Deniz Özen Yazio: Anadolu’dan Bir Seri Katil: Mirza Hud

Günlük hayatımızda çok kolay ve sıklıkla ağızdan çıkan bir sözdür; öldürmek. Gelişigüzel, üzerinde hiç durmadan kullandığımız: Bak seni öldürürüm! Oysa çok ağır bir sözdür, öldürmek. Öyle, hayatı bitirmektir. Ölüm ve yaşam… Ezeli sorunumuz ve sorumuz…

Öldürmek kadar ölmeyi arzuladığımızı da çok fazla dile getirmez miyiz, getiririz.

“Bıktım valla bu hayattan”, çok tanıdık bir cümledir, malum. Oysa hayatı daha güzel yaşayamamanın bir tepkisidir belki de. Ölümden ziyade hayata olan tutkuyu gizler.

Çoğu sohbetimizde özensizce kullandığımız ölüm, ne söylerken ne de dinlerken kalmaz aklımızda; arkasından kopan gülüşler arasında uçar gider. Ağırlığı yoktur, hafiftir tuhaf şekilde ölüm. Cevat Turan’ın üçüncü romanı Kibele’nin Laneti, bizi ölüm kavramıyla bir kez daha yüz yüze getiriyor. Öldüren, ölen ve tanıklık eden bizi. Evet, okuyucu da üçüncü bir karakter olarak romana giriyor ve sayfalar boyunca şu soruyu sorup duruyor kendine: “Öldürebilir miyim?”

İsmindeki ‘lanet’ sözcüğünden ötürü, romanda gizem, büyü ve olağanüstü güçlerle buluşacağınızı sanabilirsiniz. Ama hayır, bu dünyayız. Arkeoloji meraklısı olmanız şart değil. Kibele heykelinin o görkemli imajını bilmeyen yoktur. Modern zamanlara inat tombik bir tanrıça… Kibele’nin laneti ne olabilir peki? İnsanın hırsı. İnsanın bu dünyadaki tüm mücadelesinin özeti bu değil midir; hırs. Kibele’nin Laneti de insana dair hırslar ve yedi kat altlara gizlenmiş sapkınlıklarının su yüzüne çıkmasınadır. Taşrada bilinçaltı depremidir bir nevi.

Turan’ın romanı mitolojik çağlardan yakın çağa kadar geniş bir zamanda bir seri katilin nezdinde zihinsel olarak insanın ruhsal bir arkeolojik kazısına soyunuyor.

Kazıda sadece katil değil, maktül de öldürmek ve ölmekle hesaplaşıyor. Mesela öldürülmüşsünüz ama katile hak vermeye kalkışıyorsunuz!

Sürükleyici ve sinematografik roman Kibele’nin Laneti. Cevat Turan’ın önceki romanlarını okuyanlar için elbet şaşırtıcı değil. Turan, her bir sekansa ince ince çalışıyor. Hayal ettiriyor; bir toz zerreciğini bile en ince detayına kadar. Orhan Kemal gibi, Necati Cumalı gibi; o yılların edebiyat dilini de kokusu var. Sade ve tadında tasvirler… Basitliğin lezzeti.

Kış geliyor!

Pandemiyle birlikte evlere kapandık. Dahası çoğumuz ekranlara hapsolduk. Sezon sezon diziler tükettik bir gecede. Şu meşhur Game of Thrones dizisinin meşhur bir repliği vardı hani: Winter is coming! Yani kış geliyor. Evet, tam da dizideki karanlık bir kışta ilerleyen insanların pustaki hali gibi, bir tablo hayal edin gözünüzde. Sarı bir vadide ilerleyen yalnız bir adam; Mirza Hud. Şeklen ve şemalen Yılmaz Güney’in Seyit Han karakterini anımsatan bu heybetli katil, ay ışığında, karlara bata çıka, bata çıka giderken, apansız uzakta bir ışık görür. İyi ve kötü duygu aynı anda içine işler. Işık umuttur ama yersizliği de endişe… Hud, her şeyi göze alıp iyice yaklaştığında buranın çalgılı çengili bir müzikli gazino olduğunu anlar. Kırda bir gazino! Gerçek dışı gelir elbet, şaşırır. Bunca zaman dağlardadır ama burayı ilk defa keşfetmiştir. İçeri girer…

Aşk her şeyin üstesinden gelir mi?

Eşikten adımını atmakla sadece bir mekâna değil, onulmaz bir aşka da adım atmıştır seri katil Hud. Aşk iyileştirir mi, bir katili de? Cevapsız kalmayacaktır bu soru, romanda. İlk döktüğü kandan itibaren Mirza Hud’un tüm cinayetlerinde okuyucu da yargılayacak; öldüren ve ölen gibi. Ve herkes kendi hükmünü kendisi verecek. Kimisi kalemi kıracak, kimisi sıkacak sadece.

Bir Alman ile bir Türk gurbetçi işçinin Kibele’nin Heykeli’ni bulup çalmak üzere Türkiye’ye gelişi, bu zenginleşme serüvenine Mirza Hud’u ortak etmesi ve sonrasında seri cinayetler… 8 cinayet var ortada. Anadolu’dan gerçek bir seri katilin romanıyla karşı karşıyayız. Sıradan ama zeki bir insan. İlk cinayetin sebebi, okuyucuyu ikilemi düşürecektir, vicdani yargılamada. Ama katilin kendisine dair hükmü de okuyucuyu ürpertecektir. Ve bu romanda ölenler de konuşuyor sizinle… Cevat Turan, Kibele’nin Laneti’ni yazmadan önce, romana konu olan gerçek karakterle yüz yüze görüşerek de sıra dışı bir işe imza atıyor. Evet, gerçek seri katil ile buluşup, uzun uzun konuşuyor. Sonra da oturup romanını yazıyor. Ama roman bire bir gerçekten beslenmiyor. Sağlam da bir kurgusu var.

Tarihi, polisiye ve psikolojik boyutlarıyla çarpıcı bir roman Kibele’nin Laneti… Cevat Turan’ı ilk kez keşfedecekler için çok iyi bir başlangıç olacak bu roman. 338 sayfadan oluşan roman, Alfa Yayınları bünyesindeki Mona Kitap’tan çıktı. Hararetle tavsiye ederim.

Deniz ÖZEN

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR
28.10.2021

👏👏👏

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