'Evet sosyal çürüme şu etik denen şeyin yok olması, etik yaşam felsefesi demek. Türkiye'de yaşam felsefesi kalmadı. Yani şöyle bir şey söyleyeyim, yani Türk edebiyatını, Türk sinemasını, Türk tiyatrosunu düşünün. Bu edebiyatta bu tiyatroda, sanatta hiçbir şekilde yazında ve düşün de hiçbir zaman için göçmen kültürü, mülteci kültürü ya da mafya ya da işte kara para aklama gibi kavramlar olmazdı. Ama şu anda biz yavaş yavaş kültürel anlamda bütün ortaya çıkacak yapıtlarda bu kavramlarla karşılaşmaya başlayacağız. Sosyal çürüme bu demek başka bir toplum olduk. Biz Güney Amerika ülkesi değildik ama Güney Amerika ülkesi olmaya başladık. Çok tuhaf değil mi?'
Bunun sebebi teokrasi diye düşünüyorum ve elbette cehalet. Sosyalleşen insan sorgular, merak eder, birlikte yaşama edimini kabul eder ve hesap soracak bireydir. Bı insanın toplumsal kimliğini elinden alırsanız onu yok edersiniz. Şu şöyle, bu böyle diye diye hepimizi birbirimize düşman ettiler Arapları da gelip bomba gibi aramıza koyup gittiler, toplum olarak hepten uzaklaşmaya ve nefret etmeye başladık birbirimizden .
Harika bir tespit. Ve konuşan abla Akademisyen yani sıradan bir vatandaş değil.
"Dönüşü olmayan bir yerdeyiz" Ülkenin özeti bu cümle. Sosyal çürümenin nedeni yine ekonomi, neo-liberal kapitalizm yozlaşmanın doruk noktasıdır. Bu yozlaşmanın bütün dünya için geçerli olmasına rağmen bizim şanşsızlığımız, iktidarın dinin gericiliği ile bu sistemi harmanlaması. Ekonomik çöküş insani değer yargıları zayıf toplumları etik olmayan davranışlara daha eğilimli hale sokar daha ilkel bir yere çeker. Her türden kötülüğü yapabilecek insan sayısı arttı. Vahşi bir rekabet bilinciyle yetişmiş bireyler yoksulluk arttıkça daha da vahşileşti. Irkçılık, ayrımcılıklar, cinsiyet temelli nefretler, fırsatçılık, hep daha fazlasına sahip olma isteği, güce para ve mevkiye biat, çıkarlar için her yolu meşru görmek. Kötülüğün ve acımasızlığın karizmatik bir davranış gibi gösterildiği medya ve egemen atmosfer lümpenlik ateşine atılan odunlar gibi.