Dr. Serdar Bora Bayraktaroğlu ile "Filtresiz Bir Dünya Mümkün" Kitabı Üzerine Bir Söyleşi…

Güzellik için eline aldığı neşter, bu kez kaleme dönüştü…

Dr. Serdar Bora Bayraktaroğlu ile tanışıklığım çok eskiye dayanır. Yıllar içinde hem doktorum hem de arkadaşım oldu. Serdarla birlikte tıbbın dışında felsefeden, tarihe, sanattan edebiyata kadar geniş bir yelpazede sohbet etmekten çok keyif alıyorum. Yazdıklarının değerini, doluluğunu da okuduğu kitapların ağırlığından bilirdim.

Kitabını yazmayı bitirdiğinde ilk aradıklarından biri olmaktan çok mutlu olmuştum. Konu hepimizin ister istemez ilgisini çekecek “güzellik” mevzusuydu. 

Neydi bu güzellik? Kime göre güzeldik? 

Tarih boyu güzel oluşumuza kim karar vermişti? Estetik, plastik ve rekonstrüktif bir cerrahın neşteri, bu kez kaleme dönüşmüş, güzelliği yazıyordu. 

Aynı zamanda felsefe de okuyan Dr. Serdar Bora Bayraktaroğlu, güzelliğin felsefesine de değinerek günümüz güzellik algısını irdelediği bir kitap yazdı, ben de sorularımı hazırlayıp geçtim karşısına…

-Günümüz güzellik algısında ahenk ve oran bozuldu mu?

Ne yazık ki evet. 

Günümüz güzellik algısında artık yüzün, bedenin ahenkli bir harmoni içerisinde görünmesinden ziyade tek başına belli bir organın, belli bir bölgenin aşırı derecede öne çıkmış sonuçlarının maalesef trend olduğu bir dünyada yaşıyoruz. 

Bunu örneklendirmek gerekirse; mesela yüzümüz, bir harmoni bir ahenk içerisinde olmalı ve görünmeli. Yüzünüze bakıldığında sadece dudaktan, burundan, kaştan, elmacık kemiğinden ibaret bir yüz ifadesi aslında ne ahenkli ne zarif duruyor ama maalesef dediğim gibi yeni trend,  dünyanın eğilimi ve özellikle genç kuşakların eğilimi maalesef bu yönde.

-Sırf sevgilisi ya da kocası istediği için ameliyata gelen oldu mu? 

Evet oldu. Bu aslında sanıldığı kadar da nadir bir durum değil.

Kadın ya da erkek bir değişim hikayesi içerisine girdiği vakit bunu öncelikle partnerleri için ya da onlarla birlikteliklerini devam ettirebilmek için yapıyor.

Böyle ilginç örneklerim var benim de. Bunu aslında bir noktaya kadar haklı ve gerekçeli buluyorum. Ama işin özünde kişi bedeniyle ilgili yaptırdığı bütün kararları kendi için yapmalı. 

-Güzel olmak mutluluk getirir mi? 

Aslında bunu hem felsefik olarak hem de edebi olarak şöyle ifade ederiz;  hayır! Ama güzel olmanın mutlu olmayla bir bağı ve ilintisi var. Yani güzel olmak mutluluğu tek başına taşıyan, onu bir yere götüren bir olgu değil. Ama güzel olmak ya da bir güzelle olmak, mutluluğun sebeplerinden biri sayılabilir. Hatta bunu sosyal ve iş hayatında yapılan anketlerde de göstermişler ki güzel olmak ve yakışıklı olmak, iş ve aşk hayatında insanları biraz daha önde tutuyor. Bu da mutluluğun tarifi içinde kabul edilebilirse artı bir etki sayabilirsiniz. Sanıyorum bu bakış açısını rekabetçi dünyanın verdiği avantaj hikayesinden anlayabiliriz.

-Günümüzde hâlâ altın oran geçerli mi? 

Evet, günümüzde hâlâ altın oran geçerli. Fakat dediğim gibi bu ilk sorunun cevabında bahsettiğim ahenk ve oranı istemeyen yeni bir jenerasyon ve trend var. Ama ben felsefemi hala bu altın oranın geçerli, doğru, ahenkli ve zarif olduğu üzerine kuruyorum. Altın oran gerçekten yüzleri  ve bedeni, insan gözüne hoş gelen bir ahenk içinde  simgeler ve estetik olan da budur.

-Güzellik ya da güzelleşmek sadece kadınlara mahsus bir şey mi?

Güzellik ve güzelleşmek konusu  tarihsel devinimi içerisinde de önceleri  sadece kadınlara mahsus bir konuyken, günümüzde değişen, dönüşen toplumlarda artık erkekler de  kadınlar kadar güzelliğe, estetiğe, kendi bedenleriyle ilgili daha iyisine varmak için büyük bir çaba sarf ediyorlar.

