Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal: "Farklılıklara Saygı, Kitaplarla Kazanılan En Değerli Yetidir"

Kocaeli Kitap Fuarı, her yıl büyüyen ve gelişen bir kitap etkinliği olmasının yanı sıra topluma kültürel bir zenginlik sunuyor. Bu atmosferde yazarlar ve okurlar arasında kurulan güçlü bağlar, kitap fuarlarının önemini bir kez daha gösteriyor. Çocuk gelişimi uzmanı, yazar, eğitimci Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal ile gerçekleştirdiğimiz bu röportajda, kitap fuarlarının toplum üzerindeki etkisinden, ebeveynlerin çocuk yetiştirirken karşılaştıkları zorluklara ve oyunun eğitimdeki önemine kadar pek çok konuya değindik. Sıcak, samimi ve derinlemesine bir sohbetle çocukların gelişimine dair önemli ipuçları sunan Kangal, ebeveynlerin kendilerini nasıl geliştirebileceğini de ele aldı. Kitaplar aracılığıyla topluma ve bireylere nasıl dokunduğunu içtenlikle anlatan Kangal’ın paylaşımlarını, sadece ebeveynler için değil, herkes için ilham verici olduğunu düşünüyoruz.

-5-13 Ekim tarihleri arasında Kocaeli Kitap Fuarı’nda 800 yazar, 980 panel, söyleşi ve imza etkinliği, 530 yayın evi, sahaf ve STK katılımı olacak. Bir fuar değil festival gibi. Bu fuarlar ülkenin geleceğine gençliğe neler vadediyor?

Toplumun genel bir algısı var. “Kitap okumak sıkıcıdır”, “Kitap okuyan insan sıkıcıdır”, “fuarlar sıkıcıdır.” En zoru bu ön yargıları yıkabilmektir. Einstein’ın dediği gibi “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zor.” Kocaeli Kitap Fuarı yıllardır atomu parçalamaya and içmiş bir şekilde bu işe yüreğini koyuyor. Çünkü kitap okumak eğlencelidir, eğlenerek, öğrenerek, önyargılarımızı yenerek geleceğimizi inşa ederiz. Bizlerin festival gibi eğlenceli kitap fuarlarına ihtiyacı var, ne mutlu ki bu ihtiyacımıza cevap verenler de var.

 

-'Türkiye'nin en büyük kitap fuarında çok geniş bir katılım yapılıyor. Özellikle izleyici ve yazarlar… Birçok yerde konuşuyorsunuz. Kitap fuarında konuşmanın bir farkı var mı?

Sanırım en çok kitap fuarlarında konuşmayı seviyorum. Kitap fuarlarının sıcak etkileşimi okurların gücünden geliyor. Kitap okumayı seven, okuma kültürü edinmiş, hafta sonunu kitap kokusu ile değerlendirmeyi seçmiş kişilere konuşmak insana daha çok anlaşıldığını hissettiriyor. Bir de seminer sonunda imza etkinliklerinde kitaplarınızı okuyanların gözlerinin içine bakmak paha biçilemez bir duygu.

-Kocaeli'de fuarda gördüğünüz şey üzerinden soracağım; Kitap çocukların, toplumun geleceği mi gerçekten?

Cevabım kocaman ve tartışmasız bir EVET! Okuyan insan bakış açısı geliştirir, bakış açısı gelişen insan farklı insanlar ve olaylar karşısında çözüm odaklı ve saygılı bir yaklaşım benimser. Toplumların en çok farklılıklara saygı duyan, farklı bakış açılarını kabul etmese de saygı duyan, tutumlarını bu çerçevede geliştiren kişilere ihtiyacı vardır. Bakış açısı alma becerimizi geliştiren yegane kaynak ise kitaplardır. Bu nedenle nasıl bir toplum olacağımızı büyük oranda nasıl ve ne kadar kitap okuduğumuz belirler.

-Eğitici atölye çalışmaları, paneller ve söyleşiler sayesinde Kocaeli halkı, entelektüel bir seyahate çıkıyor bu fuarla. Kente katkısı ne olur fuarın?

