Dansa Devam Sanna: Kadın Kahramanların Ortak Özellikleri

Bu köşede eğer beni ve yazılarımı okuyorsan yaklaşık beş senedir yürüttüğüm dişil uyanış konusuna yönelik akademik, bilimsel ve bir o kadar da dünyada pek çok kadınla yaptığımız çalışmalar üzerine kurulu aktarımlarımı takip ediyorsundur. 2018'de çıkan Kadınlığına Sahip Çık ve 2022’de sizlerle buluşan Yeni Dişil kitaplarımın tamamen ana fikri zaten bu uyanış. 

Sanayi Devrimi’nden bu yana adım adım yükselen ve son on beş yıldır artan bilinç seviyesi, eşitlikçi hareketlerle daha da yer bulan ve hatta son beş yıldır da multidisipliner açılardan tam anlamıyla artık dile gelen (geliyor gelmekte olan denilen) bu DİŞİL UYANIŞ elbette mevcut düzeni, tabuları, inançları yıkan bir şekilde olmak zorunda. Dile kolay 4000 yıllık ataerkil düzeni aşmaktan bahsediyoruz...Uyanan kadınların dünyada hâkim olan bu sistemi zorlayan davranışları, tutumları her yerde etki yaratıyor. Kartopu gibi. Tabii destekleyenler de var, köstekleyenler de... Bundan korkanlar da. 

Bir dönem başladı, oluşuyor ama tabi birden bire değil. Rehberler, liderler, yazarlar, düşünürler, siyasi önderler, sosyal girişimciler, kurumsal yönetimler herkes şu an farkında olarak ya da olmayarak bu geliyor gelmekte olan kahraman kadınlara zemin hazırlıyor... Bu tabir (kahraman kadınlık) kullanıldığı için burada ve başlıkta da kullandım, ancak bu satırdan sonra ben günümüzde isimleri geçen ve geçecek olan kadınlara YENİ DİŞİL diye ifade etmeyi tercih edeceğim. Çünkü geçmiş kadın kahramanlarla bugünküler arasında da farklar var. Olmalı da. Bu yüzden bu yenilenme ile ancak mevcut koşulların üstesinden gelebilecek kadınlar bu dünyada destanlardaki kahramanlık hikayelerine bu zamana uyumlu olan yenilerini ekleyebilecekler.

Uzun lafın kısası, her alanda sanatta, politikada, ticarette, iş hayatında, sağlık alanında, evde... Yeni Dişiller geliyor...

Duyduk, duymadık demeyin! 

Peki kim bu kadınlar ve ortak özellikleri ne? 

Aslında seçilen alanlara göre özellikler, arketipsel profil analizlerine bakıldığında farklılık gösteriyor. Ancak bu yazıda hem tarihte hem de günümüzde özellikle siyaset ve toplum, ayrıca mesleki alanlarıyla iş hayatında yükselişe geçen kadın profillerinin ortak özelliklerini sıralamak istedim. Çünkü bilinki dişil uyanış sadece bu alanda değil. Sağlık ve şifa alanında da büyük bir uyanışın sonucu büyüyen resim var. Tüm bu uyanış, büyüme ve genişlemenin dünyanın iyilik haline, ekonomiye, iklime fayda sağlayacağına eminim ancak ne denli ataerkil zihniyet ve hakimiyetin üzerine çıkabilecek konusunu yaşayıp da göreceğiz.

Bir Ortaçağ hikayesi gibi üç yüzyıl süren, o dönem cadılar olarak etiketlenen kadınların yok edilme eğilimine en azından gitmeyeceğini biliyorum. Ama bugünün diliyle nasıl bir linç, sözel saldırı, bastırma, pasifleştirme, güç gösterme oyunları oynanabildiğini de her alanda yaşıyoruz. İster bu siyasette kadınlığın bastırılması olsun, ister iş hayatında cam tavanlar olsun... Engel ve bloke etme tutumları ortaçağ gibi olmasa da bu çağa uygun şekilde aslında belki de yer değiştiriyor. Ne dersiniz? 

Neyse, biz konumuza dönelim... Uyanış ve yükselişe geçmiş kadınların ortak özellikleri...

Güncelden geçmişe doğru gideceğim bu defa ve Finlandiya Başbakanı Sanna’nın profili ile başlayacağım.

