Artık evrende bulunan her şeyin -bizler dâhil- farklı frekanslarda titreşen enerjiden meydana geldiği çoğu bilim insanı tarafından kabul ediliyor. Durum böyle olunca da akıllara şu soru geliyor: Dinlediğimiz müziğin frekansları bedenimizi ve ruhumuzu etkiliyor mu?
Bunu şöyle düşünebiliriz: Yemek yaparken farklı bileşenleri birbirleriyle karıştırır, harmanlarız ve sonuç olarak yemeğe katılan tüm maddeler yemeğin tadını etkiler. Tıpkı bu şekilde frekanslar da birbirleriyle karışırlar ve birbirlerini değiştirir, dönüştürürler.
Hatta konuyla alakalı 'Cymatics' isimli bir bilim dalı dâhi mevcuttur. Bu bilim dalı, sesin su, hava, kum gibi çeşitli ortamlarda yayılırken maddenin frekansını ne şekilde değiştirdiğini incelemektedir.
Dr. Masaru Emoto tarafından yürütülen bu çalışma, duygu, düşünce ve seslerin suyun kristalleşme biçimini nasıl değiştirdiğini gösteriyor. Bedenlerimizin aslında maddî bir varlık değil, titreşim hâlindeki frekanslar olduğunu söylemiştik; hatırlamamız gereken bir diğer şey ise vücutlarımızın %70'inin sudan oluştuğudur. Kısacası bu deney göz önünde bulundurulduğunda, dinlediğimiz müzikler neticesinde mâruz kaldığımız frekansların da bedenimizi şekillendirdiğini söylemek doğru olur.
Duyduğunuz çoğu müzik, Uluslararası Standartlar Örgütü tarafından 1953 yılında alınan karar gereği A (la notası) = 440 Hz frekansına sabitlenmiştir. Ancak gezegenimizin titreşimsel doğasına bakıldığında bu frekansın doğal rezonansla uyum göstermediği görülmektedir. Bu sebeple standart hâline gelmiş bu frekansın insan bilinci ve davranışı üzerinde negatif etkiler yaratabileceği düşünülmektedir.
Bu teorisyenlere göre 440 Hz frekansı, Naziler tarafından insanda korku ve agresyon duygularını en çok tetikleyen frekanslar üzerine bir dizi bilimsel çalışma yapıldıktan sonra standart hâline getirilmiştir. Bu komplo teorisinin gerçek olup olmadığını bilmiyoruz ancak yapılan bazı çalışmalar bu standardın A=432 Hz olarak değiştirilmesinin getireceği faydalardan ciddi şekilde bahsetmektedir.
Böyle düşünülmesinin sebebi 432 Hz frekansının hem doğada bulunan düzenliliklerle, hem de Güneş, Dünya ve Ay'ın birbirlerine olan oranlarıyla uyum gösteriyor. Ayrıca 432 Hz'in çakralarımızla uyum içerisinde olduğu, 440 Hz'in ise bedenimizle uyumsuzluk gösterdiği iddia ediliyor. Neyse, sizi daha fazla merakta bırakmayalım ve bu farkı kendiniz test edin...
Özellikle şu baştaki Tesla ve Einstein'a ait sözler olmak üzere izlediğim birçok bilimsel belgeselde Kuran'dan izlere rastlıyorum. Kuran'ı inkar etmek istesem artık benim için mümkün değil. Her zaman şu gerçeği söylemekten büyük gurur duyuyorum: Kuran ile bilim birbirinden ayrı düşünülemez. Akılsız olanlarınız muhtemelen küfür edecek ancak akıllı olanlarınız merak edecek acaba hangi açıdan bakarak bu sonuca vardın diye. Açıkçası bu çok uzun bir mesele yani sadece bu içeriğe bakarak biyere varmak zor, önceden bitakım şeyleri bilmek, üzerine düşünmek lazım. Dolayısıyla karşılıklı sohbet esnasında konuşulacak bir mesele bu. Ancak şunu söyleyebilirim ki Kuran'da geçen tüm yasakların ve kuralların evrenin ve insanın fıtratına göre düzenlendiğini anladım. Sadece günümüz için bakacak olursak da Kuran mütevazı yaşam tarzını önermesi ve vaktimizi boş işlerle harcamamız gerektiği tavsiyeleriyle kesinlikle kapitalizmin panzehiridir.
Hangisinin hangisi oldugunu soylemeseydiniz belki durust bi cevap verebilirdim.O kadar okumadan sonra psikolojik olarak 432 Hz'ye Kibariye-Annem koysaydınız bile huzur dolardım.
sanki kuranda geçiyor gibi