Büyük elemeler sonucu kıyafetler seçildi, valizler hazırlandı ve inanılmaz keyifli yolculuğumuz başladı. Uzuuun bir yolculuğun ardından kendimizi Denizli'de bulduk.
Resepsiyonda çalışan kızın tavsiyesini dinleyip, kendimizi en yakın kuaförde bulduk.
Kuaför koltuğuna oturur oturmaz, baştan niyetimi belli etmek adına kuaföre aynen şöyle dedim:
'Saçımın evde yapılmış gibi, yani doğal olmasını istiyorum.'
Kuaför bunun üzerine kahkahalarla bitireceği şu cümleyi söyledi:
'O zaman evde yapıp gitseydin ya asdfghjkl'
Bunun yapacaklarının bir habercisi olduğunu o an fark etmemiş, pek de komik olmayan bu esprisine tebessümle yanıt vermiştim.
Zümrüt yeşili elbisemle en güzel gidecek modeldi. Sabırsızlanıyordum. O sırada kuaför ise demir maşayı köklemiş ısınmasını bekliyordu. Aynaya bakarak saçlarımla oynuyor, bir yandan da mırıldanıyordu.
Yurt dışına gitse de gitmese de istisnasız her kuaförün inanılmaz bir özgüvenle söylediği o cümleler onun da ağzından dökülmeye başlamıştı işte:
'Bizim gibi yapamıyorlar. Basit basit modeller yapıp böyle dergilere koyuyorlar. Siz de moda zannedip beğeniyorsunuz.'
Sessizliğimi koruyordum. Ne de olsa saçlarım, yani hayatım onun ellerindeydi.
Saçımdan minik minik parçalar alıp sarmaya başlamıştı bile. Buhar ve hafif yanık kokuları gelse de aldırmıyordu. Saçımın arkasını bitirip, yanları yapmaya başlayınca acı gerçekle yüzleştim.
Şoktaydım. Bunun su dalgası olmadığını, bu şekilde istemediğimi söylediğimde tüm sakinliği ve kendinden eminliğiyle:
'Han'fendi su dalgası istediniz yaptık!' diyordu. Ben ağlamaklı bir haldeydim. Kızlara sormak için arkamı döndüğümdeyse, hepsi benimle aynı durumdaydı. Her birimiz farklı modeller istemiş, ama nasıl olduysa yine her birimiz merinos koyununa dönmüştük.
Zaman daralıyordu. Kuaförün türlü triplerine rağmen merinosluğumun dağınık topuza çevrilmesini istedim. İstemez olaydım! Taktığı 837287329 tel tokanın kafamı delmesine mi yanayım, sonucun bu olmasına mı? Artık level atlamış ve saçlarım baldız topuzuna dönmüştü.
Saçlarımı mahveden yetenek abidesi kuaförüme bir güzel parayı bayıldım ve kızlara başka bir kuaföre gideceğimi söyleyerek düştüm yola. Çok kısa bir vaktim vardı. Bu yüzden tercihimi risksiz bir modelden yana kullandım: Balerin Topuzu.
Sanki topuzun içinde bir kafa daha varmış da onu saklıyormuşum gibi görünmese, aslında fena sayılmazdı. Ama artık direnecek mecalim kalmamıştı, sonuca itaat ettim.
O sihirli cümleyi bu defa makyajım için söyledim. Makyaj yapacak olan kız bunun eğitimini aldığından ve eskiden herkesin bildiği, o çok meşhur kuaförde çalıştığından bahsediyordu. İnanmak ve ona güvenmekten başka çarem yoktu. Elbisemin yeşil tonlarında olduğunu söyledim ve kendimi ona emanet ettim.
Gözlerime inanamadım derken, şaşkınlığımı değil gerçekten gözlerimin haline inanamadığımı kastediyorum. Takma kirpikler, mavi yeşil far, kırmızıya çalan allık, pembe ruj...
Hesabı öderken kuaförün gelip saçlarınız bozulmasın diyerek sıktığı spreyin simli olması ise, çirkinliğime çirkinlik katan en önemli detaydı.
Büyük bir hüzün ile kızların yanına gittiğimde, her birimizin çirkinliğin farklı bir versiyonuna dönüştüğünü fark ettim. Ağlanacak halimize gülüyor, en çirkin hangimizin olduğunu oyluyorduk.
Prenses olmayı umarken, palyaçoya dönmüş halde düğün yolunu tuttuk. Şu hale gelmek için harcadığımız emeğe mi, paraya mı yanalım karar veremedik, ama 'Bir daha asla kuaföre gitmeyeceğim!' yönündeki asla tutmayacağımız sözü verdik elbette :)) Ardından önemli olanın iç güzelliğimiz olduğu yönündeki yalanlara kanıp, günün tadını çıkardık.