Sanna tipik bir Athena, Artemis, Hera profili bütünlüğü sergileyen bir kadın. Yani işbirlikçi lider (Athena), özgür, bağımsız (Artemis) ve bir o kadar da birlik halinde yaşayan, birleştiren kadın (Hera). Bunun içinde kendini zor koşullar içinde geçirdiği çocukluk ve gençlik yıllarından dönüştürerek çıkabilmiş, keşfettiği ya da keşfettirildiği ruhsal amacıyla kitlesel dönüşüme katkı bulunabiliyor... Yaşadığı ataerkil yapıdaki bir aile geçmişini bir Artemis profili ile ele alıp, başkalarına şefkatle çözüme ulaştırma ruhuyla çıkmış ve sonra diğer iki profili de kendi yolculuğuna katarak önce kendi ailesini kurabilmiş, şimdi de ülkesinde birlik hali için kolları sıvayabilmiş. Şimdi tam bu noktada duralım...

Sanna sadece bu üç kadın profilinin içinde bir yaşam mı sürüyor? Hayır elbette.. Diğer üç arketipsel özelliği, şu an seçtiği yaşam gereği geriden geliyor ama yine de içinde mevcut. Çıkacak yer arıyor. Aydınlık ve gölgeleriyle tabi... Kendisi bir anne dolayısıyla Demeter arketipi var. Böylesi bir sorumluluk hayatında ne kadar etkin olmakla birlikte anaçlık yönü var. Güzel, bakımlı hoş bir kadın, dolayısıyla Afrodit arketipi görülüyor. Tam bir siyasi ve toplumsal YENİ DİŞİL karışımı... Böylesi kadınları da şu an dünyada tüm aydınlık yönde kalabilen benzer kadınlar özellikle destekliyor. Çünkü herkes gibi benzer kadınlar da dünyada sesini çıkartan, örnek gösterilen ve gösterebilecekleri liderler arıyor. 

“Dansa Devam Sanna!” sesleri dünyanın farklı yerlerinden çıkıyor. Sanna’nın son dönemde özel yaşamından ortalığa dökülen videolarına gösterdiği tepki ise tipik bir yine Artemis davranışı. Samimiyet ve doğallıkla, ben bir kadınım, ben bir İNSANIM diyen, diyebilen kadın. Bu samimiyet bile CESARET istiyor. Bu da Sanna’da var. Olduğu için zaten o koltukla aslında dans edebiliyor. 

Şimdi biraz geçmişten benzer kadın profillerine doğru yola çıkalım. Çünkü o zaman Sanna için yaptığım bu kısa çözümleme, hem tekrar eden davranış örüntülerini anlatabilmek hem de diğer taraftan cinsiyetlerin evrimleşmesi alanını gözler önüne serebilmek adına yardımcı olabilecek.

Yaşadığımız bu topraklar aslında çağlar boyu kahraman kadınlara toprak olmuş... Efes Harabeleri’ni ziyaret ettiğinde gördüğün Tanrıça Nike bu gücün en önemli sembollerinden mesela.

Roma mitolojisinde Tanrıça Victoria diye geçer. Zafer Tanrıçası… İç savaşların ve toplumsal savaşların dirlikle, bilgelikle zaferlere kavuşturulmasını simgeler. Hatta öyle ki bugün spor markası Nike, Rolls Royce aracının kaput süslemesinin üzerinde bile onun sembolü vardır. Tarihte onunla kendini özdeşleştirmiş ve bugün arketipsel ad olarak kullandığımız Tanrıça Athena da aslında onun davranışsal ve toplumsal anlam olarak devamıdır. Zaferleri işbirliktelikle, paylaşımla, adaletle getirir. Ne çok günümüzde aradığımız yetkinlikler değil mi? Toplumları yukarı çeken aslında işte tarih boyu bu erdemler olmuştur. Şimdi de ihtiyacımız bu yüzden bunların uyanışıdır.. 

Neyse hadi gel yolculuğumuza devam edelim... Çatalhöyük’teki oturan kadın, Ana Tanrıça heykelini görmüşsündür. Doğurgan, yaratımı hayata geçiren, hürmete edilen kadın. M.Ö 8000 - 5000 yıllarındaki verilen kıymetle, iki yanında konumlandırılan, eril gücün simgesi aslanlarla korunan kadın. Bir tarihçi ve davranış bilimci olarak Senkretizmle olayları incelemeyi hep seviyorum. Buradaki kadının özellikle bir tahtta konmuş hali 'anayanlı' bir toplumun var oluşu ve belki de liderlikteki söz hakkını, yetkisini yansıtıyor.. Yüzyıllar sonra aynısını Roma’da Kibele ile görmek bu anlamda yine örüntünün devamı adına hiç şaşırtıcı değil...

