Çünkü Her Şey Çocuklarım İçin! 10 Yıllık Bir Öğretmen Olarak Meslek Hayatımda Yaşadığım Zorluklar

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bir öğretmen, 10 yıldır çocuklarıyla birlikte gelişen ve değişen bir eğitimci, ihtiyaçlarına yetişmeye çalışan bir yaşam koçu olarak bugün sizlere yaşadığım zorlukları aktarmayı istiyorum. Umarım bir yerlerde sesim duyulur, tüm meslektaşlarımla yorumlarda buluşuruz.

Onedio editörünün notu: Görsel desteği dışında bu içeriğe hiçbir müdahalede bulunulmamıştır. Öğretmenler Günü'nüz kutlu olsun öğretmenim, ellerinizden öpüyoruz!

Bir öğretmen olarak yaşadığım en büyük zorluk tabii ki aldığım eleştiriler… Yıl boyunca neler yaptığımıza bakmadan insanların acımasızca iki aylık tatili öne sürmeleri gerçekten canımı en çok sıkan konu.

Herkesin gözünde 10 ay çalışıp 2 ay boyunca yatılan, ders bitince mesaisi de bitti zannedilen, çok fazla efor sarf edilmeyen bir meslek olarak görülen öğretmenlik o kadar da kolay değil aslında. Okulların bitmesiyle birlikte tatilimiz başlamadığı gibi, kalan sürede de yan gelip yatmıyoruz. Mesleki çalışmalar ve yönetmelik gereği yapılan toplantıların dışında çocuklarımıza yeni şeyleri öğretmek aşkına çalışmaya devam ediyoruz. Mesleğimizi kötüye kullananlar var mıdır, bilmiyorum ama ben çocuklarımın gözlerinde gördüğüm o ışıkla işime dört elle sarılıyorum. Benim gibi de pek çok meslektaşım olduğunu biliyorum.

Öğrenciler, veliler ve yöneticiler arasında bir denge kurmaya çalışırken zaman zaman kayboluyorum ve sırf çocuklarımın hatırına sorunların kaynağı olarak gösterilmeye katlanıyorum.

Öğrencilerin okulda yaşadıkları problemlerin neredeyse hepsinde hem veliler hem de yöneticiler öğretmenleri suçluyorlar. “O da şöyle yapsaymış, böyle deseymiş, onu da biz mi yapacağız?” Ama kimse bu çocuklara evde nasıl davranıldığını sormuyor, okulda nasıl yönetilmeleri gerektiğini anlatmıyor, haklarını hatırlatmıyor. Günah keçisi olarak seçilen öğretmenler öğrencilerini korumak adına sık sık veliler ve yöneticilerle karşı karşıya geliyor. Şahsen çocuklarımı çok seven bir öğretmen olarak tüm dünyayı karşıma alabilirim.

Tüm diğer memurların aksine eve iş götürüyoruz. Ne demek istediğimi meslektaşlarım çok iyi anlayacaktır ama ben duygularımı size ifade etmeye çalışayım…

Öğretmen olmayanları düşünerek, empati kurmaları adına yazıyorum. Bir öğretmen olarak sabahtan akşama kadar ayakta ders anlattıktan, sesim kesilene kadar çocuklarıma bir şeyler vermeye çalıştıktan sonra eve gidip yemek yapıyorum, yemeğimi yiyip bulaşıklarımı topladıktan sonra maalesef ayaklarımı uzatıp dizi izleyemiyorum ya da kafama göre kitap okuyamıyorum. Ertesi günün, ertesi haftanın, hatta ertesi ayın planlarına bakmak, çocuklarım için yeni şeyler keşfetmek, dünyadaki gelişmeleri takip etmek ve kendimi sürekli sınıfta sorulacak şeylere hazırlamam gerekiyor. Yanlış anlamayın, bundan hiç ama hiç şikayet etmiyorum, çok da memnunum gelişmekten ama öğretmenlerin herkesin gözünde böyle bir imajı olmasından çok rahatsızım.

Pek çok çalışanın aksine, tıpkı sahne sanatçıları gibi “Show must go on” diyerek işime devam etmek zorundayım.

Bilgisayarıma kapanıp tüm gün sessizce oturamam, hiç iş yapmadan günü bitirmeye çalışamam, kulaklığı takıp kendimi hayattan soyutlayamam. Çaresizce gülümsemeye, çocuklarıma karşı pozitif olmaya, onları motive etmeye devam etmeliyim. Düşme, kendimi bırakma, depresyona girme, biraz hava alma şansım yok.

Kimseyi yargılamadan, herkese eşit davranmayı kendime düstur edindim ve tüm velilere de böyle yaklaşmaya çalışıyorum ama…

Her veli kendi çocuğunun çok iyi olduğunu, oğluşunun böyle bir şey yapmayacağını, prensesinin asla sınıfta öyle davranmayacağını iddia etse de ben çocuklarımı ayırmıyorum. Hiçbirini herhangi bir şeyle suçlamadan yalnızca bilgi vermeme rağmen velileri yumuşatmaya çalışıyorum. Bunu sadece çocuklarımı çok sevdiğim için yapıyorum. Hepsi benim gözümde aynı… Her ne kadar veliler tam tersini düşünse de…

Yalnızca öğretmekle kalsa belki herkes öğretmenlik yapabilirdi ama parçalanmış ailelerin çocukları, ruhsal durumları sallantıda olanlar, daha önceki öğretmenlerini sevmeyenlerle uzun süre birlikte olmak ve onlara o ışığı yerleştirmek hiç kolay değil.

