Dört Yüz Üçüncü Ölüm Yıl Dönümünde William Shakespeare'i Hala Anmamızı Sağlayan 15 Neden

1564 yılında doğan William Shakespeare, 403 yıl önce hayata gözlerini yumduğu halde halen dünya edebiyatını ve tiyatroyu güçlü bir şekilde etkileyen bir isim. Peki üstünden yüzyıllar geçmesine rağmen ismi silinmeyen bu adamın ne özelliği var da unutmuyoruz? Gelin bir bakalım!

1. Shakespeare orijinaldi.

Shakespeare'in yaşadığı dönemde, sanatçılar sadece bir patronun, onlara bütçe sağlayan birisinin varlığından güç alabiliyor, var olabiliyordu. Patron sahibi olmanın yolu ise insanları övmekten, onlara şiir yazarak sosyetede konuşulmalarını sağlamaktan geçiyordu. Buna rağmen o dönemde tanınan sanatçılardan çok azı günümüzde halen bilinmektedir. Bunun nedeni ise tamamen orijinallikte yatmaktadır. Öyle ki, Shakespeare Londra'ya taşınıp tanınır hale geldiğinde yıl 1592'yi gösteriyordu. Henüz kariyerinin başındaydı ve zamanla eserleri onu Kraliçe tarafından bile tanınır hale getirmişti, hem de üstü kapalı şekilde eleştirdiği kişi Kraliçe'nin kendisi olduğu halde!

Shakespeare'in kullandığı dil, içtenliği, iğneleyici tonu ve duyguları yansıtış şekli insanları büyülüyordu. Öyle ki bu dönemde onlarca taklitçi 'yazar' türemişti.

2. İnanılmaz bir gözlem yeteneği vardı.

Bu orijinalliği sağlayan en büyük etken ise sahip olduğu muhteşem gözlem yeteneğiydi. Gerek ailesi içinde, gerek çevresinde, gerekse toplumda çeşitli insanlarla tanışan Shakespeare, bu durumu insanları tanımak için kullanmasını çok iyi biliyordu. Yaşadığı dönemde toplumun asıl önemsediği şeylerin popülerlik, sosyete ve para gibi içi boş şeylerden oluşması, Shakespeare'i bu durumu oldukça eleştirmeye ve eserlerinde bolca işlemeye itmiştir. Bu durum süslü ve parfümlü karakterleri öven değil, üstü kapalı şekilde zekice iğnelemesine ve toplumun kendi karakterini, tokat gibi kendi yüzüne vurabilmesine olanak sağlamıştır. Oyunlarının çoğunda Kraliyet ailesini bile eleştirdiği, hatta Kraliçe I. Elizabeth'i resmen tiye aldığı görülür. Sansürün oldukça yoğun olduğu bir dönemde toplumu bu kadar iyi gözlemleyip yansıtması ise, eserlerinin tanınmasını sağlamıştır.

3. Eserlerinde kullandığı duyguları hissetmenizi sağlayabiliyordu.

Shakespeare belki de duyguları eserlerinde bu kadar içten ve dokunaklı yansıtan en başarılı sanatçı olabilir! Öyle ki, Romeo ve Juliet'in aşkını halen biliriz, Othello halen kalbimize dokunur, Kral Lear'ın evlatlarından gördüğü nankörlük kalbimizi dağlar. Çünkü bu duygular evrenseldir. Yüzyıllar geçse de asla değişmez ve bizden parçalar taşımaya devam eder. Shakespeare bunu çok iyi biliyordu.

4. Aşkı eşsiz biçimlerde anlattı.

Romeo ve Juliet'i hepimiz biliriz, iki aşık arasındaki masumiyet, tutku ve kaybetme korkusu, hepimizin kalbine dokunur. Oysa Shakespeare'in anlattığı tek aşk, iki aşık arasındaki aşk değildir. Shakespeare bize aşkın her halini en saf haliyle anlatmıştır. Hamlet'te insanın ülkesine ve ailesine olan aşkı, Kral Lear'da baba ile çocuk arasındaki aşkı, On İkinci Gece'de iki kardeş arasındaki aşkı görmüşüzdür. Macbeth bize güç aşkının sonuçlarını anlatır; çünkü Shakespeare anlar, insanın içinde sadece tek bir aşk yoktur. İnsan çeşitli şeylere, çeşitli aşklar duyar.

