik içinde bir şeyler taşıyarak koşuşturuyor. Kiminin elinde bir battaniye, kiminin elinde kitaplar, kiminin elinde giysiler, çanak çömlekler vardı. 177 çocuğumuz yuvalarını böyle kaybetti. Yetimhanenin kapatılmasından iki gün sonra kutlanan 23 Nisan Gençlik ve Spor Bayramı'nda manastıra yığdırılan öksüz çocuklar da adada düzenlenen törenlere zorunlu olarak katılacak ve marşlar söyleyecekti. Çocuklarımızın dramı burada da bitmiyecekti. Eğitim Bakanlığı, çocukların sevk edildiği manastırların yetimhane standartlarına uymadığı gerekçesiyle tahliyelerini istemiş, çocuklar bu kez kendilerine, sığınacak birer aile aramaya başlamıştı.'