'Kudretimizi test etmeye kalktılar'
Biz devlet olarak ne yapmalıyız? Birileri parçalamaya çalışıyorsa biz bütünleştirmek durumundayız, birileri ayrıştırmaya çalışıyorsa biz kuşatmak, birbirine yaklaştırmak zorundayız. Ama şefkat ve kudret devletin iki yüzüdür. Devlet şefkat yönüyle vatandaşlara davranmak durumunda ama kudret olmadan şefkat olunca acziyet, şefkat olmadan kudret olduğunda zulüm oluyor, barbarlık oluyor. Birileri bizim bu şefkat yüzümüzü görüp kudretimizi test etmeye kalktılar.
Seçimden sonra bu sefer 80 milletvekili kazanmış olmanın avantajını Ankara ve İstanbul'da kullanmak, PKK'nın silahlı gücünün avantajını da bölgede kullanmak gibi ikili bir oyunun içine girdiler. Bir taraftan da Türkiye'yi IŞİD ile DEAŞ ile işbirliği yapan bir ülke gibi tanıtıp Türkiye'nin devlet olarak meşruiyetini tartışmaya açmak istediler. Şu anda onların siyasal alandaki otoriter tekelini bölgede kırabilen tek parti AK Parti. AK Parti'yi siyasal olarak bölgeden çıkarttıklarında orası kendilerinin istedikleri düzenin olduğu bir yer haline gelecek. Oradaki Kürt vatandaşlarımız da bu tehlikeyi görüyorlar ve 'Bana şefkati gösterdin ama bana kudretini de göstermen gerekir' çağrısı alandan geldi bize. Bu gittikçe artan bir talep olarak gündemimize geldi.'Emanet bende, gereğini yaparım'
Örgüt 11 Temmuz'da 'Çatışmasızlık dönemi bitti' diye açıklama yaptı. Arkasından da polisimizi, askerimizi öldürmeye başladılar. O zaman işte an gelir tedbiri alırsınız. Peki bu tahrikler karşısında nasıl bir yöntem benimsenebilirdi? Sessiz kalmak, zamana yaymak... Ben başbakanlık görevini yapıyor isem bir dakika bile beklemem, gereğini yaparım. Siyasi bedeli ne olursa olsun gereğini yaparım, çünkü emanet benim üzerimde…
'DEAŞ AK Parti'yi tehdit görüyor'
Biz olabilecek her ihtimale hazırdık. IŞİD- DEAŞ'ın yaptığı terör devlete bir meydan okumaydı. DEAŞ'ın en büyük tehdit gördüğü yönetim bizim yönetim. Çünkü dünyada İslam ile demokrasiyi, insan haklarını... Onların İslam tasavvurunun tam karşıtı AK Parti. Ona bir cevap verme zarureti zaten hasıl olmuştu. DEAŞ'a karşı yaptığımız operasyon Suruç'taki vatandaşlarımızın katledilmesine ve askerimizin sınırda şehit edilmesine verilen bir tepkidir. Askerimiz şehit edilmeseydi de 33 vatandaşımızın hesabını soracaktık. Askerimizin şehit edilmesi bunu daha da öne çekti. Gecikmesi başka zaaf oluştururdu. Öbür tarafta PKK'nın iki polisimizi şehit etmesiyle tek boyutlu değil üç boyutlu kapsamlı bir operasyon zorunluğu ortaya çıktı. Bir boyutu Suriye'de DEAŞ'a karşı 33 vatandaşımızın ve bir askerimizin şehit edilmesine, ikinci boyut Kuzey Irak'ta şehit askerlerimiz, polislerimizin faili olarak gördüğümüz için PKK'ya karşı, üçüncü boyut da büyük şehirlerimizde her an 6-7 Ekim olayları ya da Gezi olayları gibi provokatif olaylara yönelmek suretiyle huzuru, ekonomiyi, sosyal hayatı etkileyecek hazırlıklar içinde olan çevrelere karşı...
'Olağanüstü hazırlık yapıldı'
Ve gururla ifade ediyorum. Benim zihnimde bir planlama vardı, Cumhurbaşkanımızla da görüşmüştük. Ama perşembe günü güvenlik toplantısı için bu üç boyutuyla ilgili en kapsamlı eylem planı hazırlanacak ve bu üç boyutuyla uygulamaya konacak dedik. Askere de 'PKK'yı olabilecek en net ve etkin yöntemle caydırıcı ve cezalandırıcı gücünüzü göstereceksiniz'. O geceden itibaren de bu üç ayaklı bir şekilde planlama devreye girdi ve üç dalga halinde gerçekleştirildi. Verilen talimattan kısa bir süre içinde olağanüstü güzel bir hazırlık yapıldı. Türkiye'nin güvenlik birimlerinin etkinliğini, profesyonelliğini gösteren bir başarı temin edildi.'Türkiye'nin gücünü gösterdik'
Dünya kamuoyunda da hem haklılığımız konusunda hiçbir tereddüt hasıl olmadı hem de Türkiye'nin gücünü göstermesinden herkes memnuniyet ifade etti. Üç şeyi korumaya çalıştık: Birincisi, 7 Haziran sonrasında Türk demokrasisine saldırıyı korumak için yapılan bir operasyondur. Özgürlükleri korumak için kamu düzeni tahkim edildi. İkincisi, kamu düzenini koruyarak Türkiye'de herkesin bir hukuk devleti içinde gereğini yapmasıdır. Üçüncüsü Türkiye'nin caydırıcı gücünü ve kudretini bölgede muhtemel senaryolar içinde hesap eden çevrelere de göstermek. Bu da görülmüştür diye ümit ediyoruz.
