Şu an dünya üzerinde aktif olarak en iyi iki futbolcudan biri olarak görülen hatta 1 numaralı isim olarak görülen Lionel Messi'nin bu seviyeye gelmesini bırakın futbol oynamasına bile pek ihtimal verilmiyordu.
Büyüme hormonu eksikliği tespit edilen Arjantinli oyuncunun masraflarını Barcelona üstlendi ve bugünlere geldik.
Eğer Messi Barcelona tarafından keşfedilmemiş olsaydı belki de dünya üzerinde Cristiano Ronaldo'ya rakip bir oyuncu olamayacaktı. Hatta Messi için bile hayat sona erebilecek kadar kötü yönde de düşünebiliriz.
Bir dönem rahatlıkla Dünya üzerindeki 10 oyuncu arasında gösterebileceğimiz Brezilyalı yıldız kariyerinde önemli başarılar elde ettiği Milan'dan ayrıldıktan sonra adeta zirveden dibe düştü.
Brezilyalı oyuncu Real Madrid'e transfer olmasaydı. Hem Milan'ın kupa sayısı daha fazla olabilirdi hem de geçtiğimiz Dünya Kupası'nda Brezilya'nın başında kaptan olarak sahaya çıkabilirdi.
İtalyan futbol efsanesi Roberto Baggio denilince akla 1994 Dünya Kupası Finali'nde Brezilya'ya karşı attığı penaltı vuruşunu golle sonuçlandıramaması akıllara geliyor.
5. penaltılar öncesinde Brezilya'nın 3-2 üstünlüğü bulunuyordu ve penaltı sırası İtalya'daydı.
Roberto Baggio penaltıyı gole çeviremeyince Brezilya son penaltısını kullanmadan şampiyonluğunu garantilemiş oldu.
Baggio penaltıyı atsaydı Brezilya'nın son penaltısını kim atacaktı ve o penaltı gol olacak mıydı bunu asla bilemeyiz.
Henüz 17 yaşındayken kalitesini belli eden İngiliz futbolcu Liverpool formasıyla büyük işler yapacağını daha çok önceleri göstermişti.
Ama kariyeri boyunca sakatlık problemleriyle boğuşan İngiliz oyuncu aktif futbol yaşantısını başladığı seviyede noktalayamadı.
Eğer bu sakatlıkları yaşamasaydı Dünya Kupası'nda sürekli hayal kırıklığı yaratan İngiltere daha üst turlara yükselebilirdi.
2004'te formasını giydiği Real Madrid'den bir efsane olarak ayrılıp şu sıralar sportif direktörlük yapabilirdi.
2014 Dünya Kupası'nda Brezilya'yı favori kılan etkenlerin başında ev sahibi olmasının yanı sıra Neymar geliyordu.
Brezilyalı oyuncuda bireysel olarak iyi bir performans sergilediği turnuvada Şili maçında ağır bir sakatlık geçirerek turnuvayı kapattı.
Eğer Neymar kalan maçlarda da görev alsaydı belki de Almanya karşısındaki o hezimet olmayacaktı. Bu sezona daha zinde gireceği için Barcelona'nın daha fazla puanı olacaktı.
Aslında George Best bile başlı başına bir kategori olabilecek kapasiteye sahip bir isim.
Best, İngiltere gibi sürekli Dünya Kupası'na katılabilen bir ülkede değil, Kuzey İrlanda'da doğdu ve milli takımda O'na yardımcı olabilecek futbolcu neredeyse yoktu.
George Best İngiliz olsaydı muhtemelen 1966 Dünya Kupası'ndaki kadroda yer alıp kupayı kaldıran isimlerden biri olurdu. Belki de daha fazla kupa da kaldırabilirdi.
Ya da kendi söylediği gibi 'Biraz çirkin olsaydım bugün ne Pele'den, ne de Maradona'dan bahsediliyordu.'
Teknik direktörlük kariyerinde ilk çıkışını Porto'da yapan Jose Mourinho Dünya'nın en iyi teknik direktörü olarak kabul ediliyor.
Portekizli çalıştırıcı Portekiz ekibinden ayrılmasaydı muhtemelen bu etiketi çalıştığı takımlarla doğru orantılı olarak alamazdı.
Seyir oranları düşük olan Portekiz Ligi'nde adeta bir Bayern Münih etkisiyle dominasyon sağlayan bir Porto olurdu.
En önemlisi de bu kadar konuşulan bir kişilik olmazdı.
Arjantin'de dünyaya gelen Alfredo Di Stefano, Kolombiya takımı Millonairos ile Avrupa turnesine gelir ve Real Madrid ile Barcelonalı yöneticilerin dikkatini çeker.
Barcelona atak davranır. Di Stefano'nun uçak biletine kadar her şeyi öder. Ancak diktatör Francisco Franco devreye girer ve Di Stefano'yu Real Madrid'e getirtir.
Real Madrid forması giydiği 11 senede 8 La Liga şampiyonluğunun yanı sıra 5 sene üst üste Şampiyon Kulüpler Kupası'na ambargo koyan Di Stefano eğer Barcelona'ya gitseydi Real Madrid bu başarıları yakalayabilecek miydi, bunu asla öğrenemeyeceğiz.
Dört büyük kulübümüzde de forma giyen yetenekli oyuncu çalışmayı sevmeyen bir yapıda olduğu için Avrupa'da üst seviyeleri göremedi.
Ya tam tersi yapıda bir oyuncu olsaydı? Dünya tarihine geçen bir isim olabilirdi ve ülkemizden giden yerli oyunculara daha fazla bonservis bedeli ödenebilirdi.
Sergen'i keşfeden Serpil Hamdi Tüzün'ün de söylediği gibi: 'O Liverpool'da Fowler'a asist yapmalı, Barcelona'da Guardiola topu kaptığında oyunu kurması için o binlerce maçın kaderini tek başına değiştirecek kudretteki sol ayağa vermeliydi. Cantona golü attığında ilk sarıldığı kişi kendisine ortayı yapan Sergen olmalıydı; ara sıra Maldini'den savunmaya yardım etmediği için fırça yemeli ama yine de Capello'nun kadroyu yazdığı ilk isim olmalıydı...'
Meksika'da düzenlenen 1986 Dünya Kupası'nın çeyrek finalinde Arjantin, İngiltere'yi 2-1 mağlup etti ve daha sonra kupayı kazanan taraf oldu.
Karşılaşmanın 51. dakikasında Arjantinli futbol efsanesi Diego Maradona, daha sonra 'Tanrı'nın eli' diye tanımlayacağı bir golle Arjantin'i 1-0 öne geçirdi.
Arjantin rakibini 2-1 ile geçip yarı finale adını yazdırırken, Maradona bugün dahi konuşulan bir olayın başrolünde yer aldı.
Peki ya maçın Tunuslu hakemi Ali Bin Nasser bu eli görüp golü vermeseydi? Arjantin İngiltere'yi yenip kupaya ulaşabilecek miydi? Bunu da asla öğrenemeyeceğiz.