Bunu görmek hem güzellik algısını sadece kadınlara özgü bir durum olmaktan çıkarttı, hem de erkeklerin de güzellikle, estetikle ilgili artık söz sahibi olabileceklerini gösterdi.

Zaman zaman kitabın içinde tarihsel güzellik anlayışının nasıl da değiştiğini okurken, bir zamanlar kadınların kaşlarını tıraş etmesinin altında yatan sebebin yüz güzelliklerini örttüğü düşüncesi olduğunu okuduğumda, ister istemez şimdiki pompalanmış güzellik algımla hayrete düştüm. Bu yüzden kitapla ilgili sorularım daha ziyade bizim güzellik anlayışımızın değişimi üzerine oldu.

-Antik Yunan'da erkek güzelliği şekilli baldırlarken günümüzde erkekler daha çok nerelerinden güzelleşmek istiyorlar?

Aslında kadın bedeninin güzelleşme serüveni tarihsel olarak Filtresiz Bir Dünya Mümkün’de anlattım.

Bence orası çok büyük bir değişime sahne olmuş. Ama erkek bedeni için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Bence erkek bedeni hala antik Yunan'daki ölçütleriyle güzel ve şekilli kabul ediliyor.

Yani atletik ve kaslı bir beden, kas oluklarının ve şekillerinin görüldüğü, ince bir bel üzerine oturan erkek bedenini güzel olarak buluyoruz. 

Erkeklerde yüz güzelliği ise başka bir konu. Özellikle günümüzde erkekler bedenleriyle ilgili kabaca antik Yunan'dakine benzer sonuçları aramak için plastik cerrahlara başvuruyorlar. Yüzleriyle ilgili estetik uygulamalar ise biraz daha güzelliğin ortak nüanslarına, özelliklerine sahip olmak için yapıyorlar.

Yani kırışıklıklarımız bir kadında rahatsız eden bir durumken, artık erkekleri de rahatsız eden bir durum haline geliyor. Yanakların, yanak oluklarının ortaya çıkması, yüzümüzün sarkması hikâyesinde istediğimiz aslında  eski diri görünümümüze kavuşmak. Daha az kırışıklığı olan, daha az yıpranmışlığı olan bir yüz. Bu şekilde bir yüz  ifadesi elde etmeye çalışmak için  artık erkekler  de çaba ve emek harcıyor.

-Güzellikle ilgili kitaplar genelde erkekler tarafından yazılmış. Erkekler tarafından üstü örtülü bir güzellik dayatması mı var?

Evet, özellikle geçmişte bu tamamen böyleymiş. Yani güzelliği belirleyen şey çoğunlukla eski kültürlerin erkek egemen toplumları olmuş. Yazılan kitaplarda çoğunlukla kadınlara bir manada üstü kapalı bir dayatma var. 

Ama günümüz modern toplumunda aynı şeyi söyleyemeyeceğiz.

Sadece şunu söyleyebiliriz; kadın güzelliği özellikle erkek egemen toplumlar için sadece görsel bir haz değil aynı zamanda büyük paraların döndüğü, büyük sermayelerin döndüğü de bir sektör.

Onun için günümüz toplumunda bu aslında belki erkekler tarafından üstü örtülü bir dayatma olarak değil ama kapital bir toplumun kadınlar üzerinden bir dayatması olarak şekillenmiş durumda diyebilirim.

-Senin güzellik anlayışın ne? 

Benim güzellik anlayışım her zaman bir harmoni, bir denge, bir ahenktir. Bir  örnek vermem gerekirse küçük kırışıklıkları olan bir kadını da çok güzel bulabilirim. Hafif kemikli eğri bir burnu olan bir kadını da gayet güzel bulabilirim. Güzellik yüzümüzde, bedenimizde oluşan ahenk hali. Bu ahenk haline varmak için her şey, her bir parça bütünden bağımsız olarak en iyi halinde olmayabilir.

Ama ahenkli ise ben onu güzel olarak kabul ediyorum. İş ve özel hayatımdaki güzellik anlayışı da bunun üzerinden evriliyor zaten.

-90'lı yıllar daha isyankar, dağınık bir güzellik anlayışı varken 2000'li yıllarda güzellikleri için onay bekleyen kadınlarla mı dolu? Filtreler bunun için mi var?

Yani aslında güzellik anlayışı kitabımda da belirttiğim üzere dönemsel, toplumsal belli faktörlerce değiştiriliyor ve evriliyor. Daha iyi bir yere gittiğini söylemek evrim kelimesini kullanırken her zaman doğru değil ama bir noktada farklılaştığını kabul etmemiz gerek.

