Soğuk Savaş’ın son perdesinde, Washington’da aklınıza gelebilecek en güçlü siyasal figürlerden biri aslında sahnede değil, kulisteydi: First Lady Nancy Reagan ve onun astroloğu Joan Quigley. 1980’ler Amerika’sında Beyaz Saray’ı yakından izleyenler için bile şaşırtıcı olan şey, astrolojinin gündelik siyasal kararların zamanlamasına bu kadar içerden temas etmiş olmasıydı.
Hikâyenin başlangıç noktası, 1981’de Ronald Reagan’a düzenlenen suikast girişimi. O günden sonra Nancy Reagan hem eşinin hem de Beyaz Saray’ın güvenliği konusunda neredeyse takıntılı bir hassasiyet geliştiriyor. Ve bu hassasiyet, zamanla astrolojiye açılan bir kapıya dönüşüyor. Nancy, San Francisco sosyetesinden astrolog Joan Quigley’yle temas kuruyor; Quigley kısa sürede Beyaz Saray’ın “gölgede kalan müneccimbaşısı”na dönüşüyor.
Quigley’nin rolü, magazinde karikatürleştirildiği gibi “hangi burç hangi burçla anlaşır?” seviyesinde değil. Nancy’nin talebi net: Reagan’ın hayatındaki “riskli zamanları” bilmek ve bunlardan mümkün olduğunca kaçınmak. Quigley, Başkan’ın doğum haritasını, transitleri, özellikle de Satürn, Mars ve Pluto gibi “sert” gezegenlerin açılarını takip ediyor. Beyaz Saray’ın ajandası da buna göre esnetiliyor: Uçağa binilecek tarihler, kalabalık toplantılar, önemli konuşmalar, yabancı liderlerle yapılacak zirveler. Quigley’nin “tehlikeli bulduğu” gün ve saatlerden mümkün olduğunca uzaklaştırılmaya çalışılıyor. Yani klasik siyasal takvimleme mantığı hafta sonu reytingi, salı günkü gazete manşetleri, Kongre takvimi bir anda yanına bambaşka bir eksen daha alıyor: “yıldızların riski.”
Bu astrolojik gözetim, sadece rutin işler için de değil. Reagan ile Sovyet lideri Gorbaçov arasında imzalanan INF Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması gibi Soğuk Savaş tarihinin dönüm noktalarından biri sayılan zirvelerin tarihleri bile Quigley’nin süzgecinden geçiyor. Anlaşmanın imza günü hem diplomatik hem sembolik hem de astrolojik açıdan “uygun” bir zamana çekilmeye çalışılıyor. Dünya kamuoyu, bu tarihi “Batı–Doğu yumuşamasının büyük adımı” olarak konuşurken, perde arkasında birileri aynı güne “tehlikeli açılar yok, gökyüzü nispeten sakin” diye bakıyor.
Joan Quigley de bu rolünü, anılarında açıkça sahipleniyor. Kendini, Reagan döneminin büyük stratejilerinde “gizli ama etkili” bir aktör olarak anlatıyor: Ona göre doğru zamanlama hem Reagan’ın politik mirasında hem de Soğuk Savaş’ın görece kansız çözülüşünde pay sahibi. Quigley’nin dili elbette astrolojik; “iyicil Jüpiter açıları”, “sert Satürn transitleri”, “ölümcül Mars–Pluto kombinasyonları”… ama bunların çıktığı yer, astrolog köşesi değil, Beyaz Saray’ın takvim dairesi.
Böyle bakınca, Nancy Reagan–Quigley hikâyesi, ABD gibi kendini “akılcılık” ve “bilim” söylemiyle tanımlayan bir rejimin bile, en kritik dönemeçlerde eşrefi saat aramaktan tamamen kopamadığını gösteriyor. Astroloji, bir kez daha, büyük siyasetin tam kalbinde, görünmez ama etkili bir zamanlama kılavuzuna dönüşüyor. Beyaz Saray’ın telefon hatlarında, takvim notlarında dolaşıyor ve First Lady’nin endişelerini gideriyor.