Her sene Kocaeli Kitap Fuarına katılım sağlıyorum ve ilgi yıldan yıla katlanarak devam ediyor. Bu ilginin artmasında yapılan kitap fuarının niteliğinin, ilgi çekiciliğinin payı çok büyük. İnsanın çevresinde ne varsa ilgi alanı git gide bu uyarana kayar. Dolayısıyla eğitimsel aktiviteleri odağına koyan bir şehrin entellektüel düzeyinin de yıldan yıla artması kaçınılmazdır.

-Fuarın Kocaeli'de yarattığı etki, diğer belediyeler ve organizatörler için 'Ne yapılırsa yapılsın, işte böyle yapılsın!' dedirten bir örnek diyebilir miyiz?

Birçok kitap fuarına katılım sağlıyorum ve açık yüreklilikle söyleyebilirim ki kitap fuarlarının en güzellerinden birisi Kocaeli’nde yapılıyor. Gerek fiziksel mekan, gerek yazar ve yayınevi çeşitliliği gerekse diğer atölye çalışmalarının zenginliği açısından değerlendirdiğimizde örnek alınacak fuarlardan birisi olduğu aşikar. Hele ki günümüzde kitap fuarları düzenlemenin güçlükleri göz önüne aldığımızda bu işe yüreğini koyan herkese kendi adıma müteşekkirim.

-Çocuk gelişimi alanında uzmanlaşmaya nasıl karar verdiniz? Bu yolculuğa sizi yönlendiren özel bir deneyim veya kişi var mı?

Çok yakın bir aile dostumuzun özel gereksinimli bir çocuğu vardı. O yıllarda Hacettepe Çocuk Gelişimi Bölümü’nden destek alıyorlar yine Hacettepeli Çocuk gelişimcilerin desteğiyle ev merkezli destek programları uyguluyorlardı. Onlar beni bu bölüme yönlendirdi. “Saniye, Hacettepe Çocuk Gelişimi tam sana göre bir bölüm.” diyerek benim ergen beynimde yeni bir kapı araladılar. O yıllarda çocuk gelişimi bölümü bu kadar popüler değildi ve açıkçası benim de bilgim dahilinde değildi. İşte hiçbir şey tesadüf değil ve boşuna yaşanmıyor. Bazen bir kişinin ağzından çıkan bir cümle kaderinizi çiziyor. İşte benim kaderim de bir cümleyle Hacettepe Çocuk Gelişimi bölümü ile kesişti, hatta öyle bir kesişti ki bu sene 25. Yılım :)

-Günümüzde ebeveynlerin en sık yaptığı hatalar neler? Bu hataların çocuklar üzerinde ne gibi etkileri olabilir?

Hata demek biraz acımasız gibi ama hatasız ebeveynlik yok çünkü mükemmel anne babalık diye bir şey yok. Mükemmellik zaten bir illüzyon. Belki de bir kara delik. İnsan anne baba olmadan ebeveynliği deneyimleyemiyor işte o nedenle düşe kalka yolda öğreniyor. Bazen düşüyor, bazen kalkıyor bazen kalkmayıp sürünüyor ama yine de bir şekilde ebeveynlik yolculuğuna devam ediyoruz. Soruya dönecek olursak gördüğüm en büyük eksik çocukları yöneteceğimiz varlıklar olarak görmemiz. Otur deyince otursun, kalk deyince kalksın, yemek saatinde problemsiz yemeğini yiyip uygun saatinde hemen uykuya dalsın istiyoruz. Mümkünse bunu da bizi yormadan yapsın. Mümkün mü peki? Değil! Çünkü bir çocuk dünyaya getirdik, robot değil. Kimliğini bulmaya çalışırken ısrar edecek, reddedecek, isyan edecek ve biz bir yetişkin olarak onu doğru şekilde yönlendirmeye çalışacağız. İşin en zor kısmı ve en çok tökezlenip dizleri kanatan kısmı bu sanırım. O nedenle aralık-ocak ayı gibi çıkacak kitabımda etkili sınır koyma konusuna değindim. Var gücümle çalışıyorum o kanayan dizlere kitabımla merhem etkisi yaratabilmek için. 

