Derya Özel Yazio: Ayna Ayna, Söyle Bana…

'Kendini tanı, o zaman başkalarını ve evreni de tanıyacaksın' der Sokrates. İlk kez aynaya bakmış biri ne hissetmiştir sizce? Kendi suretiyle ilk tanışmasını nasıl karşılamıştır?  Kendiyle tanışması nasıl olmuştur?

İnsanların ilk aynası doğaydı.

Sudaki ya da parlak kristallerdeki yansımalarını görmek onları şaşırtmıştır hiç şüphesiz. Bebeklerin aynayla karşılaştığı o ilk anı düşünün; bakışlarındaki şaşkınlığı, aynaya dokunarak gördüklerini keşfetme merakını…

Antik kalıntılarda yapılan arkeolojik kazılar, aynanın bazı medeniyetlerde bir süs eşyası, bazılarında ise yeniden dünyaya gelebilmek için kullanılacak bir nesne olarak mezarında ölünün yanına bırakıldığını işaret etmektedir. Kendisine yüklenen bu simgesel anlamlar nedeniyle de ayna; tarih, kültür, mitler ve edebiyat için zengin bir kaynak olmuştur.

İlk başta söylediğim gibi, ilk aynalar doğanın kendisiydi. Suda ya da parlak kristallerde kendi suretlerini gören insanlar bunu daha sonra mitlere konu edeceklerdi.

Yunan mitolojisinde suda kendi yansımasını görüp kendine aşık olan Narkisos, daha sonra psikoloji biliminde, “toplumdaki bazı bireylerin yükseltilmiş özgüven ile kendilerini sürekli diğer insanlardan üstün görmesiyle ortaya çıkan bir kişilik bozukluğu” olarak yerini alan Narsizm hastalığının adı olmuştur.

Aynada gördüğümüz kişiyi ya çok severiz, ya çok korkarız, ya bakmak istemeyiz zaman zaman. “Aynalara küsmek” deyimi de bir nevi kendine küsmek değil midir? Zira aynada gördüğümüzle barış ilan etmek, Sokrates’in dediği gibi kendini tanımadan yapılabilecek bir şey değildir. 

Fransız psikanalist ve psikiyatrist Jaquest Lacan’a göre insanın üçüncü bir kişinin bakışları altında içini ve dışını keşfettiği “ayna evresi” yüzyıllara yayılmıştır. Aynaların zaman içindeki evrimi hem psikoloji, hem materyalizm, hem de spiritüalizm konularında insanları hep içine çekmiş, araştırıldıkça kendi girdabını yaratmıştır. 

Aynanın yalnızca görüntüyü yansıtarak insanı görünür kılan özelliği dışında, aynaya tarih boyunca yüklenen anlamları değerlendirmek gerekir.

Tarih Boyu Ayna

Yapılan arkeolojik kazılarda aynaların kullanımının 9000 yıl ve hatta öncesine dayandığı ortaya çıkarılmıştır. Mısır, Galya, Anadolu, Germenia kaynaklı kazılarda, süs eşyası, nazarlık gibi küçük aynalar bulunmuştur. Evliya Çelebi’nin metinlerinden bildiğimiz kadarıyla, Anadolu’da 12. ve 13. yüzyıllara tarihlenen, gerek teknikleri, gerek süslemeleri, bakımından birbirine benzeyen Selçuklu aynaları kullanılmış, bu tür aynalar İran, Batı Türkistan, Mezopotamya’da da görülmüştür. 13. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ufak aynalar üretilmiş. Modern aynaya en yakın aynayı Fenikelilerin bulduğu ama Venediklilerin geliştirdiği düşünülür. Cam ayna üretimi ise Venediklilere mi ait hala belirsiz. 

Sabine Melchore; “Venedikliler bir yandan silindir üfleme tekniğini mükemmel biçimde uygularken bir yandan da kalay ve cıvayı karıştırarak sırlama tekniğini geliştirdiler ve tanrısal bir güzelliği olan, saf ve bozulmaz eşyayı aynayı elde ettiler.” diye bahseder Aynanın Tarihi kitabında. 

Venedik, aynanın yapım tekniğini kolaylaştırması ve buna istinaden aynanın kullanımını yaygınlaştırması açısından son derece önemli bir mihenk taşıdır. Hem ayna yapımında uzun yüzyıllardır kullanılan eski tekniğin sona ermesini sağlamış, hem de geliştirdiği yeni teknik ve tasarım ile aynanın kullanım şekillerini çeşitlendirmiştir. Bu bağlamda Murano adasındaki cam tesisleri oldukça önemlidir. Bu tesislerde yalnızca yeni geliştirilen sırlama tekniğini bilen ayna ustaları çalışmıştır. Bu sırlama tekniğinin başka ülkelerin eline geçmemesi ve aynanın gizemini korumak için yemin etmiş cam ustalarının, adadan başka bir yere gitmelerine izin verilmemiştir.

Fransa ve Venedik arasında ayna ustalarının kaçırılmasıyla ilgili kriz patlak verir.

