Enerji ve özgünlük
Dün Özkan Uğur’un vefatıyla ilgili paylaşılan mesajları okurken iki kelimenin hep tekrar ettiğini gördüm: ‘Enerjisi’ ve ‘özgünlüğü’.
Düşündüm, bir insan, bir sanatçı öldükten sonra daha iyi hangi iki kelimeyle anılabilir? Neden biliyor musunuz, çünkü bu ikisi, hepimizin olmak istediği şeyler, hepimizin hayalindeki en üst mevkiler.
Ne yapmaya çalışıyoruz sonuçta elimizdeki bin bir hayalle, hedefle? Daha çok kendimiz olmaya, daha canlı ve enerjik hissetmeye çalışıyoruz. Hepsi bu değil mi?
Tony Robbins, Netflix’teki “Ben Sizin Yol Göstericiniz Değilim” belgeselinde basit bir soruya, asla unutamadığım bir cevap verir:
Konsere neden gideriz?
Hadi cevabı bilmiyorsanız, okumadan önce bir düşünsenize. Ben bayılırım mesela konsere gitmeye. Neden bu kadar çok sevdiğimi hep müzik sevgime bağlamıştım ama Robbins’in cevabı vurucu:
Canlı hissetmek için.
Hayat bizi birçok yönüyle otopilotta olmamız, sürüye uymamız, günü kurtarmak için özensiz bir telaşe içinde yaşamamız için zorlarken, canlı hissetmek ne kadar sıradan gözüken ama ne kadar sıra dışı bir lüks değil mi?
Birinin vefatının ardından bangır bangır ‘özgün’ ve ‘enerjik’ diye anılması işte bu yüzden çok kıymetli. Kendini gerçekleştirmiş, hep canlı hissetmeye hissettirmeye odaklanmış. Anı yaşamış, hayatı yaşamış, içindeki hediyeleri kendine saklamayıp sonuna kadar kullanmış.
Daniel Pink, Pişmanlığın Gücü kitabında bir bölümü 'Cesaret Pişmanlıkları'na ayırır ve bu bölümde, içindeki özgün ruhu ortaya koymak konusunda çekingen davranan insanların pişmanlıklarını işler.
'Diğerlerinin ne diyeceği korkusunun lisede daha dışa dönük olmamı engellemesine izin verdim. Daha çok risk almadığım ve o kadar çekingen olduğum için pişmanım.' der biri.
Eylemsizlik ve içindeki özgün hediyeleri kendine saklamakla ilgili birçok pişmanlık hikâyesi içerir kitap. Özkan Uğur işte bunun tersinin canlı kanıtıdır bize, bir insan nasıl coşkuyla kendi olabilir’i öğretmiştir. Müzik yapmış, oyunculuk yapmış, reklamlar seslendirmiş; kısaca onun enerjisine, sanatına, yaratıcılığına ihtiyaç duyulan her yerde çiçek açmış, yeteneğini konuşturmuş, cana can katmıştır.
Fakat bir dakika, dahası var. Özkan Uğur’un çok yönlü sanatçılığı kadar övülen bir yönü daha var:
Dostluk ve samimiyet
Taziye mesajlarında, Özkan Uğur’un dostluğuyla ilgili birbirinden değerli tanımlar var: Çocuk ruhlu, naif ruhlu, müthiş bir dost…
Demir Demirkan’ın taziye mesajında ise çok değerli bir detay var:
'Elini sıktığın, sohbet ettiğin, gülümsediğin herkesi en yakın arkadaşın gibi ve özel hissettirdin.'
Şimdi, işler burada zirve yapıyor. Çünkü özgün ve enerjik olup sanatını hakkıyla yapan, ama bunu yaparken kendini göklere çıkarıp egosuna hâkim olamayan niceleri var. Hem başarılı olup, hem insanlara kendini delice sevdirip, tevazusundan insan ilişkilerine, dostluğundan samimiyetine dillere destan olmak kolay mı? Kolay değil mutlaka ama işte dünyamızdan geçmiş bir kanıtı.
