Diktatörlerin Gözdesi 10 Saray

Diktatörlerin mütevazi insanlar olduğunu söylemek oldukça güç. Elbette ülkelerini tek başlarına yöneten, hukuk denetimiydi, kuvvetler ayrılığıydı, bu tipte ilkelerle bağlı olmayan bu ulu şahsiyetler, kendi 'güç' ve 'itibarlarını' da biz fanilerin hayal gücünün çok ötesinde sembollerle dünyaya gösteriyorlar. Halkın parasıyla yapılmış ve diktatörlerin kullanımına tahsis edilmiş 10 sarayı sizler için derledik.

10. Saddam Hüseyin'in "Radvaniye Sarayı"

Saddam Hüseyin ilginç adamdı doğrusu. Dokunaklı bir şekilde 'My Way' şarkısını söylerdi. 90'lı yıllarda kendi kanıyla bir Kur'an -ı Kerim yazdırmış, bu durum da alimler arasında tartışma sebebi olmuştu. Öyle ya 'kanla Kur'an yazmak' caiz olmadığı gibi, bu Kur'an-ı Kerim'i yok etmek de caiz olmayacaktı. 2001 yılında Amerika'daki yoksullara tam 94 milyon Dolar bağışladı. Aynı tarihlerde ülkesinin yarısı yoksulluk sınır altında yaşıyordu. Ülkenin hemen her yerinde kendi güç ve itibarını göstermek için saraylar yapan Saddam Hüseyin'in favori sarayı Radvaniye Sarayı'ydı. Bağdat'ın batısında bulunan Saray Kompleksi, insan yapımı iki tepe ve bir kaç gölün kenarında iki tane saraydan oluşuyordu.

9. Mussolini'nin gözdesi "Villa Torlonia"

Neo-klasik mimar Guisseppe Valadier tarafından tasarlanan Villa'nın inşaatına 1806 yılında başlandı. Villa ünlü bankacı Giovanni Torlonia için yapılmaktaydı ancak oğlu Alessandro tarafından bitirildi. Bir süre kullanılmayan Villa Mussolini tarafından 1920'li yılların başlarında seneliği 1 liradan kiralandı. Duce burayı 1943 yılına kadar kullandı. İçinde bir müze ve 'Baykuş evi ' adıyla bilinen bir ev daha bulunan yapı, diğer diktatörlerin yaşadıkları yerlere kıyasla 'mütevazi' sayılabilirdi.

8. İdi Amin ve Uganda Devlet Evi

1971 yılında Milton Obote yönetimine bir darbe yaparak hükümete el koyan İdi Amin Uganda'yı 8 yıl boyunca acımasız bir şekilde yönetti. 300 binden fazla insanın İdi Amin yönetimi tarafından katledildiği bu dönemde, Uganda insani ve ekonomik olarak geriye gitti. Kamu kaynaklarını da har vurup harman savuran İdi Amin, her ne kadar kalıcı konut olarak tarihi Uganda Devlet Evi'ni kendine mesken edinmişse de, yaptırdığı saraylar ve evlerle biliniyor.  1979 yılında Ugandalı sürgünler ve Tanzanyalıların Uganda Başkenti Kampala'yı ele geçirmesiyle ülkeden ayrılmak zorunda kalan İdi Amin, hayatının geri kalanını Suudi Arabistan'da geçirdi. Uganda Devlet Eviyse hala Uganda Devlet Başkanları'na hizmet veriyor.

7. Robert Mugabe'nin "Harare Evi"

20 binden fazla insanın etnik sebeplerle öldürülmesinden sorumlu olan Robert Mugabe, 'devrimci' ZANU hareketinin lideri olarak 1987 yılında Devlet Başkanlığı görevine seçildi. O günden beri de Zimbabve'yi kendisi yönetiyor. Sırp bir inşaat firmasına 7,5 milyon dolara yaptırdığı konutu ise, diğer diktatörlerin yaşadığı eve kıyasla 'müştemilat' sayılabilir. İki gölü bulunan 44 dönümlük bir arazideki ev, sadece 25 odaya sahip.

6. António de Oliveira Salazar'ın "Sao Bento Sarayı"

Salazar'dan geriye meşhur 'fado, fiesta, futbol' üçlemesi kaldı. Portekiz'i bu üçlemenin de yardımıyla 1936'dan 1968'e kadar yönetti. Mussolini'ye hayran  olan Salazar, Franco'yu da takdir ediyordu. 1940 yılında Portekiz Kralı Gemici Henry'den bu yana Portekiz'in yetiştirdiği en büyük insan seçilmişti. 'Estado Novo' yani 'Yeni Devlet' olarak tanımladığı, Yeni Portekiz demokratik kurumların bulunmadığı, muhafazakar sağ bir baskı rejimiydi. Ülkesi Sao Bento Sarayı'ndan yönetti. Sarayın yapımına 1598 senesinde başlanmış, 1938 yılında bitmişti. Salazar da sarayın içerisinde bulunan Başbakanlık Konutu'na bu tarihte taşındı. O tarihten itibaren de bu konut Başbakanlar tarafından kullanılmaya devam ediyor. Boyut olarak büyükçe bir villa sayılabilecek bu konut, diktatörün güç merkezini mütevazi bir şekilde yansıtıyordu.

