Doğruları, özgürlüğü, eşitliği savundukça, kafanıza inen sopanın da haddi hesabı kalmaz.
Halide Edib’den bu yana değişen kadın hakları, kazanılmış haklarımızı yavaş yavaş kaybetmeye doğru kötü bir ivmeyle çakılıyor. Ne İstanbul Sözleşmesi’nin arkasında durabildik ne öldürülen kadınları savunabildik ne giydiği kıyafetler yüzünden sahneden indirilen kadınların sesi olabildik, sonra da kalkmış İran’daki kadınların çığlıklarını destekliyoruz.
Bir durup şu an içinde bulunduğumuz duruma bakabilir miyiz?
Gülşen, kimsenin dayatmasına boyun eğmediği ve sahne kostümlerini dilediğince giymeye devam etti, sonuç; “şaka” adı altında hapis cezasına çarptırılacak kadar ileri giden zihniyete teslim oldu, kaldı ki ev hapsiyle susturulup, “ehlileşene” kadar oraya hapsedilmesiydi esas konu. Bu ülkede yapılmış onlarca mesnetsiz şaka yüzünden kimse hapis cezası almamışken, neden Gülşen ceza aldı diye sormak abesle iştigal.
Diğer yandan Aleyna Tilki de neredeyse aynı baskılanmayı yaşadı, Melek Mosso’nun konserleri iptal edildi, Ezgi Mola tecavüzcüleri eleştirdiği için ayıplandı, dahası ceza aldı…
Bu ülkede uzaklaştırma kararı aldıran kadınların kaç tanesi öldürüldü haberiniz var mı? Ya da kadın hem psikolojik hem de fiziksel şiddete uğradığı halde erkek tarafından sırf itibarsızlaştırılmak üzere şiddete uğrayan kaç kadına uzaklaştırma çıkarıldı biliyor musunuz? Ve bunu yapan erkeğin kadına karşı sırf hıncını alamadığı için uzaklaştırma kararı çıkartmasına rağmen kadına yönelik tacizi devam etti haberiniz var mı?
Kadının ekonomik özgürlüğünü elinden alıp, erkeğe muhtaç bırakıldığına ve elbette erkeğin çaresiz gördüğü o kadın üzerinde kurduğu baskıya hiç şahit olmadınız mı?
Kadın hep tehdit edildi. Parayla, dayakla, evlatla, anayla, babayla, toplumdan dışlanmayla, konu komşuyla, iftirayla, itibarsızlaştırmayla…
Bunlar akıl tutulması değil de nedir? Bunlar baskıcı zihniyetin kaba yaptırımları değildir de nedir? Bu zihniyetin İran’daki rejim kafasından ne farkı vardır? Kadını sindirmek, ezmek, susturmak, eleştirilmeye zerre tahammül edemeyen “devlet ve erkek marifeti” değildir de nedir? Her şeye hassasiyet gösterenler neden sesleri kısılmak istenen biz kadınlar için de aynı hassasiyeti gösteremiyorlar? Kadınlara seçme ve seçilme hakkı Avrupa ülkelerinden önce bu vatan topraklarında kabul edilmiş, kadın hakları bu kadar yüceltilmişken, şimdi dönüştüğümüz bu durumu nasıl sineye çekelim? Biz bunu daha ne kadar görmezden geleceğiz? Artık bu pervasızlığa kulak tıkayamayacağımız noktadayız.
Yüz yıl evvel toplumu etkileyen romanlar yazıp, kadınların eşitlik mücadelesinin başına geçmiş Halide Edib, bu cumhuriyetin medarı iftiharlarından biridir. Önümüzde Onbaşı Halide Edib gibi, Nene Hatun’u, gazilikle şereflenen Halime Çavuş’u, Onbaşı Nezahat’i, Gördesli Makbule’yi, Afife Jale’yi, ilk kadın doktorumuz Safiye Ali’yi, Türkan Saylan’ı hatırlayıp, dimdik bize bakan bu cumhuriyet kadınlarının mirasını susarak, görmezden gelerek ya da kulaklarımızı tıkayarak yok sayamayız.
Mustafa Kemal Atatürk’ün, cumhuriyetin ilanından 9 ay önce kadın hukukunda inkılap ihtiyacı konusundaki düşüncelerini açıkladığı şu sözleri düşünmeniz için şuraya bırakıyorum;
'Bir toplum, cinsinden yalnız birinin yeni gerekleri edinmesiyle yetinirse o toplum yarıdan fazla kuvvetsizlik içinde kalır.”
'Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlik ve kusurdan doğmaktadır…'
“Yaşamak demek faaliyet demektir. Bir toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer organı işlemezse o toplum felç olmuştur.”
“Bizim toplumumuz için ilim ve teknik gerekli ise bunları aynı derecede hem erkek hem de kadınlarımızın edinmeleri lazımdır. Malumdur ki, her safhada olduğu gibi sosyal hayatta dahi iş bölümü vardır... Bugünün gereklerinden biri kadınlarımızın her hususta yükselmelerini temindir.”
Twitter
Instagram
Dünyanın bütün devletleri bir araya gelse kadının daha değerli olduğunun gerçeğini değiştiremez. Sadece gücünü kadında ıspatlayan korkaklar vardır
Ne anlatıyor la bunlar? İlgi versin biri