5. Espri anlayışı o kadar eşsizdi ki, eserlerindeki şakalara halen gülüyoruz.

Shakespeare'in eser verdiği dönemde, diğer yazarlar genellikle bel altı espriler kullanarak güldürü unsuru oluşturuyorlardı. Oysa Shakespeare bel altı esprilere neredeyse hiç baş vurmamıştır. Eserlerinde güldürüyü soytarılar, ikizler ve sosyetenin günlük hayattaki saçma davranışlarını kullanarak sağlar, eleştirerek güldürür. Bu durum eserlerinin kalitesinin de artmasını sağlamıştır. Ayrıca duyguları yansıtmadaki eşsiz becerisi, esprilerinde de süregelmektedir. Bundan 10 yıl önce yapılmış bir filmde kullanılan espriler artık bize komik gelmezken, üzerinden neredeyse 500 yıl geçmiş Shakespeare esprilerine halen güleriz!

6. Otoriteyi eleştirmekten asla geri durmadı.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Shakespeare'in eser verdiği dönem oldukça sansürlü sayılırdı. Özellikle de Kraliçe I. Elizabeth'in çok da eleştiriye açık olmayan, şahsına münhasır bir karakter olduğu düşünülürse. Shakespeare ise garip bir şekilde bu duruma kafa tutmuş, eleştirilerini ince zekası sayesinde üstü kapalı biçimde yapmıştır.

7. Çok kıvrak bir zekaya sahipti.

Shakespeare'in zekasını eserlerine yansıtma yeteneği, onu sıradan bir sanatçı olmaktan çıkarıyor, her eserinin ustalık eseri olmasını sağlıyordu. Kullandığı dil, duyguları yansıtışı, eleştirileri, karakterizasyonu, esprileri ve daha nicesi, her okuyanın Shakespeare'e bir kez daha aşık olmasını sağlıyordu.

8. Halka hitap etti.

Shakespeare'in eser verdiği dönemde halk ve soylular oldukça farklı konuşuyorlardı. Shakespeare ise soylular tarafından sevilmesine rağmen halka hitap eden bir dil kullanıyordu. Bu yüzden, günümüzde ufak bir eski İngilizce bilgisi olan herkes orijinal metinleri okuyabiliyor.

Ayrıca Shakespeare'in eserlerinde yüceltilen her zaman halk olmuştur, soylular ise yerilmiştir. Bu durum Shakespeare'in halk tarafından da okunup, izlenmesine, sevilmesine yol açmıştır.

9. İnsanların kalbine dokundu.

İspanya ile büyük savaşların yaşandığı, bir yandan da İngiliz Kraliyet ailesinin kendi içinde akrabalarıyla sıkıntılar yaşadığı bir dönemde ortaya çıkan Shakespeare, aslında insanların ihtiyacı olan bir eksiklikti. Çünkü insanlar artık yüksek tabakanın sıkıntılarından bunalmış, kazanılan savaşların ihtişamına rağmen, içtenliğe uzak kalmıştı. Shakespeare ise insanlara ihtiyaçları olan duygusal tatmini sağlayarak adeta mutluluk sağlamış, kalplerinde bir yer kazanmıştır.

10. Bizi bize anlatarak, geriye yüzyıllar sonra bile insanların kendilerini bağdaştırdığı eserler bıraktı.

Shakespeare'in belki de en büyük özelliği evrensel olmasıydı. Çünkü bundan 500 yıl önce İngiltere'de yaşanan şeyler aslında bin yıl önce de yaşanıyordu, bin yıl sonra da yaşanacaktı. İnsanların duyguları değişmeden devamlılığını sağlayan tek şeydi ve Shakespeare bunu çok iyi biliyordu. Bu yüzden insanları kendilerine anlattı, hissettikleri duyguları gözlerinin önünde canlandırdı.

11. Mükemmel bir dil kullandı.

Shakespeare soylular için yazmıyordu, döneme bakarsak eserlerinin dili daha çok halka yakındı fakat buna rağmen herkes tarafından okunuyor, izleniyordu. Bunun nedeni ise kullandığı dilin sadece ve sadece ortaya koymak istediği mesaja, oyuna, şiire göre olmasıydı. Gerek dram, gerek komedi eserleri vermiş olan Shakespeare, eserlerinde dili her zaman ayarında kullanırdı. Bu da kullandığı dili mükemmelleştirirdi.

12. İngilizce diline gelmiş geçmiş en büyük katkıyı yaptı.

İnanması güç olabilir fakat Shakespeare, İngilizce diline günümüzde kullanılan 1700 kadar kelime kattı. Anlatmak istediği şeyler için kelimeler üretmekten çekinmeyen bir yazar olan Shakespeare, bu dile 'göz topu' ve 'şafak' kelimelerini katan kişidir.

13. Şiirleriyle aşka yeni bir soluk kazandırdı.

Shakespeare bir oyun yazarı olduğu kadar şairdi de. Hatrı sayılır miktarda sonesi de günümüze ulaşmıştır. İçlerinden en bilineni ise 18. Sone'dir:

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?

Seni bir yaz gününe benzetmek mi, ne gezer?

Çok daha güzelsin sen, çok daha cana yakın:

Taze tomurcukları sert rüzgârlar örseler,

Kısacıktır süresi yeryüzünde bir yazın:

Işıldar göğün gözü, yakacak kadar sıcak,

Ve sık sık kararı da yaldız düşer yüzünden;

Her güzel, güzellikten er geç yoksun kalacak

Kader ya da varlığın bozulması yüzünden;

Ama hiç solmayacak sendeki ölümsüz yaz,

Güzelliğin yitmez ki asla olmaz ki hurda;

Gölgesindesin diye ecel caka satamaz

Sen çağları aşarken bu ölmez satırlarda:

İnsanlar nefes alsın, gözler görsün elverir,

Yaşadıkça şiirim, sana da hayat verir.

14. Her zaman kaliteli işler yaptı.

Shakespeare dönemin diğer sanatçılarının aksine, başkalarını övmek için yazan birisi değildi. Bu durumsa eserlerine daha çok özen göstermesine olanak sağlıyor, daha kaliteli işler ortaya çıkartmasına neden oluyordu. Öyle ki, Shakespeare'in 1585 ile 1592 yılları arasındaki hayatına 'kayıp yıllar' denmesine rağmen, asıl çıkışını bu tarihten sonra yapmıştır. Bu durum belki de o tarihlerde uzun uzadıya eserlerine odaklandığını göstermektedir.

15. Gizemli hayatıyla da oldukça ilgi topladı.

Bu başarılı yazarın hayatı da eserleri kadar ilgi çekiciydi. Gerek evliliği, gerek aile yaşantısı, gerekse sonelerini bir erkeğe yazmış olma ihtimali, hatta ve hatta Marlowe'un aslında Shakespeare olduğu düşüncesi, onu hem yaşadığı dönemde, hem de günümüzde ilgi çekici yaptı. Edebiyatçılar yüzyıllar boyunca bu olağanüstü yazarı araştırdılar, üstüne yazılar yazdılar, kitaplar bastılar... ve muhtemelen de devam edecekler!

Popüler İçerikler

Yasa Dışı Bahis Reklamı Soruşturması Noktalandı: Galatasaray'a Takipsizlik
Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!
Üç Milyon Emekliyi Bekleyen Tehlike: 2025'te 12 Bin 500 TL Maaş Almaya Devam Edebilirler!
YORUMLAR
24.04.2019

"asıl adı şeyh pir dir ve kendisi gizli müslümandır" kadir mısıroğlu.ulan her aklıma geldikçe gülüyorum kjsdfnwkjnfw

23.04.2019

Üzerinden yarım asır geçmiş eserlerine hala gülmeyiz. Üzerinden yarım milenyum geçmiş eserlerine hala güleriz.

24.04.2019

Aşkı bu kadar büyülü halde göstermiş olsaydı aşkı mükemmelleştiren unsurun ölüm ya da ayrılık olduğunu savunmazdı diye düşünüyorum. Romeo ve Juliet'te rahibeyi kullanarak ikisinin ölümüne sebebiyet verdi. Hamlet'te vatan sevgisi yoktu. intikam duygusu, bütün duyguların önüne geçti. Amcasını öldürecek diye sevdiği kadından ayrıldı. Ophelia da bu kadar büyük bir aşkın acısına dayanamayıp ilk önce delirdi, sonra intihar etti. Hamlet bundan etkilenip varlığını sorguladı ama intikam duygusunu köreltmedi. Macbeth ise karısının alttan alttan gaz vermesinden dolayı hırsın kölesi oldu. O da hırsa boğdum kocamı huzur bulamıyorum diye kendini öldürdü. Çok güzel şeyler anlatıyormuş gerçekten (!)

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