Al Jazeera’ye konuşan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanı’nın açıklamasına kadar Kandil-HDP-İmralı üçgeni ile devlet arasında, PKK’nın silah bırakma kararı almak üzere kongre düzenlemesi konusunda mutabakat olduğunu söyledi. Demirtaş’a göre bundan sonrası için durum tespiti yapılabilmesi için ise HDP heyetinin İmralı’ya gitmesi gerekiyor.
Hükümet ile Cumhurbaşkanı arasında tartışmaya neden olan İzleme Heyeti, çözüm sürecinde en önemli kavşaklardan birine geçişi sağlayacaktı. Heyetin oluşturulup adaya gitmesiyle birlikte, HDP’nin sürecin en önemli aşaması olarak nitelediği müzakerelere geçilecekti. Bu adımla birlikte PKK kongre toplayacak, silah bırakma kararı alacaktı. Ancak Cumhurbaşkanı’nın “olumlu bulmuyorum” sözlerinin ardından bir belirsizlik sürecine girildi.
Al Jazeera’nin sorularını yanıtlayan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, “İzleme Kurulu, müzakerelerin başlaması ve kongre toplanması konusunda HDP-Kandil-İmralı ile Devlet arasında bir mutabakat vardı ama şimdi muğlak bir durum var.” diye konuştu. Gelinen noktanın süreç açısından tespitinin yapılması için ise Demirtaş’a göre HDP heyetinin İmralı’ya gitmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İstihbarat kurumları bunun yönetenleridir” vurgusunun aksine sadece istihbaratın Öcalan ile görüşmesi yöntemiyle sürecin ilerlemeyeceğini söyleyen HDP Eş Başkanı, “İzleme Heyeti bizim değil ama sürecin olmazsa olmazı” dedi.
İzleme Heyeti tartışmasıyla birlikte sizin açınızdan şu an tam olarak ne yaşanıyor süreçte?
İşin doğrusu sayın Cumhurbaşkanı’nın son açıklamalarına kadar İzleme Kurulu, müzakerelerin başlaması ve kongre toplanması konusunda bir tereddüt yoktu.
Bu tarihe kadar kongrenin toplanması için bir tarih konuşulmuş muydu?
Hayır bir öngörü vardı, ‘bahar ayları diye’. Bu konuşuluyordu fakat kesin olarak belirlenmiş bir gün söz konusu değildi. Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ile birlikte İzleme Kurulu, müzakerelerin başlaması ve kongre muğlak bir hale geldi. Çünkü bunlar tamamen uzlaşılmış konulardı. Sayın Cumhurbaşkanı uzlaşmanın sağlandığı, kararların alındığı konularda yeniden tartışma başlatmış oldu. Ama Hükümet İzleme Kurulu konusunda aldıkları kararın arkasında olduklarını deklare ediyor.
Bülent Arınç da söyledi bunu ama bir yandan da olumlu bakmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı’nın görüş ve önerileri doğrultusunda hareket edeceklerini de belirtti.
Muhtemelen uzlaşmaya çalışacaklar. Bülent Arınç, “İzleme Kurulu gereklidir, olumlu görüyoruz. Faydalı görüyoruz” dedi bunun için. Hükümet alınan kararlara, mutabakata sadık kalır, adaya gönderir ve müzakereler başlarsa önceki mutabakatlar ne idiyse, yani “tartışma olacak 10 madde üzerinde, sonra da kongre toplanma çağrısı ve kongre olacak vs”, o zaman bütün bu süreç kaldığı yerden devam eder. Ama etmezse ne olur, bunu ben kestiremiyorum. Yeniden adada karşılıklı tartışmalar yapılması lazım. Sonuçta ne çıkar, tartışma yapılmadan ben bir şey diyemem. Çok zor.
İzleme heyeti bir ön şart gibi görünüyordu. Bir ön şart olarak da Hakikatler Komisyonu eklenmiş oldu. Kırmızı çizgi olarak adlandırabilir misiniz bunları?
Bu HDP’nin ortaya koyduğu bir şart değil. Bu müzakere süreçlerinin olmazsa olmaz unsurlarındandır. Yani helva yapmak için şeker, un, yağ gereklidir. Un olmadan helva yapmaya kalkarsanız onun adı helva olmaz. İzleme heyeti de müzakereler için böyle bir şeydir. Ortaya sonuç çıkması için güçlendirme mekanizması bu. Hakem heyeti gibidir. Dolayısıyla bu HDP’nin ortaya attığı bir şart değil. Öcalan’ın ortaya attığı bir olmazsa olmaz şart değil. Sürecin doğası gereği olması gereken bir şey. Şimdi Hükümet bunu yapmazsa başka bir çare düşünülmesi lazım. Yoksa öyle sadece istihbarat örgütüyle Öcalan arasındaki bir görüşme trafiğinden kalıcı sonuca gitmek çok kolay bir iş değil diye düşünüyorum. Buradan baktığımızda “İzleme Kurulu HDP’nin kırmızı çizgisidir” diye bir şey söyleyemeyiz. Bu bağlamda bizim kırmızı çizgimiz değil diyorum, sürecin kendisinin, doğasının kırmızı çizgisidir.
Sizce zamana yayılması nasıl etkiler? Mesela kongre beklense.
Riskli olur. Bence öyle, çünkü bu işler ne kadar hızlı yürütülürse o kadar faydalı olur. Ortadoğu’daki bütün bu dalgalanmalar düşünüldüğünde hızla çözülmesinde fayda var.
“Risk” ile neyi kastediyorsunuz?