-Çocuk gelişiminde oyunun rolünü sıkça vurguluyorsunuz. Sizce oyun, günümüzde eğitim sistemlerinde yeterince yer buluyor mu? Eğitimde oyun tabanlı öğrenmenin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Oyun çocuğun kendisini ifade ettiği, sorularına ve sorunlarına çözüm bulduğu, gerçek hayatı prova ettiği en gerçek deneyim ortamı. Elbette ki en büyük ihtiyacı, hakkı. Oyun çocuğun hakkı iken ve biz çocuk haklarını sorgusuzca kabul etmişken eğitim sistemimizde oyun hakkı üzerinde durduğumuzu gözlemleyemiyorum. Oyunun yerini uzun ders saatleri, oyuncakların yerini test kitaplarının almaya çalıştığı günümüz çocuklarına gerçekten üzülüyorum. Uzun saatler okulda kaldıktan sonra uzun saatler ödev yapmak durumunda kalıyorlar. Oyuna vakit yok çünkü ödev çok, test çok, sınav çok. 

Örneğin ben bizim anaokullarında (Akademisyen Anne Anaokulları şu anda Darıca, Mersin, Bursa, Ankara, Hatay, Gaziantep, Kayseri,Sivas, Antalya, Denizli ve Kocaleli’de olmak üzere 11 okulumuz var.) okuma yazma öğretimi yapılmasına kesinlikle karşıyım. Kaldı ki MEB’de karşı. Ama çoğu okulda öğretildiği için ilkokula okuma yazma bilmeden başlayan bazı çocuklar geri kalmış gibi nitelendirilebiliyor. Velilerin bu yönde talepleri olabiliyor. Elbette duruşumuz net. Çocuk okul öncesi eğitim ortamında da oynayamayacaksa nerede oynayacak? O yaşlardaki çocuğu sıraya oturtup okuma yazma çalışması yaptırmak hak ihlalidir. Özellikle de oyun hakkının en acımasız ihlalidir.

-Oğlunuzla oynadığınız oyunlar, pek çok ebeveyn için ilham kaynağı oldu. Peki, oğlunuz büyüdükçe oyunlarınız nasıl değişti? Gelişen yaşına ve ilgi alanlarına göre oyunlarınıza yeni neler kattınız?

Artık kolilerin içine girerek, elektrik bantlarıyla yollar yaparak oyunlar kurmuyoruz bunlar çok eskide kaldı ama hâlâ imza günlerinde o günleri anan okurlarımla karşılaşıyor hem duygulanıyor hem de mutlu oluyorum. Oğlum artık 11 yaşında ve onunla bol bol yeni tarifler deniyoruz. İkimizde mutfağı hâlâ çok seviyoruz. Her gün yarım saat yürüyüşe çıkıyoruz. O yürüyüşler bize bolca sohbet imkanı tanıyor. Bir de yıllardır değişmeyen rutinimiz gece uykuya dalmadan önce günümüzü değerlendirmek. Günümüze 10 üzerinden puan verip nereden kırdığımızı anlatıyoruz. Benim yoğun seminer programlarıma oğlum ve eşim de eşlik ediyor. Vaktimiz kalırsa bulunduğumuz şehri geziyor ve en meşhur yemeğini tadıyoruz. Burada iş oğluma düşüyor. Nereyi gezeceğiz, nerede yiyeceğiz araştırıp bulmak onun sorumluluğu.

Bir de hâlâ hayatımızda kutu oyunları ve çılgın danslar var. Yıllar geçiyor, oyunlar form değiştiriyor ama aslolan sohbet hep bizimle kalıyor.

-Ebeveyn-çocuk ilişkilerinde teknolojinin artan etkisi hakkında ne düşünüyorsunuz? Dijital çağda sağlıklı bir denge nasıl kurulabilir?

