Dünyanın En Soğuk Kentinden Yer Altındaki Mağara Şehirlere Kadar İnsanların Yaşadığı En Garip 10 Yer

Genelde “ev” dendiğinde aklımıza belli başlı binalar ve yapılar gelir. Ve evlerimizin hem oturduğumuz yerin merkezine yakın olmasını hem de sosyal bir çevrede, tüm ihtiyaçlarımıza kolaylıkla ulaşabileceğimiz bir konumda olmasını tercih ederiz. Fakat bu durum bazıları için kişisel tercih olarak, bazıları için de mecburiyetten her zaman böyle ilerlemez. Sizin için tüm dünya genelinde insanların “evim” olarak adlandırdığı 10 garip yeri derledik!

10. Köprünün içindeki küçük evler: Ponte Vecchio

Arno Nehri’nin üzerinde bulunan Ponte Vecchio, Floransa’nın en meşhur köprüsü. 14. yüzyılda yapılan köprü o günden bu yana birçok farklı amaçla kullanılmış. Ponte Vecchio’yu ilginç kılan şey, köprünün içinde küçük evler bulunması. Ponte Vecchio, 1218 yılına kadar Floransa’nın Arno nehrinin üstündeki tek köprüymüş.

Şu an Floransa’ya gittiğinizde göreceğiniz o köprü, 1345 yılından beri orada duruyor çünkü 1218 yılında inşa edilen orijinal köprü bir sel felaketi sırasında yıkılmış ve birebir aynısı inşa edilmiş.

13. yüzyıldan beri köprünün üstündeki evler, dükkân olarak kullanılıyor. 1593 yılında hükümetin verdiği kararla beraber köprünün içindeki binalarda sadece kuyumcu dükkanları açılmasına izin veriliyor. Ve o zamandan bu yana, birçok dükkân sahibinin evi de o köprünün üstündeki minik binalar olmaya devam ediyor. Dahası bu köprü, sarayları arasında gidip gelmek daha kolay olsun diye İtalya’nın meşhur Medici ailesi tarafından da kullanılmış!

9. Zirvede iki tapınak: Fanjing Dağı

Fanjing Dağı, Çin’in güneybatısında yer alan Wuling Dağları’nın 2570 metre rakımlı en yüksek zirvesi. Fanjing Dağı’nı özel kılan şey gerçekten de tam zirvede iki tane Budist tapınağına ev sahipliği yapıyor olması.

500 yılı aşkın sürelik, önemli bir tarihe sahip olan bu iki Budist tapınağı sipsivri uçlu bu dağın zirvesine adeta tünemiş gibi duruyor.

Fanjing Dağı günümüzde sadece turistik amaçla kullanılıyor ama Budistler, zamanında o tapınakları inşa etmek ve ihtiyaçları olan malzemeleri taşıyabilmek için tam 8000 basamağı bir gün içerisinde defalarca inip çıkmışlar! Bu tapınağı nasıl inşa ettikleri ve nasıl uzun yıllar boyunca aktif olarak kullandıkları hala merak konusu...

8. Dağın eteklerinde, uçurumla yüz yüze bir kilise: Santuario Madonna Della Corona

İtalya’nın Veneto eyaletine bağlı Ferrara Di Monte Baldo’da bulunan kilise, deniz seviyesinden yaklaşık 650 metre yükseklikte ve bir uçurumun tam kenarında yer alıyor. O kadar ki, adeta havada asılı duruyor, dolayısıyla 'Uçuyor mu acaba?' diye sorgulayabiliyorsunuz bile! Kiliseye ulaşım aşağı tarafında bulunan çok dar bir patika aracılığıyla veya üst tarafında bulunan bir caddeden sağlanıyor.

Olağanüstü tasarıma sahip Santuario Madonna Della Corona’nın inşa edilmesinin asıl sebebi, dünyanın geri kalanından tamamen uzak ve sessiz bir yerde diniyle baş başa kalmak isteyen insanlara bir sığınak sunmak.

Ancak 1530 yılından beri bir kilise olarak kullanılıyor ve sadece din insanları değil, herkes burayı ibadet yeri olarak kullanabiliyor. Santuario Madonna Della Corona, birilerinin evi olarak adlandırılamayacak olsa da bu kilise, her gün binlerce kişiye istedikleri kadar kalabilecekleri bir inziva yeri sunmaya devam ediyor.