Kandil dahil Kuzey Irak'ta bilinen bütün hedefler, Suriye'de DEAŞ'ın en önemli karargâh ve yığınakları bombalandı. Hedeflerin tümü eksiksiz bir şekilde tasfiye edildi. Etkin bir müdahale oldu. Operasyon bittikten sonra Genelkurmay İkinci Başkanı, Hava Kuvvetleri'nden subaylar bana gösterdiler; o kadar spesifik nokta atışları yapılıyor ki, 10 metre yandaki binada tek bir hasar olmuyor. Bir tek mühimmat deposu olarak kullanılan bir yerde, orada yangın devam ettiği için çevrede şey oldu. Tek bir sivil kayıp olmadı. Suriye sınırını geçmeden güdümlü füzelerle vurdular, bu PKK köyleri için de böyle.
'Bundan sonra böyle...'
Perşembe gününden bu yana doğu ve güneydoğudan o kadar çok destek mesajı alıyorum ki, teşekkür mesajları geliyor 'Biz devleti görmek istiyorduk' diye… PKK'nın baskıları karşısında sessiz kalan halk bundan sonra daha çok sesini yükseltecek. Bu operasyonlar hiç kimsenin sahipsiz olmadığını gösterdi, hiçbir suçun cezasız kalmayacağını gösterdi. Diyarbakır'daki öldürme talimatı Kobani'den değil Kandil'den gitmiştir. Talimatları veren Kandil dahil bütün odaklar cezalandırıldı. Bundan sonra böyle… Bir paralel yapıyla mücadele ettik, burada da bir başka paralel yapı oluşturma çabası var, buna izin verilmeyecek.'
'Suriye politikamız destan'
Sayın Cumhurbaşkanımız da ben de Suriye politikası nedeniyle çok eleştirildik. Ama ikimiz de sıradan insanlar olarak kimin karşısına çıkarsak çıkalım Suriye konusunda başımız dik durur. Çünkü kapıyı kapatmadık, biz görür müyüz göremez miyiz bilemem ama onlarca yıl sonra bile bir destan yazılacak bu konuda.
Suriyeli Kürtlerden rahatsız değiliz
Bu alacakları tutuma göre tekrardan değerlendirilecek bir şeydir. 2013 Mayıs’ı çözüm süreci gidiyor, bunlar geri çekileceğiz diyorlar. Ben Dışişleri Bakanı’yım. Haziran, Salih Müslim’i Türkiye’ye getiriyoruz. Zihnimizdeki şey şu: Çözüm süreci yürür, Türkiye’den silahlı unsurlar geçerse, giderse Salih Müslim, PYD de Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılırsa Türkiye Kobani’yi, Haseki’yi buradaki Kürtlerin de destekçisi olur. Yani senkronize bir şekilde çözüm süreci ile şey arasında irtibat kurduk, Suriye’deki Kürtler arasında. 2013 Mayıs’ında çekilmediler. Yavaşlattılar, 2013 Ağustos-Eylül’üne kadar PYD bizimle uyumlu davrandı. Suriye Ulusal Koalisyonu ile görüştü, Türkiye’ye tehdit olmayacağız dedi. Ama ne zaman Obama kimyasal silah kullanan rejime karşı cezalandırıcı faaliyetten vazgeçti, şöyle dediler: Amerika Esad’a karşı tavır almıyor, dolayısı ile Esad kalacak. Bu sefer yönlerini tekrar Esad’a döndüler. Sonra, biz buna rağmen çözüm süreci içinde PYD ile şeylerde bir kaygı içine girmedik fakat Türkiye içinde daha doğrusu oradaki olaylardan hareketle Kobani üzerinden Türkiye içindeki huzuru tehdit olarak görmeye başladığında bu konuda tabii yeni bir değerlendirme hasıl oldu 6-7 Ekim’de. Ben sadece şunu söyledim, bakın hep bizim bazı ifadeleri alıp şey yapıyorlar. Bugün de son derece zorlama bir biçimde diyor ki Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş, “Kürtlerin Suriye’deki kazanımlarından Ak Parti hükümeti rahatsız” Ya niye rahatsız olalım, niye rahatsız olalım? Rahatsız olsak Kürtlerin kazanımlarından Barzani’nin Kürt bölgesinden de rahatsız olurduk.