90'lı yılların daha isyankar ve dağınık güzellik anlayışı belki bireylerin kişisel olarak kendilerini o toplum içerisinde var etmeleri sonucunda oluşurken 2000'li yıllara girildiğinde anladık ki  sosyal medya gibi kullanım alanları sayesinde basitçe herkesin dünyanın her noktasıyla  etkileşime girebileceği ve böylece  büyük bir dalga yaratabileceği trendlere dönüştürdü.

Onun için onay beklemek özellikle sosyal medya kullanıcılarının bir beğeni kazanabilmek için giriştikleri maceralarla dolu olmaya başladı.

Bu da evet bu sorduğun sorunun da bir manada cevabı. Evet onay bekleyen kadınları maalesef sosyal medya beğenileriyle bir noktaya getirdik ve bu kitleyi büyüttük.

Filtreler bunun için mi var? Çoğunlukla bunun için var ama ben kitabımı özünde filtresiz bir dünyanın mümkün olabileceğini ve doğallık ve güzelliğin, onaysız güzelliğin her zaman bence uzun dönemde de bir değerinin olabileceğini anlatmak için yazdım.

-Güzellik algısı şimdilerde nesnel mi, öznel mi?

Aslında güzellik algısı belirli kalıplar içerisinde. Yani Fibonacci dizisinin verdiği altın oranı üzerinden bakıldığında nesnel. Ama aynı zamanda güzellik kişinin baktığı şeyde gördüğü ve hissettiği şeyse, bu sefer öznel. Yani güzellik aslında hem nesnel hem öznel.

Ne tamamen nesnel diyebileceğimiz bir durum ne de tamamen öznel diyebileceğimiz bir noktaya geliyor. Belli güzellik standartları var. Bunu herkese gösterdiğimizde herkes bu güzellik standartlarını kabul eder. Ama bazen de birilerinin güzel görmediğini, Mecnun'un Leyla'yı sevdiğinde ona büyük aşkını, başkalarının Leyla'yı gördüğünde aslında kadının çok sıradan, hiç güzel olmadığını görmesi ve bu konuda Mecnun'u eleştirmesi gibi, yani güzel, güzele bakan tarafından hissedilen bir duygu olarak öznel bir tabana bu sebeple taşır.

-Fibonacci'nin altın oranı mı, yoksa şimdilerin sosyal medyanın dayatma güzelliğinin algısı mı?

Güzellik aslında bir ahenk, bir uyum, birlikteliğin dengeli bir şekilde prezentasyonudur. Onun için evet Fibonacci'nin altın oranı bence benim bakış açımla daha önemli.

Ama şimdilerde sosyal medyanın biraz önce söylediğim gibi trendlerinin ahenksiz ama çarpıcı güzelliğinin dayatıldığı bir mekan, bir platform oldu.

Bu ne kadar doğru ne kadar yanlış tabii ki bu başka bir konu ve tartışma konusu ama en azından ben şunu söyleyebilirim, Fibonacci’nin altın oranı ve bunun sayesinde kazanılan beden ve yüz algısı her zaman bence daha zarif, ahenkli ve önemli olacak.

-İnsan neden gördüğü her şeyde estetik arar? 

Aslında bu da ilginç bir konu. Bunu ben kitabımda biraz irdelemeye çalıştım. Çünkü estetik görmeye çalışmak ya da estetiğin bizde uyandırdığı his her zaman daha dengeli ve örtük anlamda iyi bir his.

Bunu şöyle örneklendirebilirim; mesela güzel bir kadına bakmak ya da güzel bir erkeğe bakmak beyninizde para kazandığınızda duyduğunuz mutluluk hissini uyandıran aynı bölgede aynı bölgede ifade ediliyor. Demek ki biz güzeli ve estetiği aslında hem zihnimizde daha uyumlu ve güzel olduğu için, aynı zamanda bizde mutluluk uyandırdığı için de bir anlamda aramaya çalışıyoruz.

-Güzellik nasıl olmalıdan çok, nasıl olmamalı mı?

Sosyal trendler ve dayatmalardan dolayı, tek bir organın, tek bir yüzün, tek bir bedenin fazlaca ekspoze edildiği, fazlaca ortaya konduğu insanlar ahenkten, bütünden ve bazen o zarafetin toplam oluşturduğu muhteşem güzellik hissinden uzaklaşmaya başlıyorlar. Bu konuyla ilgili tabii ki bakış açısı şöyle söylenebilir; güzelliği biz bir şekilde tarif ediyoruz ama tek bir tarifi yok. Buna tümevarım olarak da gelebilirsiniz. Yani, ne olmamalıdan, nasıl güzel olunura  çıkılan bir yol var. Ama tabii ki bu yol çok çetrefilli ve zor bir yol. Onun için bunu insanlara çok önermem. Yani nasıl güzel olmayarak güzel olunacağını bulmaya çalışmak bence çok meşakkatli ve insanın başını ağrıtıcı olur.

