Döviz Artışıyla Garanti Projelerin Yükü 910 Milyar TL Arttı

Prof. Dr. Uğur Emek: Yılbaşında dolar kuru 7.43 TL idi. 23 Kasım itibarıyla 13.50 TL’ye kadar çıktı. Yani TL dolar karşısında 6.07 değer kaybetti. Bu durumda mega ve KÖİ projelerindeki garantiler TL cinsinden 910.5 milyar TL artmış oldu.

Başkent Üniversitesi İktisat Programı Bölüm Başkanı ve eski Devlet Planlama Teşkilatı Planlama Uzmanı Prof. Dr. Uğur Emek, yap işlet devret projeleri kapsamında Hazine’nin yaklaşık 157 milyar dolarlık yükümlülük altına girdiğini vurgulayarak “Şehir hastaneleri ve ulaştırma projelerinin bir kısım ödemesi yapıldı. Şu an kabaca 150 milyar dolarlık bir gelir garantisi stoku bulunmakta” dedi.

Cumhuriyet'ten Şehriban Kıraç'ın haberine göre Türkiye’de projelerin ihtiyaçtan değil, siyaseten belirlendiğine dikkat çeken Emek, “AKP döneminde 20 bin kilometrenin üzerinde bölünmüş yol yapıldı. Şimdi bu yolların yanına otoyol yapılıyor. Neden? Bilmiyoruz. Şehir hastaneleri açılırken mevcut devlet hastaneleri kapatılıyor. Neden” diye sordu. Prof. Dr. Uğur Emek ile kur artışının mega projelere etkileri ve yap işlet devret projelerini anlattı.

Döviz kuru 11 lirayı aşınca devlet garantili mega projelerde garanti ödemeleri ne kadar arttı?

157 milyar dolar civarında gelir garantisi verildi. Bunun 81 milyarı şehir hastaneleri, yaklaşık 40 milyarı ulaştırma projelerine ve yaklaşık 36 milyarı da Akkuyu Nükleer Santralına aittir.

Şehir hastaneleri ve ulaştırma projelerinin bir kısım ödeme yapıldı. Şu an kabaca 150 milyar dolarlık bir gelir garantisi stoku bulunmaktadır.

Yılbaşında dolar kuru 7.43 TL’dir. 23 Kasım itibarıyla ise 13.50 TL’ye kadar çıktı. Diğer bir deyişle yılbaşından bu yana TL dolar karşısında 6.07 TL değer kaybetti. Bu durumda garantiler TL cinsinden 910.5 milyar artmış oldu.

Şu anda kadar garantili Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerine ne kadarlık para yatırıldı, bu yatırımlar şart mıydı?

Uluslararası çalışmalara göre 2016-2040 arasında Türkiye’nin altyapı yatırımına ihtiyacı 975 milyar dolardır. Mevcut gidişatla bunun 405 milyar dolarını bulabiliyoruz. 570 milyar dolar için yeni kaynak bulunması gerekiyor.

Bu nedenle projelerin önceliklendirilmesi gerekiyor. AKP döneminde 20 bin kilometrenin üzerinde bölünmüş yol yapıldı. Şimdi bu yolların yanına otoyol yapılıyor. Neden? Bilmiyoruz. Şehir hastaneleri açılırken mevcut devlet hastaneleri kapatılıyor. Neden? Bazı hastaneler depreme dayanıklı değilmiş. Peki, Bilkent Şehir Hastanesi açılınca 2004 yılında Ankara’da yapılan 677 yataklı Atatürk Hastanesi neden kapatıldı? Adana’da şehir hastanesi için beş yaşındaki 750 yataklı Numune Hastanesi, neden kapatıldı? 2011 yılında Ankara Etlik Şehir Hastanesinin inşaatına başlayınca 15 yaşındaki 401 yataklı Etlik İhtisas Hastanesi de kapatıldı.

Kapatılan bu hastanelerin arazilerinin ticari alan ve rezidans olarak kullanılacaktı. İhalelerde bu araziler, kazanan firmalara tahsis edildi. Danıştay bu uygulamanın kanuna aykırı olduğunu ileri sürerek ihalelerin yürütmesini durdurdu. Bu durumda Sağlık Bakanlığı arazileri geri aldı. Şimdi ne yapacaklar bilmiyoruz.

Her tercih bir vazgeçiştir. Kaynaklar bu şekilde harcanınca diğer alanlarda hizmet üretilemiyor. Hastanelerde randevu alınamıyor. Merkezi Hastane Randevu sisteminden Ankara merkezde göz randevusu almanız kolay değil. Belki 15-20 gün yakın ilçelerden randevu alabilirsiniz. Veliler temizlik malzemesi ve kırtasiye gibi başlıklar altında okullara bağış yapmak durumunda kalıyorlar.

Garantili projelerde gördük ki bu ihalelerin tamamı 3-4 büyük şirketin elinde toplandı, bu ne tür sakıncalar doğurur?

Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de yapılan KÖİ projelerinin ortalama sözleşme büyüklüğü 640 milyon dolar civarındadır. Bu dünya standartlarına göre çok yüksektir. Milyar dolarlık çok proje de bulunmaktadır. Bu projelerin maliyetinin en az yüzde 20’sinin öz sermayeyle karşılanması gerekiyor. Geri kalanı da proje finansmanıdır. Bu pazara giriş engeli yaratıyor.

İkincisi projeler büyüdükçe fizibilite, şartname ve sözleşme yazımı giderek karmaşık hale geliyor. Geleceğin belirsizliğinde yazılan KÖİ sözleşmeleri eksiklikler ve hatalar içermektedir. Bu nedenle sözleşme değişiklikleri yapılmaktadır. Resmi metinlerden okuyoruz ki ihalelere bu sözleşmeleri değiştireceğine inanan firmalar teklif veriyorlarmış. Bu da bir diğer pazara giriş engeli yaratıyor.