7. Güneşi takip eden ev: Villa Girasole

İtalyan mimar, Ettore Fagiuoli tarafından 1930 yılında inşa edilen Villa Girasole’nin çok ilginç ve zamanına meydan okuyan bir tasarımı var. Verona yakınlarına inşa edilmiş villa, mimarisine bayılacağınız bir şekle sahip olmasa da benzersiz olduğu kesin. İlhamını ayçiçeğinden alan mimar, evi, güneşi takip edecek şekilde dönen bir platform üstüne inşa etmiş.

Asıl amacı burada yaşayacak olan insan veya insanlara güneşin faydalarından tam anlamıyla yararlanmasını sağlayacak bir fırsat sunmakmış.

Villa Girasole bir çiçekten çok elektrik santraline benziyor olsa da 1930’lu yıllarda güneşin hareketini takip ederek dönen bir ev inşa etmek inanılmaz bir fikir doğrusu! Bir de bu villada, sürekli güneşin atında yaşamanın nasıl olacağını düşünün!

6. Binlerce yıldır sapasağlam duran oyuklarda yaşam: Matmata Kasabası

Matmata, Kuzey Afrika’da, Tunus’ta bulunan küçük bir kasabanın adı. Bu kasaba, Kuzey Afrika bölgesinin eski geçmişi ve kültürüne uygun olarak inşa edilmiş ve inşa edildiği zamandan bu yana yapısı hiç bozulmamış. Matmata kasabası, Tunus’un başkentine yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta, Sahra çölünün en ucunda yer alıyor.

Bu bölgede herhangi bir şey inşa etmek için tahta veya taş hiç kullanılmamış ve hala da kullanılmıyor. Dolayısıyla Matmata’daki evler tamamen topraktan kazılarak ve oyularak yapılmış.

Evlerin özellikle bu şekilde inşa edilmiş olması, orada yaşayan 1800 yerlinin çöl sıcaklarından korunabilmesi için en ideal yol aslında... Evlere yalnızca tüneller veya merdivenler aracılığıyla girilebiliyor ve Matmata’daki insanlar tabiri caizse küçük oyuklar içinde yaşıyor.

5. Yer altındaki kasaba: Coober Pedy

Güney Avustralya’nın kuzeyinde, dünyanın opal başkenti olarak nitelendirilen Coober Pedy kasabası, çölün tam ortasında yer alıyor. Ancak burayı insanların yaşadığı en garip yerler listesine sokan şey çölün ortasında bulunuyor olması değil...

Coober Pedy’nin yerlileri, kelimenin tam anlamıyla yer altındaki bir maden kasabasında yaşıyorlar.

Buranın yerlileri, yer altındaki gizli, penceresiz, ışıksız, mağara benzeri meskenler olan sığınaklara “evim” diyorlar. Çünkü bulundukları konum nedeniyle, kendilerini dondurucu soğuktan ve aynı orantıda şiddetli, kavurucu sıcaktan koruyabilmeleri için tek uygun yaşam tarzı bu!

4. Uçurumun kıyısındaki köy: Cliff Village

Çin’in güneybatısındaki Siçuan eyaletinde bulunan “Cliff Village”, bir uçurumun tepesinde yer alıyor. Geçmişten bu yana köyde, mecazen de olsa, zaten hayatı kıyısında yaşayan fakir bir kitle yaşıyor. Bu insanlar, evlerine ulaşmaya çalıştıkları her gün uçurumun kenarındaki merdivenleri tırmanırken hayatlarını da tehlikeye atıyorlar.

Eskiden köye tek ulaşım bir dizi rattan merdiveni çıkmakla mümkündü ve bu merdivenlerin rattandan olması can güvenliklerini daha da tehlikeye atıyordu.

2016 yılında, yerel yönetim bu merdivenlerin yerini alacak yeni bir çelik merdiven yapılması için köye yatırım yaptı. Şimdilerde Cliff Village’a ulaşmak nispeten daha güvenli ama yine de zor. Nihayetinde, buranın yerlileri evlerine ulaşmak ya da evlerinden çıkıp başka bir yere gitmek için tamı tamına 2556 basamağı olan, yaklaşık 3.5 kilometrelik, upuzun bir merdiveni inip çıkıyor. Cüzdanınızı evde unuttuğunuzu ve geri dönmek zorunda olduğunuzu bir düşünsenize!

3. Kamboçya’daki yüzen köy: Chong Khneas

Kamboçya’nın kuzeybatısında yer alan, Güneydoğu Asya’daki en büyük tatlı su gölü olarak kayıtlara geçen ve 1997 yılında UNESCO tardından Biyosfer Rezervi olarak belirlenen Tonlé Sap’ta yüzen bir köy bulunuyor. Dolayısıyla Tonlé Sap, sadece birçok balığa değil, aynı zamanda birçok insana da ev sahipliği yapıyor.

