Doğanın En Ünlü 10 Seri Katili ve İnanılması Güç Gerçek Hikayeleri

Büyük yırtıcıların çoğu, şayet doğru şartlar oluşursa, insanları av olarak görebilirler. Yine de gerçek  bir 'insan yiyen' olarak adlandırabileceğimiz yırtıcılar ile doğada çok nadir karşılaşırız. Çünkü onlar insan etini, diğer tüm besinlere tercih ederler. Bu da alışıla geldik bir durum değildir. Ancak listemizdeki hayvanlar için bunu söyleyemeyiz.

10. Njombe'nin Aslanları

Listemize, tarihteki en dehşet verici insan yiyen vakası olan Njombe'nin aslanları ile başlıyoruz. Bu vakayı bu denli önemli yapan unsur ise; insan yeme alışkanlığını; tek bir aslanın değil, tüm sürünün kazanmış olmasıdır. Olaylar dizisi 1931 yılında Tanzanya'nın Njombe şehri yakınlarında başlar. Kalabalık bir sürüsü bir anda vahşi seri katillere dönüşür. 

Efsaneye göre bu aslanlar, yerel bir kabilenin büyücü doktoru olan Matamula Mangare adında biri tarafından kontrol edilmektedir. Matamula, aslanları; kendi insanlarının üzerine, kabiledeki görevinden uzaklaştırılmasının intikamını almak için göndermiştir. 

Aslan sürüsü kabilede ölesiye bir korkuya sebep olur. İnsanlar o denli korkmuştur ki; 'onları anmak, ortaya çıkmalarına sebep olur' düşüncesi yüzünden, aslanların adlarını bile ağızlarına almazlar. Kabile mensupları reislerinden, Matamula'yı göreve yeniden çağırmasını isterler. Ama istekleri reddedilir. Aslanlar bu sırada sürekli olarak saldırmaktadır. Ve 1500 civarında insan (bazıları 2000 olduğunu iddia eder) canından olmuştur. Bu da tarihteki en feci aslan ve aynı zamanda da vahşi hayvan saldırısı olarak kayıtlara girer.

 Nihayetinde namlı bir avcı olan George Rushby saldırılara son verir. İlk önce 15 aslanı daha sonra da sürünün geriye kalanlarını teker teker öldürür. Ve bölgeyi temizler. Böylece kabus sona erer. Ama bölge insanlarına göre kabusun bitmesinin nedeni, kabile reisinin Matamula'yı eski görevine iade etmesidir.

9. İki Parmaklı Tom

İki parmaklı Tom, listemizde, hikayesi en belirsiz olan insan yiyendir. Bugün bile anlatılanların ne kadarın doğru, ne kadarın efsane olduğu bilinmez. 

Bu büyük Amerikan timsahı, söylenenlere göre; 20'li yıllar boyunca, Alabama ile Florida sınırındaki bataklıklarda gezinir. Sol ön koluna bağlı parmaklardan ikisi hariç, hepsini kaybettiği ve bu yüzden arkasında tanınması kolay; ayırt edici bir iz bıraktığı için insanlar onu 'iki parmaklı Tom' olarak anmaya başlar. Rivayete göre parmaklarını demir bir kapana kaptırmıştır.  

 Boyu yaklaşık 4 buçuk metre civarındadır. Ve insanlar onun normal bir timsahtan ziyade bölgeyi terörize etmek için cehennemden gönderilmiş bir iblis olduğunu iddia ederler. 

Tom'un bir anti-şöhret halini alması, bölgede karşısına çıkan hemen her canlıyı avlayıp öldürmesi yüzündendir. İnekleri, boğaları, insanları ve özellikle de kadınları öldürür. Çok sık saldırması yüzünden civarda yaşayan çiftçilerin defalarca saldırısına maruz kalır. Ama her defasında kurtulur. Çiftçilere göre kurşunlar Tom'a işlememektedir. Bu yüzden bir keresinde üzerine dinamit bile atılır.    

20 yılını Tom'u öldürmeye çalışarak geçiren bir çiftçi, en sonunda onu dinamitle havaya uçurmaya karar verir. Önceden hazırladığı ve her birinin içinde dinamit olan 15 tuzak yemi, Tom'un yaşadığını düşündüğü gölete bırakır. Böylelikle sorunun bir defada ve temelli olarak ortadan kalkacağını düşünür.

