Fransız filozof Michel Foucault, Hapishanenin Doğuşu (Surveiller et Punir, 1975) adlı eserinde, modern toplumların bireyleri nasıl denetim altında tuttuğunu açıklamak için 'Panoptikon' kavramını merkezine alır. Bu kavram, aslında 18. yüzyılda İngiliz düşünür Jeremy Bentham tarafından geliştirilen bir hapishane mimarisine dayanır: Dairenin merkezine yerleştirilmiş bir gözetleme kulesi ve bu kulenin etrafına dizilmiş hücreler. Mahkûmlar, gözetlenip gözetlenmediklerini hiçbir zaman tam olarak bilemedikleri için her an izleniyormuş gibi davranmak zorundadır.
Foucault için bu sistem, yalnızca hapishanelere özgü değildir. Tersine, modern toplumun tamamı bir gözetleme ağıdır. Okullar, hastaneler, kışlalar, fabrikalar, ofisler… Her yer birer mikro gözetleme merkezidir artık. Ve birey, sürekli olarak içselleştirdiği bir bakışın denetimi altında yaşar. Kendisini izleyen bir otorite olmadan da “normal” davranmaya mecburdur.