Teknoloji tarafından yönetilen değil teknolojiyi yöneten çocuklar yetiştirmek temel hedefimiz olmalı. Yaşa göre süre ve içerik sınırlaması ilk kural olmalı. Çocuk nitelikli içerikle belirli bir süre dahilinde vaktini harcamalı. Çocuk günlük hayatından kopacak kadar teknolojik aletlerin parmaklıkları arasına hapsolmamak. Burada en büyük görev yine yetişkinde. Telefonu evde bırakıp yorucu bir günün ardından çocukla yürüyüşe çıkacak olan da kendi teknoloji kullanımıyla çocuğuna model olacak olan da anne baba. “Görgülü kuşlar gördüğünü işler”, sözünü duymuşsunuzdur. Bu röportajımızı okuyan anne babalar bir düşünsün bakalım teknoloji konusunda gördüğünü işleyecek kuşlara nasıl bir örnek oluyorlar?

-Kendi ebeveynlik deneyimleriniz uzmanlık alanınıza nasıl yansıdı? Çocuğunuzu yetiştirirken öğrendiğiniz en değerli öğreti neydi?

Çocuk gelişimci olmasaydım sanırım bu kadar anlayışlı olamazdım. Çocuğum duygularına hakim olamadığında, yanlış olarak nitelendirdiğim tepkiler verdiğinde hep “O daha çocuk bu yaşta. Bu normal. Elinde bir tek ilkel beyni var. Üst beyin becerileri için zamana ihtiyacı var. Doğru model ol.” diye fısıldayan bir ben var benden içeri. Hatta bazen oğlum da “Çocuk gelişimci olmasaydın böyle anlayışlı olmazdın anne değil mi?” diye soruyor işte o zaman kendimi boynuna altın madalya takılmış bir olimpiyat sporcusu gibi hissediyorum.

Peki, ne öğrendim? Ebeveynlik yolculuğunda hiçbir şey beklediğin gibi olmaz. Saati saatine, dakikası dakikasına yaptığın planlarda saatin şaşar, aklın donar. Hiçbir şey mükemmel olmaz ama her şey öyle güzel olur ki yaşadığın çelişkiye sen bile şaşırır kalırsın. Annelik şu hayatın en zor ama en güzel mesaisi. Belki de hayatın kendisi. 

-Uzmanlık alanınız, kendi çocuğunuzla olan iletişiminizi nasıl etkiledi? Bir uzman olarak önerdiğiniz her yöntemi kendiniz uygulayabildiniz mi? Zorlandığınız noktalar oldu mu?

Evet uyguladım ve uyguluyorum. Uygulanabilir olduğunu da görüyorum. Etkili sınır koymak mümkün, daha anlayışlı olmak mümkün. Tabii benim de zor zamanlarım oluyor. Ben de geriliyorum, sabrım taşıyor ama hiçbir zaman örseleyecek tek kelime kullanmamaya dikkat ediyorum. Eğer kırdıysam ilişkimi onarmak için çaba sarfediyorum. İnsanız her duygu bizim için. Bu duyguları yaşayıp çocuğa da tüm duyguları yaşatmanın normal olduğunu göstermek de önemli bir deneyim.

-Pek çok anne zaman zaman kendi anneliğini sorgular. Sizce anneler neden bu kadar çok kendilerini eleştirirler? Bunu nasıl aşabilirler?

Çünkü her anne çocuğu için en iyisini ister. Bu nedenle en iyi anne olmak isterken mükemmeliyetçilik duygusu onları boğar önemli olanın yeterince iyi annelik olduğunu unuturlar. Çünkü evlatları her daim en mükemmel olanı hak eder. Bir de sürekli kendilerini çevrelerindeki diğer annelerle kıyaslarlar. Bence yapılması gereken en önemli nokta kıyası bırakmak. Çünkü her anne çocuğu için biricik ve her annenin kendi sahip olduğu güçlü yönleri var. Örneğin ben çok güzel masal anlatırken komşum çok güzel pasta yapabilir, ben çocuğumu her gün parka götürürken başkası birisi her gün tenis oynayabilir. Tenis oynamıyoruz diye karalar bağlamaya gerek yok ki, önemli olan etkileşim ve bunun için tenis kortuna değil çocuğumun gözlerinin içine bakmaya ihtiyacım var. Herkesin güçlü yönü başka ve kendine özel, biricik. Her anne çocuğu için biricikliğini aklında tutulmalı. Sizin çocuğunuz sizden başka anne ister mi? O halde?

-Kitap yazma süreciniz size neler hissettirdi? Düşüncelerinizi paylaşmak ve başkalarına rehberlik etmek nasıl bir duygu?

Ben sanırım en çok yazmayı ve anlatmayı seviyorum. Şanslıyım ki yazdıklarım okunuyor, konuştuklarım dinleniliyor. Belki de çok severek, kalpten ve gönülden bu işleri yaptığım içindir diye düşünüyorum çoğu zaman. Günün erken saatlerinde sırf yazmak için uyanıyorum. Hangi tutku sizi sabahın dördünde beşinde uyandırırsa siz o iş için doğmuşsunuzdur. Her gün yazmak için gözümü açıyorum. Ve zihnimden, çalışma masamın sıcaklığından çıkan cümlelerin birilerinin kalbine, ruhuna, hayatına dokunduğunu görmek paha biçilemez bir mutluluk olduğu kadar ayağınızda hissettiğiniz bir pranga gibi büyük de bir sorumluluk.

-Kitaplarınız aracılığıyla birçok ebeveyne ulaşıyorsunuz. Ebeveynlerden gelen geri dönüşler arasında sizi en çok etkileyen ya da şaşırtan bir anı var mı?

“Çocuğumla ilişkimi değiştirdiniz, minnettarım, çok teşekkür ederim.” Bu tarz geri dönüşler en çok beni duygulandıranlar. Daha çok yazmalıyım, dedirtenler. Ben de onlara minnettarım aslında çünkü bir bilgiye sahip olmak demek o bilgiyi uygulayacağımız anlamına gelmiyor. Örneğin teorik olarak içli köfte yapmayı biliyorum ama hiç yapmadım. Bu bilgi canımın içli köfte çektiği şu saatlerde karnımı doyurmuyor. Velhasıl kullanılmayan bilgi de ruhu doyuramadığı gibi anlamlı bir hayata vesile olmuyor. Bilgiyi edinmekle kalmayıp, hayatında uygulamaya geçiren tüm okurlarıma minnettarım. Hep birlikte bir gelecek inşa ediyoruz. 

-Yeni projeleriniz var mı? Çocuk gelişimiyle ilgili ileride ele almak istediğiniz farklı konular veya üzerine çalışmayı düşündüğünüz yeni alanlar nelerdir?

En yeni projemiz “Ailenizin Kumandası” interaktif sahne şovu. Profesyonel tiyatro sanatçıları eşliğinde önce kendi hallerimize güleceğimiz sonra da çözümlerini seyirci ile birlikte bulacağımız bir tiyatro oyunu. İlk defa canlı performans olarak sahnede sergilenecek olan bu deneyim beni çok heyecanlandırıyor. 26 Ekim’de Kozyatağı’nda prömiyerimiz var. Şu anda anlatırken bile kalbimin atışları değişiyor. Çocuk gelişimi bir bilim dalı onu kitapların arasından sahneye çıkarmaya bu yolla güldürürken düşündürmeye, yanlışlardan doğrulara ulaşmaya çalışıyoruz. Bu satırları okuyan herkesi bekliyorum. 

Röportaj: Hande İpekgil, Gamze İrez

Instagram 

Threads

X

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Fernando Muslera, Jose Mourinho'yu Hedef Aldı: "İstemiyorsa Gidebilir"
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Yeni Sezonda TV Ekranları Fena Karıştı: 5 Dizinin Ertelendiği Sezonda 6 Dizi Şimdiden Final Yaptı!