Deprem, Türkiye'nin bir gerçeği olsa da her seferinde yıkım yaşadığımız bir gerçek. Kabul edelim Japonlar gibi oturduğumuz yerde çök kapan yapamıyor, itidalimizi koruyamıyoruz. Nedeni de yapılarımıza olan güvensizliğimiz. Can havliyle panik halinde hareket edilmesi de kayıpları artırıyor. 3. gününde olduğumuz Kahramanmaraş deprem felaketinde binlerce vatandaşımız öldü, binlercesi yaralı, kurtulan milyonlarsa hasarlı yapılara giremediğinden sokaklarda ve bölgede hava sıcaklığı eksilerde. Bölgede yaşamayıp depremden etkilenmeyenler bu koşulları düşündükçe hayatına devam ettiği için suçluluk duyuyor.
Hepimiz öyleyiz. Farklı olan var mı ki? Annem tansiyon hastası, sürekli tv başında. İzleyip izleyip ağlıyor. Film açalım diyorum, açıyorum. Dayanamayıp tekrar açıyor. Elimizden geleni yaptık ama keşke fazlası gelse. Biri yanında ölüyorum diye bağırıyor ama hiçbir şey yapamıyorsun. Bu çaresizlik çok fazla :(
Gece yarısı yatıp sabahın köründe kalkıyorum. Elimden bir şey gelmemesine rağmen çaresizce ağlaya ağlaya TV izliyorum. Elden geldikçe yardım yapıyoruz ama keşke imkanım olsa da gidip yaralarını sarabilsem. Ne kadar doğru söylüyorlar yemek yemekten, ısınmaktan, uyumaktan utanır mı insan. Utanıyoruz. Ama utanması gerekenlerde ise yüzünde gülümseme. Allah kimseyi vicdanıyla sınamasın
Aynı durumdayız…Yediğimiz iki lokma sıcak yemekten utanıyoruz. Ev biraz soğusa “bu ne soğuk” diyecek olsak vicdanımız sızlıyor…Elimizden tek şey bağış ya da yardım göndermek ama asla yetmiyor, gönül hep çok daha fazlasını yapmak istiyor…Allahım yardımcımız olsun.