Son verilere göre, Chong Khneas isimli yüzen köyde 1 milyondan fazla insan yaşıyor ve üstünde bulundukları Tonlé Sap gölünde de 200’den fazla balık türü bulunuyor.

Burada yaşayan insanların büyük kısmı geçimini balık ticareti yaparak, beslenmesini ise yine göldeki balıkları avlayarak karşılıyor. Ayrıca sizin bizim gibi yürüyerek markete, okula, kafeye gittikleri bir durum da yok çünkü suyun tam yüzeyinde kalan evlerde yaşıyorlar ve her yere küçük bot veya tekneler aracılığıyla gidip geliyorlar.

2. Dünyanın en soğuk şehri: Yakutsk

Kuzey Kutup Dairesi’nin 450 kilometre güneyinde bulunan ve Rusya’nın uzak doğusunda yer alan Yakutsk, resmi olarak dünyanın en soğuk şehri. O kadar ki, bu şehirdeki hava sıcaklığı düzenli olarak -44 derecelerin altına kadar düşüyor. Kış aylarında aktif yaşam süresinin dört saate indiği şehir, aynı zamanda 1987 yılının şubat ayında ölçülen -83.9 dereceyle bir dünya rekoruna sahip.

Bizim -4, -5 dereceleri gördüğümüzde bile “Donuyoruz!” reaksiyonunu verdiğimiz göz önünde bulundurulduğunda, “İnsanlar burada nasıl yaşıyor olabilir ki?” diye düşünüyor olabilirsiniz…

Yakutsk, yaklaşık 300.000 kişiye ev sahipliği yapıyor ve yaz mevsimini bizim gibi yaşadıkları için üç aylık süre bir sorun teşkil etmiyor. Ancak kış aylarına gelindiğinde burada yaşamak oldukça zorlaşıyor elbette. Bir süt almaya çıktıklarında bile eve donmuş bir kutuyla dönmek zorunda kalan Yakutsk’un yerlileri, kışın arabalarını 24 saat boyunca çalışır durumda tutmak zorunda çünkü aksi takdirde arabalar bir daha yerinden kıpırdamıyor!

1. Bükreş’in tünelleri

Romanya’nın başkenti Bükreş’te -ki böyle bir şeyin olabileceği normalde aklınıza gelmez-, 1000’den fazla çocuk yer altındaki tünellerde yaşıyor. Sovyet Birliği’nin düşmesinin ardından, ülkedeki yetimhaneler aniden kapatıldı ve bu da binlerce çocuğu başıboş ve evsiz bıraktı. Koca bir nesil, gidecek hiçbir yerleri olmayınca sokakta olmaktansa yer altına kaçmayı tercih etti ve bu uzun bir zaman önce uygulamaya başladıkları bir şeydi.

O zamandan beri bu yer altı tünellerinde yaşayan çocukların arasına her yıl yenileri ekleniyor ve tünellerde büyüyen kimsesiz çocuklar burada kalmaya devam ediyor.

Maalesef çocukların çoğu uyuşturucu bağımlılığı gibi kötü alışkanlıklara sahip. Romanya’da uzun yıllardır yer altı tünellerinde, daha doğrusu kanalizasyonda yaşayan çocukların olduğu biliniyor ama bu unutulmuş ve kayıp hayatlar yaşayan çocuklara devlet hiçbir şekilde yardım etmiyor. Koca ülkede onlara yardım eli uzatan tek bir hayır kurumu var, o da sadece çocukların temel tıbbı bakımıyla ilgileniyor...

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Ürdün'ün Gizli Güzelliği: Mimarlık Harikası Petra Antik Kenti Hakkında Bilmeniz Gerekenler
Gizemli Bir Şekilde Ortadan Kaybolarak Tarih Sayfalarından Silinen Tarihi Eserler
Türkiye, İtalya, Singapur... İlginç Tasarımları ve Hikâyeleriyle Dünyanın En Ünlü 10 Tarihi Çeşmesi

Popüler İçerikler

Volkan Demirel, Elini Sıkmadığı Şenol Güneş'le Arasında Geçen Diyaloğu Anlattı
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Wanda Nara ile Yasak Aşk Yaşadığı Öne Sürülen Keita Balde Sivasspor'dan Gönderildi