Bunun sonucunda ihalelere az sayıda firma katılıyor. Sonuç olarak ihaleler az sayıda firma tarafından alınıyor.

Şehir hastanelerinde yaklaşık 30 bin yatak kapasitesinin yüzde 70.2’si dört firmanın kontrolündedir. Enerji ve ulaştırma projelerinin yaklaşık yüzde 82’si sekiz firmanın kontrolündedir. Bu da KÖİ sözleşmelerinin ihalelerinde oligopolistik/işbirlikçi davranış göstergesidir.

Kanal İstanbul gündemdeki yerini koruyor, sizce bu kriz döneminde bu ve benzeri mega projelere ihtiyaç var mı?

Bu projelerde bir ihtiyaç analizi yapılmıyor. Önce Türkiye’nin bir altyapı yatırım planının olması gerekiyor. Bu plan enerji, haberleşme, ulaştırma, eğitim, sağlık, içme suyu ve kanalizasyon sektörlerinin tamamını kapsamalıdır. Hem de alt sektörler itibarıyla. Örneğin enerji elektrik, doğalgaz ve akaryakıtı kapsamalıdır.

Bu planda bir yandan sektörler arasında ve sektör içerisinde, öte yandan da bölgeler arasında ve bölge içersindeki öncelikler karşılaştırılmalı.

Böyle bir planın yapılması için yasal ve kurumsal kapasite yaratılması gerekirken, var olan kapasiteyi de yok ediyoruz. Bunun için de daha güçlü bir Devlet Planlama Teşkilatı’na ihtiyaç bulunmaktadır.

Türkiye’de ihtiyaçtan projeye değil, projeden ihtiyaca gidiliyor diyorsunuz, gerçekten ihtiyaç olmadığı halde proje mi yapılıyor?

Proje Döngü Yönetimi çerçevesinde altyapı projelerinde ihtiyaçtan projeye gidilir. Oysa KÖİ projelerinde projeden ihtiyaca gidilmektedir. Siyasi tercihler çerçevesinde belirlenen projeleri yapılabilir kılmak adına fizibilite çalışmalarında taklalar attırılmaktadır. Bu artık açık sır. Bunları Özel İhtisas Komisyonu raporlarından ve uluslararası çalışmalardan okuyabiliyoruz. KÖİ projelerinin fizibilitelerini yönetecek yasal ve idari yapı da yetersizdir zaten. Örneğin İstanbul Havalimanı’nı önce siyasetçiler açıkladı. Oysa eski THY Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Topçu hatıratını yazdığı kitabında Atatürk Limanına yapılacak bir pistin İstanbul’un ihtiyacını karşılayacağını belirtiyor. Pistin maliyeti 1.2 milyar dolar olacakmış. Havalimanının maliyeti 10 milyar avronun üzerinde. Topçu, Binali beyin son dönemiydi, “sanırım giderayak arkasında bir eser bırakmak istiyordu” diyor. Kısa bir şartname ile ihaleye çıkılmış. Topçu’ya göre “kervanın yolda düzeltilmesine karar verilmiş.”

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Şehir hastaneleri siyaseten arzu edilen bir projedir. Kanal İstanbul’da aynı şekilde. Kuzey Marmara Otoyolu İstanbul’un kuzeyine kurulacak bir şehir için yapılıyor.

Siyasetçiler devasa bir şehir hastanesi istiyor. Bu durumda Bilkent Şehir Hastanesinde 3 bin 700 hastanın yatacağını söylemek durumunda kalınıyor. Devasa bir havalimanı istenildiğinde; Atatürk Havalimanını kapatıp İstanbul Havalimanını yılda 200 milyon yolcunun kullanacağını söylemek durumundasınız. Benzer biçimde Çanakkale ve Osmangazi köprülerini meşrulaştırmak için Marmara’nın etrafından günde 45 bin aracın geçeceği söyleniyor. Projeler siyaseten belirleniyor, bürokratlar bu projelere meşruiyet sağlayacak talep hesabı yapıyorlar. Böylece ifade edilen talebin gerçekleşmesi çok kolay olmuyor.

Bitmiş projeleri iptal etmek mümkün olur mu, garanti ödemelerinden vazgeçilebilir mi?

Böyle bir yaklaşımın söylendiği gibi kolay olmadığını düşünüyorum. Sözleşmelerin içeriğine iyi bakmak gerekiyor. Kamu kurumları sadece şirketlerle KÖİ sözleşmesi imzalamıyor. Ayrıca bankalarla da borç üstlenim anlaşması imzalıyor. Uluslararası tahkim var. Karmaşık bir sözleşme ilişkisi var orta yerde. 

Bunun yerine performans denetimi yapılabilir. Sayıştay raporlarına göre özellikle de şehir hastanelerinde özel şirket taahhütlerini yerine getirmiyormuş. Performans denetimi iyi yapılırsa kamunun eli güçlenir diye düşünüyorum.

Popüler İçerikler

Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Gazeteciye Saldırı: CHP’li Belediye Meclis Üyesi Herkesin İçinde Gazeteciyi Dövdü
YORUMLAR
24.11.2021

Yola, köprüye, tünele oy veren asalak akpli yaşlı moronlar. Torununuz dahi bu ülkeye borçlu olarak doğacaktı. Artık onların da torunu borçlu olarak doğacak.

24.11.2021

İnceldiği yerden kopsun. Madem kamyonun tekeri patladı. Ya Allah, bismillah.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