 Patlama; gölette Tom haricinde ne varsa öldürür. Dakikalar sonra çiftçi ve oğlu acı bir çığlık ve suda çırpınış sesleri duyar. Aceleyle sesin geldiği yöne giderler. Olay yerinde vardıklarında, Tom'un parlayan gözlerini, suyun  altına dalmadan önce, birkaç saniyeliğine bile olsa, görmeyi başarırlar. Çığlıkların nedeni ise, daha sonra, kıyıda yarı yenmiş bir genç kızın parçalarının bulunmasıyla açıklığa kavuşur. Bu küçük kız çiftçinin kızıdır.     

Hikayenin bu kısmının gerçek olup olmadığını bilmek imkansız olsa bile geriye kalan her şey İki parmaklı Tom'un gerçekten yaşadığını işaret ediyor. Tom'un hikayesinin en inanılmaz kısmı ise, 20'li yıllarda meşhur olan bu timsahın, 80'lerde canlı olarak ve aynen geçmişte yaşadığı bölgede görülmüş olmasıdır. Geride bıraktığı meşhur 'iki parmaklı' iz onu ele vermiştir. Bugün bile, hala batıklarda onu gördüğünü iddia eden insanlar var.

8. Kesagake

Kahverengi ayılar Japonya'da bilinen en büyük ve tehlikeli yırtıcılardır. Hatta ülke tarihindeki en acımasız saldırılara da (1915 yılında Hokkaido yakınlarındaki  Sankebetse köyünde gerçekleşen) onlar sebep olmuştur.   

O zamanlar Sankebetsu, oldukça büyük bir bölgede, az sayıda insanın yaşadığı bir ileri köydü. Ve tüm bölge, aralarında devasa boyutlarda Kesagake adında bir erkeğin de dahil olduğu kahverengi ayıların işgali altındadır. Kesagake'nin köye, hasat edilen mısırlardan payına düşeni almak için sıklıkla uğraması, insanlarda sıkıntı yaratır ve sonucunda; iki çiftçi tarafından silahla iki el ateş edilmek suretiyle vurulur. Çiftçiler bu olay sonrasında, yaralanarak uzaklaşan ayının, gereken dersi aldığına inanır. Ancak yanılırlar!  

9 Aralık 1915 günü, Kesagake tekrar ortaya çıkar. Ota ailesine ait eve girer. Evde çiftçinin karısı yalnız başına ve bebeğini emzirmekle meşguldür.  Kesagake önce bebeğe saldırır ve hemen öldürür. Sonra kadına yönelir. Kadın kendini yanan bir odun parçasıyla müdafaa etmeye çalışsa da, nihayetinde ayının pençelerinden kurtulamaz. Kesagake kadını ormana doğru sürükler. İnsanlar eve geldiklerinde ortalığın kana bulandığını görürler. Duvarlar ve zemin kanla kaplıdır. 

30 adam Kesagake'yi öldürmek ve talihsiz kadından kalan parçaları kurtarmak amacıyla ormana gider. Kesagake'yi bulurlar ve ateş ederler. Fakat öldüremezler. Ayı hızla gözden kaybolur. Kadının kısmen yenmiş cesedini de karlar altında gömülü halde bulurlar. 

Kesagake, bir zaman sonra, yeniden Ota ailesine ait çiftliğe geri döner ve silahlı muhafızlar tarafından hemen uzaklaştırılır. Ancak bu müdahale, başka bir evi daha korunmasız bırakır. 

Kesagake ihmali affetmezMiyoke ailesine ait çiftliğe saldırır ve evde bulunan herkesi yaralar. Sadece iki kişi canını  kurtarmayı başarır. Evde bulunan iki çocuk ve hamile bir kadın feci şekilde can verir. Görgü şahitlerine göre hamile kadın; öldürülmeden önce çığlıklar atarak bebeğinin canının bağışlaması için Kesagake'ye yalvarmıştır. 

Korucular yaptıkları hatayı fark edip Miyoke'lerin evine geri döndüklerinde iş işten geçmiştir. Önce iki çocuğun cesedini, daha sonra da hamile kadın ve karnından çıkarılan fetüs'u bulurlar. Tüm zemin kanla kaplıdır. İki gün içerisinde ölenlerin sayısı 6'ya çıkar. Trajediye tanık olan insanlar dehşete kapılır. Korucuların birçoğu kaçar. 

Bu sırada ünlü bir ayı avcısı yaşanan olaylardan haberdar edilir. Avcı, kendisine aktarılan bilgilere dayanarak bu ayının Kesagake olduğunu fark eder. Çünkü aynı tarz saldırılar daha önce de gerçekleşmiştir. Avcı ilk başta ayıyı avlamak için oluşturulan ekibe katılmak istemez. Ama sonunda katılır. Ve 14 Aralık 1915'te  Kesagake'yi öldüren kurşun, onun silahından çıkar. 

Yapılan ilk incelemede Kesagake'nin boyu 3 metre ölçülür.Ve ağırlığı 380 kilodur. Midesinden insan kalıntıları çıkar. Ama kabus henüz bitmiş değildir. Ayının son saldırısından kurtulanların bazıları aldıkları yaralar yüzünden hayatlarını kaybeder. Bir tanesi de nehri geçerken boğulur. Bölge kısa zaman sonra hayalet kasabaya döner. Çünkü insanlar köyü terk eder. 

Bugün bile yaşanan trajedinin izleri unutulmuş değildir.

7. New Jersey Köpekbalığı

Bu saldırıların 1916 yılında gerçekleşir. O yıllar, köpekbalıkları hakkında çok az şeyin bilindiği ve hatta kimi bilim adamlarının, onları zararsız canlılar olarak lanse ettiği yıllardır.  

New Jersey kıyılarında gerçekleşen olaylar dizisinin ilki; Charles Vansant adlı bir yüzücünün köpeğiyle birlikte sığ sularda yüzerken saldırıya uğrayıp, öldürülmesiyle başlar. Trajediye, onu kurtarmak için suya atlayan bir cankurtaran dahil olmak üzere ailesi ve birkaç insan daha tanıklık eder. Müdahaleye direnen köpekbalığı, kıyıda gözlerden kaybolana dek; can kurtaran tarafından takip edilir.

Köpek balığının dişleri Vansant'ın uyluk atardamarlarını parçalar. Ve bacaklarından biri etten kemiğe kadar sıyrılır. Vansant hastaneye kaldırılamadan, kan kaybından ölür.         

Olaydan 5 gün sonra  Charles Bruder adlı bir adam, olay yerinin çok da uzağında olmayan bir yerde, aynı köpekbalığı tarafından saldırıya uğrar. Olay ilk olarak bir görgü tanığı tarafından, 'suda kırmızı bir kanonun alabora olduğu' şeklinde rapor edilir. Fakat aslında bu kırmızı kano, Charles Bruder'in kanından başka bir şey değildir. Köpekbalığı Bruder'in her iki bacağını da koparmıştır. Bruder olay yerine yetişenler tarafından sahile çıkarılmadan önce ölür.

Her iki saldırıda da, olay yerinde köpekbalıkları görülmesine karşın, bilim adamaları iddiaları reddeder. Onlara göre bu saldırılardan köpek balıklarının sorumlu olması olanaksızdır. Yaşananlardan büyük bir ihtimalle bir 'katil balinanın' ya da 'kaplumbağanın!' sorumlu olabileceğini öne sürerler.  

Bir sonraki saldırı denizden oldukça içerideki, Matawan kentinin yakınlarındaki bir nehirde gerçekleşir. Bir kez daha insanlar bölgede köpekbalığı gördüğünü rapor ederler. Ancak bu iddialar görmezden gelinir. Ta ki 12 Temmuzda, 11 yaşında bir çocuk saldırıya uğrayıp ölene kadar.

Saldırı çocuk yüzerken gerçekleşir. Köpekbalığı çocuğu hızla suyun altına çeker. Olayı gören kent sakinleri hızla nehre koşar. İçlerinden Stanley Fisher çocuktan arda kalanları bulmak için suya atlar. Ancak o da saldırıya uğrar ve aldığı ağır yaralar yüzünden hayatını kaybeder. 

Trajedinin son kurbanı ise başka bir çocuk olur. Olay, Stanley Fisher'ın saldırıya uğramasından yarım saat sonra gerçekleşir. Çocuk ağır yaralar almasına karşın hayatta kalır. 

14 Temmuz günü Matawan nehri yakınlarındaki Raritan adlı gölette, genç bir dişi 'büyük beyaz' yakalanır. Midesinde insan kalıntıları bulunduğu söylenir. Ama bu açıklama çoğu insanı tatmin etmez.    

Olayların ardında köpek balıklarının olduğunun açıklanması, Amerikan halkında büyük bir paniğe neden olur. Bu panik zamanla histeriye dönüşür. Toplum bu trajedinin izlerinden kurtulamaz. Nihayetinde Jersey vakaları, Steven Spielberg'e, en ünlü filmlerinden olan Jaws'ı çekmesi için ilham verir.  

Bugün, bilim insanları dişi büyük beyazın ilk iki saldırın faili olabileceğine inanmaktadır. Ancak Matawan nehrinde gerçekleşen saldırılarla ilgili bir başka şüpheli öne çıkmaktadır. O da Boğa köpek balığıdır.

6. Mysore Ayısı

Mysore katili olarak bilinen bu ayı, birçok söylentinin kaynağındadır. Misal, kimileri ayının bir kadını kendine eş yapmak için kaçırdığını; kadının daha sonra köylüler tarafından kurtarıldığını; ayının da salt bu olayın intikamın almak için bir seri katile dönüştüğü, bile iddia edilir...   

Akla daha yakın bir hikayede de; ayının bir dişi olduğu ve insanlar tarafından öldürülen yavrularının intikamını almak için; bir insan katiline dönüştüğü söylenir.

Ancak günümüzde uzmanlar, ayının öfke dolu davranışlarına gerekçe olarak; insanlar tarafından vurulup yaralandığı tezini öne sürer.   

Ayı toplamda 12 düzine insana saldırır. Kurbanlarının çoğunun yüzlerini, dişleri ve pençeleriyle parçalar. Saldırılardan kurtulanların çoğunun yüzü kalıcı biçim bozukluğuna uğrar. 12 kişi hayatını kaybeder. İçlerinden 3'ü oldukça sıra dışı bir şekilde öldürülmüştür. 

Ayı, Kenneth Anderson adında tanınmış bir avcı tarafından en sonunda öldürülür.

5. Gevauden Canavarı

1760 yılı ortalarında büyük ve vahşi bir hayvan Fransa’nın orta-güney bölgesinde bulunan Le Gevaudan adlı dağlık bölgede dehşet saçar. Zamanının kayıtlarında, yaratıkla ilgili olarak “kurttan hayli büyükçe ve pençelerinde keskin tırnakları bulunduğu” yazar. Ayrıca “Kızıl tüylü, büyük başlı, burnu tazı gibi sivri; kulakları küçük ve düz; göğüs bölgesi geniş ve gri renkte, sırtı siyah çizgili; ağzı keskin dişlerle kaplı” da denir. Ardında birçok erkek, kadın ve çocuğa ait kanlı ceset parçaları bıraktığından, korkmuş köylüler onun Loup-Garou (kurt adam) olduğuna inanırlar.

1764 yılı Haziranında başlayan panik Temmuz ayında artan cinayetlerle katlanır. Katliamlar sürdükçe yaratığa bıçak, mızrak ve mermi işlemediği söylentisi yayılmaya başlar. Avcılar yakın mesafeden hayvanı vurduklarını ancak başka bir yerde yeniden ortaya çıkana kadar kaçarak uzaklaştığını anlatırlar

Hatta Kral 15 nci Louis bölgeye bir süvari birliği gönderir. Askerler birkaç kez “Gevaudan Canavarı” ile karşılaşma fırsatı yakalar ve ona ateş ederler. Her seferinde ellerinden kaçırmalarına rağmen katliamlar birden sona erer. Böylece askerler aldığı yaralar neticesi hayvanın öldüğünü düşünerek bölgeden ayrılırlar. Ancak yaşanan kabus bitmez!

Canavarı ele geçirene büyük ödül vaat edilmesi üzerine bölge avcı hücumuna uğrar. Bazıları hayvanı gördüklerine ve hatta yaraladıklarına yemin ederler. Bir kısım avcı takip bölgedeki bir çok kurtu öldürürler. Ama işler beklendiği gibi gitmez. Korku yayılarak kasaba sınırından tüm ülkeyi sarar. Aylık yayınlanan ingiliz St. James’s Chronicle dergisi, canavarın ne kurt, ne kaplan, ne de sırtlan olmayan yeni bir tür olduğunu ve ormanda başıboş gezindiğini iddia eder.

19 Haziran 1767 gecesine gelinceye kadar Gevaudon Canavarı; çoğu babaların sürülerinin başında, çobanlık yapan, çocuklardan oluşan 113 kişiyi öldürür. 98 kişi ise hiç bulunamaz. 

Sonunda yaratığı öldüren ise Jean Chastel, Markis d’Apcher ‘in organize ettiği avcılar grubunun bir üyesidir. Chastel tüfeğine kurt adam olduğuna inanılan yaratık için gümüş mermiler sürer ve iki atış yapar.

 İkinci atışta yaratık, kalbinden isabet alarak derhal ölür. Hayvanın midesi açıldığında, içerisinde küçük bir çocuğa ait boyun kemiğine rastlanır.

Yaratığın öldürülmesi köylüler arasında büyük sevinç yaratır. Avcılar yaratığın cesedi ile geçit törenleri düzenlerler. Ve iki hafta kadar sonra kalıntılar kokmaya başlayınca onu Versailles sarayına gönderirler. Bu süre içinde ceset öyle kötü kokar ki, Kral derhal ondan kurtulunmasını emreder. Gömüldüğü yerin bilinmemesi ve daha sonraki senelerde yeniden keşfedilmemesi sebebiyle yaratığın neye benzediği iki yüzyıl boyunca spekülasyonlara sebep olur.

4. Hayalet ve Karanlık

Olayların geçtiği yer Kenya’nın Mombassa’ya yakın bölgesiolan “TSAVO’dur”.

Tsavo; Kenya ile Tanzanya arasında kalan, bu gün Doğu Tsavo ve Batı Tsavo olarak adlandırılan iki bölümden oluşan Milli Park konumunda olan bir bölgedir. Bölgeyi aynı adı alan (Tsavo) nehir ortadan ikiye bölmektedir.

Kölecilik yıllarında Tsavo nehri; Ülkenin iç kesimlerden getirilip, liman kentlerine götürülen kölelerin, geçiş noktasında bulunduğundan, nehri geçmeye çalışan sayısız kölenin ölmesine ve hastalanmasına neden olur.

Ölülerin ve hasta kölelerin nehirde yüzen cesetlerinin tadına alışan aslanlar; zamanla kölelerin geçiş zamanında katliamlar yapmaya başlar ve birer insan avcısına dönüşürler. Bu sebeple bölge; yerli halk Kikamba’lar tarafından “Tsavo” yani “Katliam Yeri” olarak anılır.

Bölgede devam eden demir yolu projesi vardır. Ancak aslanların düzenli ve amansız saldırıları yüzünden bir süre sonra durdurulur. 1898 yılından 1899 yılına kadar aslanlar, toplamda 140 kişinin canının alır. Ve bunlardan sadece 35 tanesini yerler. 

Aynı yılın aralık ayı başında, demiryolu şirketi baş mühendisi, John Henry Patterson aslanlardan birini vurur ve öldürür. İki hafta sonra da diğerini. Patterson ayrıca aslanların saklandığı ini de bulur. İçeriye girdiğinde gördükleri karşısında şok olur. Etrafta onlarca yarı yenmiş ceset ve onlara ait kalıntılar vardır. 

Bugün, Tsavo insan yiyen aslanlarının doldurulmuş bedenleri Chicago'da bir müzede sergilenmektedir.

3. Panar Leoparı

Leoparlar 'gerçek' büyük kediler ailesinin en küçük üyeleri olsalar da, bu onların büyük akrabalarından daha az ölümcül oldukları anlamına gelmez. 

Leoparlar yaklaşık 3 milyon yıldır insan etiyle besleniyorlar. Bulunan bazı hominid (insansı) kemikleri üzerinde bile onlara ait diş izlerine rastlanmıştır. 

Yetişkin bir leopar için, doğru şartlar altında bir insan, av olarak gözükebilir. Ancak onların, birer insan yiyene dönüştükleri, oldukça nadir gözlenir.   

Tarihteki en ölümcül insan yiyen leopar, Panar leoparıdır. Hindistan'ın Kumaon bölgesinde, Panar köyü civarında yaşayan, bu yetişkin erkek leopar toplamda 400'den fazla insanın canını alır.  

Leoparın insanları av olarak seçmesine bir avcı tarafından yaralanması sebep olur. Leopar yaraları yüzünden vahşi hayvanların peşinden gidemez. Böylelikle zaman içerisinde bir insan-yiyene dönüşür. 

Panar leoparı 1910 yılında ünlü avcı Jim Corbett tarafından öldürülür.

2. Champawat Kaplanı

19. yüzyılın sonlarında Himalaya'lara yakın bir Nepal bölgesi, tüm zamanların en dehşet verici insan-yiyeni olan bir kaplan tarafından terörize edilir. Kaplan, erkekler, kadınlar ve çocuklar dahil olmak üzere onlarca insanı ormanda pusuya düşürür. Saldırılar o kadar sık ve kanlıdır ki, bölgede yaşayan insanlar olanların arkasında bir iblis olduğunu düşünmeye başlar. Saldırılar asıl sorumlusu ise bir avcı tarafından yaralanan dişi bir Bengal kaplanıdır.  Yaralanma sonucunda kaplanın köpek dişlerinin her ikisi de kırılır. Böylece daha kolay avlara yani insanlara yönelir.      

 Kaplan kısa bir zaman içinde 200 kişiyi öldürmesi, bir avcı ekibin peşinden gönderilmesine neden olur. Fakat kaplan avcılardan daha kurnaz çıkar. Ve yakalanamaz. Problem içinden çıkılmaz bir hale gelince Nepal hükümeti orduyu devreye sokar. Ancak ordu da başarılı olmaz. Yine de kaplana bölgeyi terk etmesine yetecek kadar rahatsızlık verilir. Kaplan bu sefer de sınırı geçerek Hindistan'ın Champawat bölgesine yerleşir. Ve öldürmeye burada da devam eder. 

İnanışa göre kaplan; aldığı her yeni canla, daha da güçlenir, korkusuzlaşır ve cüretkar hale gelir. Sonunda gündüzleri bile saldırmaya başlar. İnsanlar korkularından, evlerinden dışarıya çıkamaz. Kaplanın namı bütün kıtaya yayılınca Jim Corbett onu avlamaya karar verir. 

Corbett 1911 yılında kaplanı öldürdüğünde, 436 kişi hayatını çoktan kaybetmiştir. Ve bunlar sadece resmi kayıtlara geçen rakamlardır. Muhtemelen birçok vaka da kayıtlara geçmemiştir.

1. Gustave

Burundi'deki Tanganyika Gölü'nde dünyanın en büyük timsahlarından biri olan Gustave'ın evidir. Uzunluğunun 6 metre, ağırlığının ise 1 tona yakın olduğu tespit edilmiştir.

Bölge sakinlerinin delicesine korktuğu timsahın, 20 yıl içinde, toplamda 300'den fazla insanı yediği kayır altına alınmıştır. 

Gustave'ı yakalamak için bugüne dek, sayısız deneme yapılmasına karşın, hiçbiri başarılı olmaz. Bu denemelerin çoğunu Patrice Faye gerçekleştirir. Faye, yirmi yılı aşkın süredir Burundi'de yaşayan bir Fransız vatandaşıdır. Faye, timsah Gustave'ı yakalamak için ilk denemesini 11 yıl önce yapar. Ancak başarılı olmaz. 

Üç ay boyunca timsahı takip eden Faye,  bu süre içinde timsahın 17 kişiyi yediğini kayıt altına alır. 

Bugün Gustave, kıtanın halen en korkulan canlısıdır. Birçok insan, onun çoğu zaman salt eğlenmek adına insan öldürdüğünü iddia etmektedir.

Popüler İçerikler

"Geri Zekâlılar..." Müge Anlı'dan Canlı Yayında Sert Çıkış!
Temsilcimiz Ege Karabenli İlk 10'da: Mr. World 2024 Erkek Güzellik Yarışması'nın Birincisi Belli Oldu!
Bakanlık, Valiliklere Talimat Gönderdi: "Belediye Kreşlerini Kapatın"