Duyduğum hikayelerle kahrolurken bir yandan da onlara destek olmak, sorunlarına çözüm aramak ve her birini hayata yeniden kazandırmak zorundayım. Gece yastığa kafamı koyduğumda aklımda en ufak bir kötü ihtimal bile kalmamalı, huzurlu olduklarını bilmeliyim. Bir hayata dokunduğumu, silinmeyecek izler bıraktığımı kendime her zaman hatırlatarak yoluma devam etmeliyim.

İnsan yetiştirmek, ailelerin “Eti senin, kemiği benim, gerekirse kır bacaklarını” dedikleri çocuklara hayatın aslında öyle olmadığını anlatmak, empati kazandırmak…

Bunları belki de ancak meslektaşlarım anlayacaktır ama çok zor arkadaşlar… İnsanlarla, o insanların aileleriyle, yöneticilerle muhattapsınız ve tek derdiniz çocuklar olması gerekirken hepsiyle birden uğraşmak zorunda kalıyorsunuz. Bir insanı yetiştirmek, geleceğe hazırlamak, temelini oluşturmak yeterince zor zaten…

Sabır, sabır, sabır…

Her çocuk bir değil, bazılarının anlayabilmesi için birden fazla örnek vermek ya da hayata dair anlarla gözünde canlandırmak gerekebiliyor. Sabrederek, yılmadan, her birine tek tek öğretmek benim amacım. Birinin bile aklında soru işareti kalmamalı. Öğrenmeyi istemeyen, okulu sevmeyen çocuklarım için, en fazla da onlar için bir şeyler yapmalıyım. İlham kaynağı olmalı ya da bir yerlerden onlar için ilham olabilecek insanları keşfetmeliyim.

Ve en zor olanı en sona bıraktım: Tüm zorlukları ve imkansızlıklarıyla köy okullarındaki çocuklara bir gelecek hazırlamaya çalışmak…

Tuvalet yok, okulun dışında bir kulübeye çocukları götürmek zorundayım; kalorifer yok, kışın -20’leri aşan soğuklarda erkenden okula gidip sobayı yakmak zorundayım; kız çocuklarına saygı yok, onları okula göndermelerini sağlamak zorundayım; imkanları olmayanlar için kampanyalar düzenlemek, insanlara ulaşmak, bir şeyler yapmak zorundayım. Tuvaleti bile olmayan minicik bir binaya kütüphane kurmak, çocuklara okuma sevgisi aşılamak zorundayım. Çünkü ben sadece öğretmekle kalmıyorum, onlara bir gelecek hazırlıyorum. Tüm sevdiklerimden, ailemden, arkadaşlarımdan yüzlerce kilometre uzakta kalmayı göze alarak sadece çocuklarımın gözlerindeki ışık için çalışıyorum. Doğu’da yaşayanlar da çocuk, onlar da geleceğimiz… Zorunlu hizmetimi bir gün bile şikayet etmeden yapmama rağmen yaşadığım zorluklara inanamazsınız.

Öğretmenler Günümüz kutlu olsun sevgili meslektaşlarım… Her şeye rağmen gelişmeye, çocuklarımızla birlikte değişmeye ve gözlerindeki o ışıkla öğretmeye devam ettiğimiz uzun yıllarımız olsun!

Atanamayanlar, muhalif öretmenler ve emekli tüm meslektaşlarıma da selam olsun! Büyük Önder, Başöğretmen, yolumuzun ışığı Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı, özlem ve hasretle anıyoruz.

Popüler İçerikler

Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Kılıçlı Yemin Etmişlerdi: Kara Harp Okulu Dönem Birincisi Ebru Eroğlu İhraç Talebiyle Disipline Sevk Edildi
TikTok Fenomenleri Çağla ve Cansu Arasında ‘Erkek’ Kavgası Çıktı: Cansu, Çağla’yı Silahla Vurdu
YORUMLAR
23.11.2018

Biraz sonra öğretmen düşmanları yorum yazmaya başlar, yattığımız yerden para(!) kazandığımıza, tatilimize(!) , kendi öğretmenleri ile ilgili kötü anılara filan değinirler. Madem o kadar rahat meslek bu öğretmenlik durmayın hemen öğretmen olun.

İyi hoş da bugün 23 Kasım

23.11.2018

işini gerçekten yapan insana cidden zor tek bir dersin bile ayrıntılarıyla planlanması lazım 4 yaşındaki öğrenciden 30 yaşındaki öğrenciye kadar hepsine öğretebilmeyi bilmek gerekiyor ve daha bir sürü şey

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