Venedikliler, ayna ustalarının başka kente ya da ülkeye gitmelerini vatan hainliği olarak ilan ederken, Fransa bu zanaatkarlara sonsuz hürmet göstererek ayrıcalık tanır. Ayna yapım teknikleri devlet sırrı gibi korunur, ajanlar, şantajlar, tehditler havada uçuşurken bir yandan Fransa’nın geç de olsa çabası sonuç vermiştir ve 1670’den itibaren deneme yanılma yoluyla kaliteli aynalar üretmeye başlamışlardır.

Ayna üretimini koruma sırası bu kez Fransa’ya geçmiştir. Sıkı önlemlerle Venedik’ten ayna ithalatını yasaklamalarına rağmen kaçakçıların tükenmez azmi 1700’lü yıllarda Fransa’nın güneyini Venedik aynalarının istilasına uğratır. Ayrıca Fransa, cam üzerindeki bilgisini de diğer ülkelerden çok fazla saklayamaz. Kısa zamanda Avrupa’nın pek çok merkezinde ayna üretimine başlanır.

Ortaçağ’da aynalara din engeli gelir çünkü kilise aynaların şeytan icadı olduğuna ve kibiri beslediğine inanmaktadır. İnsanın kedine bakması kibirdir. Kendine aşık olan insan, tanrının yüceliğini unutur. Oysa alçakgönüllülük insanı tanrıya yakınlaştıran temel unsurdur. Tüm manastır ve kiliselerde aynalar yasaklanır.

Rönesans’ta ise sanatın, dünyanın aynası olduğu fikri benimsenir. Yaşamdaki gizli, yalın, renkli, zengin ne varsa sanat yansıtır. Hatta aynalar sıklıkla sanata bizzat dahil olur.

1850’de cıvanın zararlı etkilerine karşı gümüş kaplama tekniği geliştirilmiş, 19. yy’da sanayinin modernleşmesiyle parlatma, cilalama ve fırınlama makineleri kullanılmaya başlanmış ve aynalar çok daha ulaşılır olmuştur.

Aynaların Gizemi

Aynalar kendini tanımanın en kestirme ve yalın hali oldukları kadar, pek çok kültürde içinde gizem barındıran birer araç olarak da görülmüşlerdir. Güçlü enerjiye sahip, büyülü eşyalar olmalarının yanı sıra, başka alemlere açılan kapılar olarak da düşünülmüşlerdir. İnanışlardan biri de aynanın karşısında uzun vakit geçirip kendini seyre dalan kişinin bir süre sonra yoğun bir trans haline geçmesi ve ehil olmayanların aklını kaçırmasıdır.

Aynalar her ne kadar ilgi duyulup evin baş köşesi yapılsa da bir o kadar korkulan bir materyal olmuşlardır. Aynalar iyiyi yansıttığı gibi, kötüyü de yansıtırlar, bu sebepledir ki ayna şeklinde muskalar takarak kişiye kötü gözle bakanlara enerjileri aynen geri aktarılır. Aynanın önünde ağlamak, kötü sözler söylemek aynaya bakan kişiye geri döner. 

Ayna önünde yapılmayacak şeylerin başında uyumak da gelir. 

Antik Mısır kültüründeki mezara ayna bırakma geleneğine başka uygarlıklarda da rastlanır. Mezara ayna bırakma geleneğinin temelinde, aynanın bu dünya ve ölümden sonra varılan öteki dünya arasındaki geçiş kapısı olarak görülme düşüncesi yatmaktadır. Bu sebeple yatak odasında ve yatağı görecek şekilde konan aynalar uyuyan kişinin uyku akımını bozar, aynada açılan kapıdan ruh kaçıp gidebilir. 

Ayna büyük bir sihirdir ve ona yansıyan her şeyi hatırlayabilir.

Özellikle olumsuz duygular altında olduğumuzda aynaya sık bakmamak ve sık sık tuzlu suyla temizlemek gerekir. Çünkü aynalar içinde olduğumuz her tip duyguyu çoğaltır. Şamanizm de başta olmak üzere pek çok kültürde ayna kırmanın uğursuzluğuna inanılmıştır. Şamanlar, kırılan aynada kişinin suretinin parçalara ayrılmasından dolayı ayna sahibinin başına kötü şeyler gelebileceğine inanırlardı. MÖ 500'lü yıllara varan bir Çin inanışına göre, şeytanın sadece aynada görülebileceğine ve insanların sırtlarına yansıtıcı özelliği olan şeyler bağlanarak kötülükleri uzaklaştıracağına inanılır. 

Aynaların bizi çeken parlaklığı ve sadece gerçekleri yansıtması, yüzyıllardır insanların ilgisini, merakını ve hayranlığını beslemiştir. Aynalar sadece evimizi süsleyen bir obje olmaktan çok daha öte anlamları içinde barındırıyor. İnsanın muhtemelen “kendini tanı” ile başlayan ayna ile ilişkisi kibire, hayale, giderek çılgınlığa dönüşmüş müdür bilinmez ama aynaların yalan söylemediği aşikar. 

Twitter

Instagram

Popüler İçerikler

TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Icardi'nin A Milli Takım Forması Giymesi İçin CİMER'e Başvuruda Bulunuldu!
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı