Yaşamım boyunca kalbim hiç bu kadar ağrımamıştı.
Hiçbir şey yapamamak bu denli zoruma gitmemişti.
Bu gece gökyüzünde yıldızlar değil, sevdiklerimiz var.
Zülfü Livaneli'nin muazzam romanı Serenad'tan bir alıntı ile başlamak istedim söze.
Bu satırların, deprem sonrası birçoğumuzun duygularına tercüman olacağını düşündüm.
Öyle ya, ne denli koştursak da yardım kolilerini göndermek için ne kadar seferber olsak da gelecek her iyi haberi TV başında dualar ve göz yaşlarımızla beklemiş olsak da; insan kendini nasıl da yetersiz hissediyor. Sanki hiçbir şey yapamamış gibi.
İşte bu nedenle kimimiz 'kepçe olsam' dedi, kimimiz yorgan olmak istedi, kimimiz nefes.
Hayatımda ilk kez aşkla yaptığım işimi sorguladım mesela. Doktor olmak istedim mesela. Asker olmak, psikolog olmak, vinç operatörü olmak, haber spikeri olmak.
Oraya gittiğimde, boş yer işgal ediyormuş gibi hissettirmeyecek bir mesleğim olsaydı diye düşündüm.
İnsanın ne denli büyük bir ihtiyacı, işe yaradığını hissetmek.
Bildiğim şey şu ki, hepimizin ruhu göçük altında şimdilerde.
Eğri büğrü yaşıyoruz.
Çalışmak istemiyoruz, uyuyamıyoruz, tahammül edemiyoruz, başka şey düşünemiyoruz.
Normal. İnsanız biz.
Bu dönemde eminim birçoğumuz hayata dair düşünce fırtınaları yaşıyoruz. Yaşamın özünü, anlamını sorguluyoruz belki.
Bugün bu büyük acı sonrası hayata dair kendime yeniden hatırlattıklarımı paylaşmak istedim bu nedenle. Belki siz de benzer duygulardan geçiyorsunuzdur diye.