-Abartılı işlemler isteyenleri ya da yaptıranları psikolojik olarak nasıl değerlendirirsin? 

Ben bir psikolog değilim. O anlamda insanlara psikolojik bir değerlendirme yapmıyorum. Yapmamaya çalışıyorum. Ama şunu söyleyebilirim, hiçbir işi abartılı olarak yapmanın tarafında değilim. Aşırı büyük bir dudak, aşırı büyük bir meme ya da aşırı kalkık bir kaş hiç kimse için bence güzellik ifadesi olmamalı. Bunu isteyen ve yaptıranlar içinse tabii bu hikâyenin altında güzelliğin ve estetiğin onlar için ne ifade ettiğini, ne anlama geldiğini, bunu kimler için yaptırdığı gibi bir sürü sosyal, kültürel, çevresel ve psikolojik faktör vardır ama nihayetinde benim mottom her zaman dengeli, ahenkli ve duru bir güzelliğin her zaman öncelikli olduğu.

-Herkes birbirine mi benzemeye başladı?

Yani bu herkesin aynı şeyleri istemesi sonucunda varılan doğal bir son durum.

Sokakta gördüğünüz bin kişi, bini de aşırı büyük dudaklar isterse ve o bin kişi sokakta yürümeye başlarsa bu sefer sizin algınız sokaktaki herkesin aşırı büyük dudaklı kadınlar olduğu yönünde.

Yine aynı şekilde bin kadın ve erkek, aşırı kalkık kaşlar isterse onlar da sokakta gezdiğinde yine bu bin insanın oluşturduğu bir algı sahası olacak. Herkes bir şeyi en uçta ve en belirgin haliyle istemeye başladığında bu sefer kendi doğallıklarımız, küçük nüanslarımız, küçük farklılıklarımız ortadan kalkıyor ve ortaya her şeyin aşırılaştığı bir son durum çıkıyor. Bu aslında birbirine benzeme noktasında ifade ettiğin sorunun cevabı olabilir.

Bunun karşısında durabilmenin en önemli şeyi ise kişiselliğimizi, bireyselliğimizi, bize ait özel şeyleri, anatomik yapıları, ifadeleri koruyarak, bozmadan, bunları daha iyi formlarına getirerek bu işi belki çözebiliriz. Yoksa bir noktadan sonra dediğin gibi herkes birbirine benzemeye başlayabilir.

-Bu kitabı yazarken senin estetik ve güzellik anlayışına ne hizmet etti?

Benim zaten oturmuş ve hastalarımı anlattığım, dillendirdiğim bir güzellik anlayışım var. Ve plastik cerrahlık mesleğimi de, estetik cerrahlık mesleğimi de bu felsefenin izinden götürmeye çalışıyorum. Ama şunu fark ettim ki ben insanlara bunu anlatırken insanlar, her karşılaştığım kişi, benim anlattığım hikâyenin bir ucunda kaldı ve ben hikâyenin tamamını herkesin görebilmesini istedim.

Bundan dolayı da bu hikâyeyi bir bütün olarak, düşünsel felsefemi, mesleğimin ilkelerini kendimce felsefesini ve uzun dönemde nereye varmak istediğimi, estetik ve güzelliğin bizim için ne anlam ifade etmesi gerektiğini, değerlediğim bir kitap oldu.

Umuyorum okuyanlar benim estetik ve plastik cerrahiye bakış açımı, bunun üzerinden güzelliğin ve estetiğin nasıl algılanması gerektiğini de benim gözümden okuyup değerlendirir ve anlarlar.

-İkinci kitap gelecek mi? Bu sefer konusu ne olacak? 

Tabii bu ilk kitabım. İlk kitabı yazarken büyük zorluklarla mücadele ettim. Çünkü ilkinin tecrübesizliği oldu ama yazma fikri ve yazma işi benim aslında çok hoşuma gittiğini de fark ettim. Düşünsel anlamda kendimi ifade ettiğim ve bunun da ete kemiğe büründüğü bir kitap olarak karşıma çıkması beni gerçekten heyecanlandırdı. Bundan sonra umarım bu kitabı okuyanların yorumları beni cesaretlendirir ve bir diğerini yazmama da yardımcı olur. Aklımda bazı konular var.

İlk kitabım belki biraz benim estetiğe ve güzelliğe ve plastik cerrahinin de bu iş içerisindeki kaçınılmaz gelişimine bağlı olarak  Dr. Serdar Bora Bayraktaroğlu'nun bakış açısıydı.

Belki bir diğer hikâye, bir diğer kitap konusu bu sefer hastaların perspektifinden plastik cerrahinin ne olduğu anlamını değerlendirebilirim. 

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı