Bir çocuğun bazen gülüşü sesi ya da kahkahalarla ortalığı çınlatması her birimizin kalbini coşturdu.Hayat ne kadar güzel dedik. Evet, hayat çok güzel. Hayat geçişlerle, doğum ve ölümlerle dolu. Onun için her birimiz hatırlayacağız ki eğer yeni bir başlangıç istiyorsak, yeni bir sürece geçmek istiyorsak; geçmişin ölmesi, geçmişi bırakabilmemiz ve geçmişin içerisinde, onun içindeki küllerin içinden tekrar doğabilmeye izin vermemiz gerekir.
Peki geçmişi bırakmak, geçmişe minnet duymamak mıdır? Geçmişi kötülemek midir? Geçmişten şikayet etmek midir? Ölünün arkasından konuşmak mıdır? Değil.
Görevini ve vazifesini yaptığı için ölene şükürle, o hâl ve duruma teşekkürle, ondan alacaklarımızı alarak; geçmişin küllerini bir yer, bir zemin ve bir taban yapıp, onun üzerine yepyeni binaları, yepyeni hal ve enerjileri, yeni hayatı ve hayatları tekrardan inşa edebilmektir.
Çünkü dünyanız da yaşamınız da er geç bitecek, her canlı ölümü tadacak ve her birimiz de ölümü tadacağız. Öyleyse, ölüme hazırlanabilmek, ölmeyi öğrenebilmek, her birimiz için çok önemli bir görevdir.
Burada bırakmayı ne kadar öğrenebiliyorsak, bırakışları ne kadar kolay ve güzel kucaklayabiliyorsak, o kadar güzel bir doğum ve yenilikler de bizi kucaklayacaktır.
“Öte alem” dediğimiz daha ince tarafta ölürken, dünyaya bebek olarak doğarız. O tarafta üzerimize atılan her kürek toprak ile tepelerimiz, tepe çakralarımız kapatılır. Ve bu dünyaya uyum için doğar ve doğduğumuz yere adapte olmaya çalışırız. Aynı şekilde buradan o ince aleme doğarken ya da burada ölürken de bu sefer burada üzerinize toprak atılır, öldüğünüz size hatırlatılır.
Ölümle barışabilmek için ölümün hali sembollerle gösterilir. Kimi zaman ölenin kefeni üzerine öldüğünü hatırlasın diye bir bıçak konur.
Kimi zaman dualar, talkınlar verilir, kimi zaman hatırlatmalar ya da özel geceler, anma halleri ve durumları tertip edilir.
Hakkını verdik be hocam güzel yaşadık ee yeter bize müsade….🫡😅