Sadece önemli olanlara, sadece iş yapılanlara değil, hayatına dokunan her insana bir ödül gibi davranabilen insan sayısı gerçekten çok az. Muhammed Ali’nin meşhur sözünü hatırlarsınız; “Bana iyi, garsona kötü davranan kimseye güvenmem.” der. Işığını sakınmadan herkese saçan, her karşılaşmayı hayatın bir hediyesi gibi görebilen biri, ibretlik bir örnektir kişisel yaşamlarımız için.
Ne kibar çocuk diyor kız içinden
Hem samimi hem vefalı yani
Bir imtihan çekeyim şuna diyor
Serseri mi yoksa bir dahi mi
Diyor felsefeyi sever misiniz
Ali diyor biz hep dönerciyiz
Luther diyor kız Machiavelli
Şampiyon biziz diyor Ali
Attığımız gollerden belli
Ekip olmakla ilgili sıra dışı bir örnek
Bence konunun az konuşlan bir kısmı, üç çok yetenekli ve başarılı erkeğin bunca yıl bir arada, bir grup olarak kalabilmesi. İş hayatında 15. yılı devirirken biliyorum ki, ufacık bir başarı yakaladığı an ‘ben’ demeye, diğerlerini arkada bırakıp kendi başına öne çıkma hırsına kapılmaya meyilli birçok insan var. Ego hep dürtüyor insanı. Kıyaslama tutkusu sürekli baki. Birlikte iyi olmak yetmiyor, herkesten iyi olmak istiyor birçoğu, kendi ekibi içinde bile.
Ama bu üç güzel adam hep birlikte var oluyorlar. Ne kıymetli. Ne kadar ders çıkarılası.
Nasıl iyi bir ekip olunur? ile ilgili tonlarca makale ortada dönedursun, onlar bunu çocukluğumuzdan itibaren gözümüzün önünde başardılar.
Hem de hiçbiri özgünlüğünden kaybetmeden, üstelik her biri kendi olarak da bol bol çiçek açarken. Kenetlendiler ve birlikte oldukları her an, birbirilerine bakışlarında bile gördük o ekip olmanın gerçek gücünü. ‘Hızlı gitmek istiyorsan tek başına, daha uzağa gitmek istiyorsan insanlarla birlikte git’ diye öğütleyen Afrika atasözünün kanıtı gibi oldular hep.
Teoride desen zehir gibi
Pratik dersen sallanmakta
Bazen ben hümanistim diyor
Bazen rasyonalist oluyor
Değişik bir psikoloji
Bir felsefe idiotloji
İdiot idiot idiotloji
İyimserlik
Özkan Uğur’un pozitifliğinden, iyimserliğinden bolca bahsediyor tanıdıkları. 8 yıl önce Samet Özçelik’e verdiği bir röportajda ‘Hep böyle iyimser misiniz?’ sorusuna cevap olarak diyor ki:
Çoğunlukla. Böyle kendimi daha rahat hissediyorum. Batsın bu dünya diyen insanlar olduğu vakit etrafında, bitti. İstemiyorum negatif insan ben etrafımda. Böyle konuşmalar olunca da hemen oradan uzuyorum.
Bu röportajı verdiğinde de hastalık döneminde olduğunu düşününce, bunun iyi günlerinin geçici bir coşkusu değil, sağlam bir hayat görüşü olduğu anlaşılıyor.
Pozitif psikolojinin kurucusu Martin Seligman’ın dediğini doğrular bir duruşu var: 'Hayat, iyimserlere de kötümserlere de aynı aksilikleri ve trajedileri yaşatıyor, ama iyimser onları daha iyi savuşturuyor.'
Bizim Ali kahvede aynen
Kız oradan gelip geçerken
Gözüne kestirip kafasına takıyor
Bu benim diyor dokunanı yakarım
Kaleminize, gönlünüze, yüreğinize sağlık.
"Ali'ye kibarca bir bye bye." derken, bye bye yazıp bay bay mı okuyacağız sayfa sahibi? bye bye ne yaa? Üşenmeyip bye bye mi yazdın bay bay diye okumak için? İngiliz miyiz biz? İngilizler aramızdan hiç çıkmıyor.
🌷🌷🌷😔Allah gittiği yerde yardımcısı olsun inşallah. Allah çok rahmet, merhamet etsin.🌹🌹🌹