16 yaşındayken Avusturya Arşidük'ü Maximilan ile tanışıp evlenen Carlota, eşini çok sevmesine rağmen eşi tarafından sık sık aldatılıyordu. Eşi İtalya'da vali olan Carlota, zührevi bir hastalığa sahip olduğu için seyahat edemiyor ve çocuk sahibi olamıyordu. Maximilan'ın görevden alınması üzerine hastalığı nedeniyle İtalya'yı terk edemeyen Carlota, burada eşi tarafından terk edilir, fakat 3 ay sonra Maximilan ona geri döner. O esnada Meksika'yı ele geçiren Fransızlar, imparator olarak Maximilan'ı seçer ve Carlota da otomatik olarak Meksika Kraliçesi olur. Hastalığını atlatan Carlota ile eşi Meksika'ya gider. İktidarı sarsılan Maximila, Carlota ile çocuğu olmadığı için iki çocuk evlat edinir, fakat bu çocuklar ailelerinden alındığı için Carlota bunu kaldıramaz. Babasını kaybeden Carlota, aynı zamanda Napolyon'un Meksika'dan çekileceğini duyunca eşinin iktidarı için uğraşsa da bir sonuca varamaz ve psikolojik olarak yıpranmaya başlar. Gitgide paranoyak bir hal alan Carlota, herkesi suikastçi olarak görmeye başlar ve Papa ile görüşmek ister. Papa ile görüşmesi verimli geçmeyen Carlota, paranoyaklığı nedeniyle yemek yemez ve su içmez hale gelir. Herkesin kendini zehirleyeceğini düşünür. Vatikan'da ağlama krizleri geçiren ve ülkesine dönmeyi reddeden Carlota sokaklarda yatmaya başlar. Kardeşi tarafından Belçika'ya getirilen kraliçe eşinin ölümü üzerine iyice kötüleşir, fakat eşi ile yaşadıkları sarayın yanması üzerine farklı bir huzura kavuşarak hayatının geri kalanını mutlu yaşar.
kim bilir tarih, daha ortaya çıkmamış ne tuhaflıklarla doludur... etkileyici