'Özel bir yeteneğim yok fakat tutkulu derecede meraklıyım.'
'Kader, otoriteyi aşağıladığım için, beni bir otorite yaparak cezalandırdı.'
'Birleşik Devletler'de beyaz insanlarla siyahi insanlar arasında bir ayrımcılık söz konusu. Ama bu ayrımcılık siyahi insanların değil, beyazların yarattığı bir hastalık. Bu konuda sessiz kalamam.'
'Aynı anda hem savaşı engelleyip, hem de savaş hazırlığı içinde olamazsınız. Savaşı engellemek daha fazla inanç, cesaret ve azim gerektirir.'
'Kendimi sadece bir insan olarak görüyorum. Irkçılık, çocukluk hastalığıdır. İnsanlığın kızamığıdır.'
'Bence insanların kişilikleri her zaman eksik değerlendirilmiştir. Eminim, doğa bizlere farklı yetenekler bahşetti. Çok büyük yeteneklere sahip olup da, sessiz sakin, gözden uzak yaşayan insanlar olduğuna da eminim. Bu insanları es geçip, aralarından birkaçını yüceltip onlara üstün insan muamelesi göstermek bana hiç adil gelmiyor. Benim yazgım da böyle aslında. Çalışmalarımın ve başarılarımın popüleritesiyle, gerçek olan arasındaki tezat oldukça gülünç...'
'Naziler ve iki karım bana bir şey yapamadığına göre, hiç de fena sayılmam.'
'Ne ben okula göreydim ne de okul bana göre. Sıkıyordu beni. Öğretmenler komutan gibi davranıyorlardı. Ben öğrenmek istediğimi öğrenmek istiyordum, onlarsa öğrenmemi istedikleri şeyleri öğretiyorlardı. En nefret ettiğim şeyler rekabetçi ortam ve özellikle spordu. Onlara göre, işe yaramazın tekiydim ve birçok kez okulu bırakmamı söylediler. Münih'te bir Katolik Okulu'ydu. Bilgiye olan açlığımın öğretmenler tarafından baltalandığını hissettim. Onların tek ölçütü sınav notlarıydı. Bir öğretmen, böyle bir sistemde öğrencilerini nasıl anlayabilir ki?'
'Fizikçi olmasaydım, muhtemelen müzisyen olurdum. Müzik dinlerken sıkça düşünürüm, hayallerimi müzik eşliğinde kurarım. Hayatımı müzik üzerine kurabilirdim. Müzik alanında önemli ve yaratıcı şeyler ortaya çıkarır mıydım bilmem ama kemanımla çok mutlu bir hayat geçireceğim kesindi.'
Hayatımızın ve genel olarak, bütün canlı varlıkların hayatının anlamı nedir? Bu soruya karşılık vermesini bilmek dindar olmayı gerektirir. Diyeceksin ki, böyle bir soruyu sormanın bir anlamı var mı? Ben de şunu söyleyeceğim sana: Kendi hayatına ve başkalarınınkine anlamsız gözüyle bakan bir insan, yalnız mutsuz olmakla kalmaz, yaşamayı bile kolay kolay beceremez.
'Övgünün aldatıcı ve yıkıcı etkisinden kaçmanın tek yolu, çalışmaya devam etmektir.'
'Belli bir yaştan sonra kitap okumak, zihni onun yaratıcı özelliklerinden saptırır. Çok kitap okuyup da, beyninin çok azını kullanan herhangi biri, düşünmenin tembel alışkanlıklarını edinir. Tıpkı vaktinin çoğunu tiyatroda geçirip, kendi hayatını yaşamaktansa, başkalarının hayatını yaşamaya özenen birisi gibi...'
'Deneyimleyebileceğimiz en güzel coşku gizemli olandır. O, tüm gerçek sanat ve bilimin gücüdür. Bu coşkuya yabancı olan kişi merak hissedemez ve endişe içinde tam bir ölü gibi sürüklenir. İçini kavrayamadığımızın gerçekten varlığını bilmek… En yüksek ve en coşkun neşeyle yavaş gelişen yeteneklerimiz; bu bilgi, bu his ile en ilkel biçimlerinde iken kavranabilir ki bu gerçek dindarlığın merkezidir.'
Elsa Löwenthal'e bir mektubunda:
Eğer bakımlı olmak konusunda kendi başımın çaresine baksaydım, kendim olamazdım herhalde.
'Ben her zaman tek başına olmayı tercih ettim. Kendimi hiçbir zaman ülkeme, evime, arkadaşlarıma ve hatta aileme bile tam olarak ait hissetmedim. Tüm bu ilişkilerden ısrarla uzak durma isteğim hiç azalmadı ve yalnızlığa olan ihtiyacım her geçen sene daha da arttı. Böyle yaşayan bir insan, elbette sosyal hayat enerjisinden ve kaygısızlıktan yana bir şeyler kaybetmiştir. Öte yandan kendini, diğerlerinin görüşlerinden, âdetlerinden ve hükümlerinden bağımsız kılarak, kendi duruşunu bu güvenilmez temeller üzerine kurmamıştır.'