Bölgede bir sürü çatışma var, savaş var. Bunlar yeni güç dengeleri yaratıyor. Bunların hepsi giderek Kürt sorunun çözümünü Türkiye için de zorlaştırabilir. İsim isim saymak istemiyorum ama Irak, İran, Suriye içerisindeki dalgalanmaları izliyoruz. Bunların hepsi olumlu veya olumsuz etkiler yaratabilir.
Dün KCK’dan gelen açıklamanın tonuna baktığımızda biraz daha sert olduğunu görüyoruz. Siz nasıl değerlendirdiniz bu açıklamayı?
İşte onlar söyleyebilir bunu. HDP olarak biz söyleyemeyiz. KCK kırmızı çizgi olarak koyabilir bunu, silah bırakma koşulu olarak koyabilir ortaya. Ama HDP bunu bir şart olarak koşamaz çünkü silah mevzusunun muhatabı HDP değildir. Söylediğim bu.
Şimdi İzleme Kurulu ile birlikte ortaya çıkan soru işaretleri ile birlikte “Çözüm süreci yine dondu, durakladı” yorumları yapılmaya başlandı yeniden. Oysa daha 3-4 gün önce “tarihi bir eşik” değerlendirmeleri yapılıyordu, bu ani gel-gitler arasında sizce hangi noktada şu an süreç?
Heyetimiz İmralı’ya tekrar giderse, çünkü Devlet ve HDP ancak orada bir araya gelebiliyor, başka bir zemini yok bunun. Orada bütün taraflar tekrar biraraya gelindiğinde tüm taraflar yaşananlara ilişkin görüşlerini beyan ediyorlar. Oradan sürecin ne şekilde devam edeceği, donup donmadığı, ilerletilip ilerletilemeyeceği anlaşılmış oluyor. Taraflar bir araya gelmeden de bunu kestirmek zor. Yani Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylemleri Hükümet’e pratikte geri adım attıracak mı? Bunu ancak işleyişte göreceğiz. İmralı’ya gidilip İzleme Kurulu da orada tartışmaya başlarsa demek ki Hükümet geri adım atmamış demek anlamına gelir.
Dolayısıyla bu gelinen noktayı nasıl tanımlıyorsunuz? Adını nasıl koyuyorsunuz?
Şu anda taraflar arasında bir kriz yok. Taraflardan birinin kendi içinde bir kriz var. Süreci yürüten AK Parti’nin içinde kriz var. Bu kriz süreci olumsuz etkiler mi? Bunu önümüzdeki haftalarda, işleyişte göreceğiz. İzleme Kurulu hayata geçmezse, İmralı’ya gidişler durursa o zaman süreci işletmek zor olur tabii ki. AKP’nin iç krizi sürece zarar vermiş olur, sürecin durmasına yol açmış olur. Bu kendi içlerinde çözmeleri gereken bir mevzu. Onların çok başlılığı, birbirlerine girmiş olmaları süreci olumlu etkilemiyor. Yoksa “Dondu mu, devam edecek mi?” bunlar şu aşamada net olarak ifade edebileceğimiz bir durum değil.
Bugün Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın açıklamaları oldu. Kandil’in de sizin de açıklamalarınızın sürecin ruhuna uymadığını, süreci zehirlediğinizi söylüyor…
Okuyorum ben de… Sayın Akdoğan sürecin yürütücülerinden biri. Dil ve üslup konusunda ben sadece süreci yürütenlerin değil tüm siyasetçilerin birbirlerine nezaket çerçevesinde yaklaşması gerektiğine inanıyorum. Sert eleştiriler olabilir ama hakarete de varmamalı. Bu sadece süreç ile alakalı değil, siyasi ve ahlaki bir durum aynı zamanda. Ama bunun tek taraflı olduğunu da düşünmemek lazım. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve Hükümet sözcülerinin heyetimize, partimize, şahsıma dönük kullandıkları üslup acaba sürecin neyiyle bağdaşıyor, onu da bir sormak ve bunun üzerinde de durmak gerekiyor. Fakat biz Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret etmedik. Siyasi bir tepki ortaya koyduk, siyasi bir kararlılığımızı ortaya koyduk. Kararlılığımız ve siyasi duruşumuz süreci zora sokuyor demek bence işi abartmaktır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın ülkedeki söylemleri ve politik yaklaşımlarını eleştiriyoruz ve eleştirmeye de devam edeceğiz. Ama Recep Tayyip Erdoğan eleştirildiği zaman süreç zarar görüyor deniliyorsa bu bizim problemimiz değil, onların problemi. Kendi problemlerini halletmeleri lazım. Biz sürece zarar vermek için bunu yapmıyoruz. Tam tersine yapılan hataları eleştirmek muhalefet olarak bizim görevimizdir. Şöyle düşünüyorlarsa, “Aman bizim patronu kızdırmayın kızınca süreç donuyor” diyorlarsa hiç kusura bakmasınlar bu patronlarının ruh halinden kaynaklıdır. Yanlış yaptıkça her hatasını eleştirmekten asla geri durmayacağız.
Son olarak yeniden başa dönmüş oluyoruz ama PKK kongresi için “15 Nisan” tarihi üzerinde çok konuşuluyor. Mektupta bu tarihin yer aldığını heyetiniz yalanladı ama bu üzerinde konuşulmuş, anlaşılmış bir tarih mi?
Hiçbir yerde 15 Nisan tarihi üzerinde uzlaşma sağlamadık. Genel olarak bahar ayları ifadesi kamuoyuna yansıdığı gibi kullanılan bir takvim oldu. Ama net olarak bir gün ifade edilmedi. Ama bahar aylarında kongre için Devlet-HDP-İmralı-Kandil arasında uzlaşma vardı.