5. Fulgencio Batista'nın Devlet Sarayı

1940 yılından 1959 yılına kadar 19 yıl Küba'yı yöneten Batista, Küba Devrimi ile görevinden alındı. 1950'lerde Küba'nın durumu Latin Amerika ülkeleri arasında parlak sayılabilirdi. Bölgenin en gelişmiş 5 ülkesinden biri olan Küba'da kişi başına düşen gelir İtalya kadardı. 1958 yılında ortalama bir işçinin aldığı ücret dünyanın en yüksek 8'inci ücretiydi. Ancak ortalama bir Kübalı aile haftada 6 dolar para kazanıyor, çalışabilir durumda olan insanların da yüzde 15 ile 20'sı arasında değişen bir oranı da kronik işsizlikle mücadele ediyordu. 

Batista rejiminin sembolü ise Havana'da bulunan Başkanlık Sarayı'ydı. 1920'li yıllarda Başkan Mario Garcia Menocal tarafından yaptırılan saray, Kübalı Mimar Carlos Maruri ve Belçikalı Paul Belau'nun imzasını taşıyordu. 1959 yılında yapılan devrim sonucunda el konulan yapı bugün 'Devrim Müzesi' olarak kullanılıyor ve Batista rejiminin bütün suçlarını yansıtan yaşayan bir tarih olarak ayakta duruyor.

4. Augusto Pinochet'nin Sarayı "La Moneda"

Pinochet 11 Eylül 1973 yılında CIA destekli bir darbeyle iktidara el koydu. Harekat sırasında Pinochet'in emirleriyle Le Moneda Şili Hava Kuvvetleri tarafından bombalandığı için büyük hasar görmüştü. Restorasyon çalışmaları 1981 yılında tamamlandı ve Pinochet de o tarihten sonra burada oturdu.

İnşaatına 1784 yılında başlanmış olan La Moneda, İtalyan mimar Joaquin Toesca'nın eseri. Tamamen neo klasik üslupla tasarlanan bina, Latin Amerika'da bulunan tek saf İtalyan neo klasik mimarisi olarak tanımlanabilir. Bugün bina hala Şili Cumhurbaşkanı tarafından kullanılıyor.

3. Kim Jong Un'un "Ryonsong Evi"

Kuzey Kore liderinin ihtişamına yakışan bir fotoğraf koymak isterdik ama bazı diktatörler güvenlik konusunda obsesif oluyor. Ryongsong Evi'nin de bu yüzden ballı bademli bir fotoğrafı bulunmuyor. 55 numaralı ev diye de bilinen Ryongsong evi, Kim Jong Un'dan bu yana Kuzey Kore devlet reisinin resmi malikanesi hüviyetinde. 12 kilometrekarelik bir alana yayılan kompleksin içerisinde 15 metre genişliğinde 50 metre uzunluğunda bir havuzcuk, atletizm pisti, spa ve saunalar, ahırlar, atış poligonları ve bir adet de yarış pisti bulunmakta. Yer altı tren istasyonu da bulunan ev aynı zamanda nükleer bir savaş halinde kullanılacak geniş bir sığınağa da sahip. Kuzey Kore'nin itibarına itibar katan bu malikane, yine de bir çok diktatörü kıskandıracak ölçütlerden çok uzak.

2. Nicola Çavuşevsku'nun "Halkın Sarayı"

Gerçek bir saray arıyorsanız, dünyanın en büyük binası olarak da bilinen Romanya Diktatörü Nicola Çavuşevsku'nun sarayına bakmak zorundasınız. 5 milyar dolara mal olan bu saray, 12 katlı ve 340 bin metrekarelik bir alana yayılmış durumda. Anca Petrescu öncülüğünde 700 mimardan oluşan bir grup tarafından yapılan sarayda sadece 1100 oda var.

Ancak Çavuşevsku aşık olduğu bu sarayda hiç oturamadı. 1989 yılında Romanya'da yaşanan devrim sonucunda soykırım ve Romanya ekonomisine sabotaj düzenlemek suçlarından yargılanarak ölüme mahkum edildi. Davanın gerekçelerinden biri de 1100 odalı bu saraydı.

Saray 1994 yılında tamamlandı. Romanya Senatosu ve Temsilciler Meclisi buraya taşınmasına rağmen bu kurullar sarayın ancak yüzde 30'unu dolduruyordu. 2004 yılında saraya Çağdaş Sanatlar Müzesi ve Totaliteryanizm ve Sosyalist Gerçekçilik Müzesi açıldı. Bugün hala saray Romanyalılar için bir tartışma konusu ve maliyet kaynağı olmaya devam ediyor.

1. Adolf Hitler'in gözdesi "Berghof"

Mein Kampf'ın satış gelirlerinden elde ettiği parayla Adolf Hitler tarafından satın alınan Berghof şüphesiz Nazi Lideri'nin gerçek eviydi. Obersalzberg'de bulunan ev nefis Bavyare Alpleri manzarası ile bir 'kartal yuvası'nı andırıyordu. 1935 ve 36 yıllarında mimar Alois Degano tarafından genişletilen projesiyle Alman tarihini ve sanatını yansıtan yapısı Hitler'in övünç kaynaklarından biriydi. Belirtmek lazım ki Hitler bütün bu çalışmalar sırasında halkın tek kuruş parasını harcamadı. Bütünüyle kendi geliriyle bu evi yaptı.  

Savaş sırasında müttefik kuvvetler tarafından bombalanan, daha sonra Amerikan askerleri tarafından yağmalanan Berghof'tan geriye bugün hiçbir şey kalmadı. Hitler gibi o da artık tarihin karanlık sayfalarında bulunan bir isimden ibaret.

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nde Giray'ı Canlandıran Kaan Taşaner Dizide Rol Almaktan Duyduğu Pişmanlığı İtiraf Etti
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu