Ağaçlar içerisindeki o huzur dolu ev çevreye verilen en büyük zarar... Romantizm bir yere kadar, biz sizi gerçeklikle kavuşturmaya geldik. 😎Bu konuyu tartışırken demografik veriler için bu ve şu çalışmalardan faydalandık. Doğanın içerisinde, gürültüden uzak, gökyüzünün hiç çaba sarf edilmeden görülebildiği yaşam alanları... Düşünüldüğünde eksiksiz bir tasvir. Fakat çalışma ve eğitim gerekliliği denkleme dahil olduğunda bu manzarayı biraz güncellemek gerekiyor.Yine çok katlı binalar yok, herkes dostluk ve huzur içerisinde yaşıyor, işe giderken bir papatya koparıp koklayarak gidiyorsunuz, siz aç olduğunuzda yan komşunuz bunu hissedip yemek getiriyor... Bu fikirler çok güzel fakat 2019'da sadece romantizmden ibaret. Ayrıca çevrenin, doğanın geleceği için de felaket anlamına geliyor.Gelin, anlatalım.Yüksek şehirler, gökdelenlerle sarılı, geniş şehirler ise birkaç katlı evlerin uçsuz bucaksız yerleştiği şehirler. Muhtemelen kime sorsanız ikinci tip şehirde yaşamayı seçecek, sebeplerini de yukarıda anlattık.Aslında yüksek şehirler hem bizim için hem de dünyanın geleceği için daha mantıklı.Aklınızdaki soru 'Gökdelenlerin nesi mantıklı?' ise yanıt da basit.İstanbul ve gökdelenlerin hüküm sürdüğü meşhur kalabalık başkentler arasındaki fark ne? İstanbul'da kilometrekareye düşen kişi sayısı 2.900, Güney Kore'nin başkenti Seul'de ise 16,000 kişi. Buna rağmen Seul, en kalabalık şehirler listesinde yer almıyor bile. Hem aynı alanda daha fazla insan yaşıyor hem de şehir 'sıkış tıkış' değil.İstanbul'un kapladığı alanın Seul'ün neredeyse iki katı olduğunu da belirtelim.İlk olarak bu insanlar şehir merkezine daha yakın yaşıyorlar, yani işlerine daha kısa sürede gidiyorlar, daha az otomobil ve toplu taşıma aracı kullanıyorlar, karbon ayak izlerini küçültmüşler.İkincisi ise ayrı ayrı, dağınık ve birkaç katlı evlerde yaşadıkları durumun aksine kış aylarında daha az fosil yakıt tüketip şehri çevreleyen ormanlar için daha fazla alan yaratıyorlar. Ortaya çıkan bu alanları orman ve yaşam alanı haline getirmek yerel yönetimlerin kararı, o kısım şimdilik bizim konumuz değil.Fakat şehrin dışında kalan bu evde yaşayan kişinin ısınma, elektrik ve şehre giderken kullandığı otomobilin doğaya olan zararlarını unuturuz. Bu ev için yapılan yolları ve bu ev olmasa planlanacak ormanları aklımızın ucundan geçirmeyiz. Bunun yanında herkesin yüksek yapılarda, doğaya daha az zarar vererek yaşadığı evler bize kabus gibi görünür fakat bu durum doğa için daha faydalıdır.İşte, durum böyle.Yaşanılabilir şehirler yaratmak için tüm bunlar gerekiyor olsa da bunları uygulamak için bir ülkeyi yöneten herkese büyük iş düşüyor. Karar alıcılardan uygulayıcılara ve şehirlerde yaşayan bizlere kadar... Sağlam ve estetik yapılar, yaşam alanları, ormanlar yaratılmadığı sürece bu anlattığımız gerçeklerin hiçbir anlamı yok.Fakat hiçbiri zor değil. Ecnebi yapmış, bizim neyimiz eksik?
Ecnebiden neyimiz eksik sorusunun iki kelimelik basit bir cevabı var:İş ahlakı.
çok saçma