Türk mitolojisini incelediğiniz zaman birbirinden güçlü ve erdemli 22 kadınla karşılaşırsınız. Her biri toplumda başka görevleri sembolize eder. Bugün Türk kadını ve bu topraklarda doğmuş, büyümüş pek çok kadında var olan bu kadınların erdemsel özelliklerinin senteziyle karşılaşırsınız bu mitolojide...

Kadınların adları değişir ama temsil ettikleri erdemler ve gösterdikleri davranışlar senkretizm kavramı ile aslında hep aynı arketipler bütünüdür. 

İlk çağ ve sonrasında devam eden tüm yüzyıllarda Meryem Ana gibi spiritüel kadın kahramanların yanında pek çok toplumsal iz bırakan benzer kadınlar giriyor tarih sayfalarına... O kadar çok ki. Çalışmalarımda inanın pek çoğunu yakından inceleme fırsatı buldum. Ama bazıları tabuları, inançları, ataerkil yapıları zorlamak konusunda diğerlerinden daha fazla cesur olduğu için ve o dönemin koşullarındaki etki ve tepkilerle karşılaştıkları için anlatıma değer buluyorum. Bu kadınlar belki fiziksel savaş meydanlarında savaşmıyor ancak ataerkil rüzgara karşı psikolojik savaşları ve mücadeleleri onları kahraman yapıyor...

Hildegard Von Bingen bence tam bir Ortaçağ kadın kahramanı mesela.

Kadınların varlığının dahi kabullenilmediği bu dönemde, din aracılığıyla felsefe yaparak hemcinslerine güç veren kadınlar… Siyasal gündem ve devamlılık üretmenin aracı olan manastırlar, aynı zamanda aristokrasinin ailenin evlenmeyen kızları üzerinden ekonomik ve politik gelişimleri için bir yatırım alanı olarak da değerlendirilir. Kadınların gönüllü veya zorla kiliseye gönderilmeleri sonucunda erkek rahibeler ve kadın rahibeler arasındaki eşitlik mücadelesinin de verildiği bir dönem söz konusudur. Kamusal alandaki hemen hemen her faaliyetten dışlanan kadınlar şehir okulları ve üniversiteden de dışlanırlar. Bu kadın düşmanı tutuma rağmen teoloji ve felsefe alanında fikirlerini yazıya döken hatta vaaz veren kadınlar bulunduğunu söylenebilir.

Öyle ya da böyle Hildegard çok güçlü bir sanatçıydı ve müzik dehası ile dünyada adından söz ettirebilen nadir kadınlardan biridir. Yasakçı bir dönemde rahibelere şarkılarını söyletmesi ve müzik alanındaki dehâsıyla kendinden söz ettiren Hildegard’ın eserleri ancak 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra yeniden keşfedilip hak ettiği değeri görür. 

Sezgiselliği ile pek çok eser ortaya koymakla birlikte o dönemin şifalı bitkileri tedaviler sağlayarak bir nevi şifasıdır da. Ama burada asıl söz konusu olan kahramanlık bana göre 12. yüzyılda toplumsal tüm inanış ve görgüye rağmen tabuları aşarak rahibelerin rahiplere olan hizmetini sorgulamasıdır. Öte yandan bir kadının seksten aldığı zevki ilk tanımlayan kadındır. Bahsettiğim toplumsal tabulara karşı çıkma cesareti işte yine karşımıza bu kadar net bir şekilde çıkar. 

Bingenli, Hildegard, kadınların kendilerine yönelik kısıtlamalara rağmen her zaman bilimsel ilerlemeyi teşvik etmeyi nasıl başaracaklarına dair net bir örnek olarak günümüze ulaşarak bilim ve sanat dünyasına ışık tutar. Ataerkil tabulara karşı çıkan tüm kadınlar gibi o da ilerleyen çağlarda feminist lakabını alacaktır. 

Yine tarihte tabulara karşı gelen bir diğer kadın Mary Wolsteincraft. Kendisinin kısmen benzer bir aile hikayesi var Sanna ile. Farklı zamanlar, çağlar olsa da… Ataerkil yapıların etkisi altında büyümüş bir çocukluk ve gençlik yılları…

Wollstonecraft’ın çağına meydan okuyan en önemli eseri olan Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi günümüze hâlâ ışık tutuyor. Mary Wollstonecraft bizler için yine sonradan feminist lakabını alacak, düşünür, yazar, filozof ve toplumsal dönüştürücü kadınlardan. Kahramanlardan diyelim yani yine… Bugünün eşitlikçi temellerini atan unutulmaz kadınlardan biri. Mary Wollstonecraft, kadınların hem toplum hem de erkekler tarafından ezildiklerini cesurca dile getirmesi ve tabuları yıkmak adına özellikle evlilik gibi bir kurumda kadınların esir olmuş şekilde hizmet etmelerinin karşısında olan bir savaşçı. Mücadelesinin merkezine ise kadınların eşitsizliğini, kadınların insan haklarını ve özellikle eşit eğitim hakkı talebini koyan bir lider. 

“Kadınlar erkekler gibi yapıp erkeklere benzerlerse, çok yazık olur; çünkü dünyanın büyüklüğü ve çeşitliliği göz önüne alındığında, iki cins bile yetersiz kalırken, yalnızca bir tanesi ile nasıl idare ederiz? Eğitim, benzerlikler yerine farklılıkları ortaya çıkarıp güçlendirmemeli midir?” der bir diğer kadın kahraman Virginia Woolf. Cinsiyet eşitliği ve kadının kadın gibi olmasıyla ilgili ne kadar önemlidir, 1900'lü yılların başında bu söylem. Özgür, kendi gibi kadın olmak. Dayatılan gibi değil… Hizmet eden, köle olan, sürekli kendinden veren, kendini sadece koşuşturma içinde kaybeden hiç değil.

Takip eden yıllarda "Altın Defter" eseri ile kadın kahramanlara cesaret veren, Nobel Edebiyat Ödüllü Dorris Lessing (1919-2013) çıkar karşımıza.

Kadınların iç dünyalarına seslenir. Korkuların içindeki yaşamlarına yönelik dikkat çeker. “Kadınlar korkaktır, çünkü uzun zamandır birer köle gibi yaşamaktadırlar. Sevdiği adamla birlikteyken düşüncelerini, duygularını ve deneyimlerini savunmaya hazır kadın sayısı hala çok azdır.' diyerek değişime çağırır. Sonra tarihin sayfalarında çokça bilinen Maya Angelou gibi kahramanlar alır sırayı.  Irkçılık, kimlik ve aile konularında da çalışmalar yapan sanatçı, oyun yazarı, şair, dansçı Angelou, ömrü boyunca sanatın ve sivil halk mücadelesinin içinde olmuştur. Martin Luther King Jr. ve Malcolm X ile birlikte çalışan Angelou’nun erdemsel varlığı ile tutumları çok kadına örnek olmuştur. 

Özetle; işte geçmişten bir özgürce dans eden ve toplumsal iradesini ortaya koyan bir kadın daha…

Bu satırlar, bu örnekler bu yazıya hatta kitaplara sığamayacak kadar çok elbette… 

Bugünün konusuna gelince bizim aynı şekilde bugün de dünyanın farklı yerlerinde kadınların ruhsal ve fiziksel anlamda eşitliği, özsaygı ve sevgisiyle yaşamlarına fırsat sağlamak için sesini yükselten kadınlara ve onları vizyonlarıyla destekleyen erkeklere ihtiyacımız var.

Sanna’ya dans etmeye devam et diyen kadınlara olduğu kadar erkeklere de ihtiyacımız var. Toplumun her yerinde, her alanında, her yaşta…

Dünyanın daha çok kendi gibi olup, yeteneğini ve yetkinliklerini kullanan kadınlara ve birbirine birlik bilinciyle destek olan insanlara ihtiyacı var. Bu modern çağın getirdiklerine uyumlu olurken, kadınsal bedenini, ruhunu, spiritüel gücünü, döngülerini ve yeteneklerini bilinçle ele alan kadınlara.. Bilgisiyle bilgeliğini birleştiren kadınlara…

Böyle bir dünya için her şeye rağmen umutlarım ve inancım var. 

Çünkü Yeni Dişil ve Yeni Eril’lere güveniyorum. Onlar yeni dönüşüm yolculuklarıyla potansiyellerini ilahi aydınlanma ve toplumsal iyilik hali için ortaya koyacaklar. 

Çok yakında…

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Gazeteci Fulya Öztürk'ün Azerbaycan Milletvekiline Ağladığı Anların Beden Dili Analizi Çok Konuşuldu
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!