Tek çare demokrasi ve demokrasi için mücadele etmek.
Hrant Dink öldürüldüğünde, duyarlı insanların “Hepimiz Hrant’ız” diye sokaklara dökülmesi ümidimizi yeşertmişti yeniden. Evet hayat durmuyor, akıyor, devam etmek zorunda... Ama adalet yerini bulmazsa, hayat ne kadar anlamlı devam edebilir? Yaşamak gittikçe ağırlaşmaz mı? Ezcümle, adalet ve demokrasi olmazsa olmazıdır insanlığın.
Hrank Dink’in ardından, eşinin ve çocuklarının vakur duruşu karşısında ezilmiştim. Tıpkı Tahir Elçi cinayetinde olduğu gibi... Hangi birini sayayım. Say say bitmiyor. Her defasında aynı cümleye maruz kalıyoruz: “Merak etmeyin. Bu menfur saldırının failleri bulunacak ve adalete teslim edilecek.” Sivil ya da üniformalı her can kaybında, her şehit haberinde, batıda ya da doğuda evlere düşen her ateşte, hep aynı cümle: “Merak etmeyin. Bu menfur saldırının...” Yıllarca, defalarca... İstirham ediyorum, bulun o zaman.
Bu, sadece bugünün felaketi ve acısı olarak kalabilecek bir şey değil. İnsanların ait hissettikleri kimliklerin müdafaası yolunda yüklendikleri ya da verilen görevler, onları da kendi vicdanlarında ömür boyu taşınacak bir yüke mahkûm eder illa ki. Bu yük ağırdır çok; kim bilir kaç kuşak sonra hafifler.
Vicdan ve akıl ile hareket edip, demokrasi için, çözüm için diyalog kurmaktan başka çaremiz yok. Dünyada daha iyi bir formül bulunamadı henüz. “Kimlik için öldürmek” bir değermiş gibi sunulmaktan vazgeçildiğinde, hepimizin mahcubiyeti azalacak, eminim. Şiddet dili ile değil diyalogla, bireysel inanç ve fikirlerden sıyrılıp herkesin hayrına, ortak hareket etmekten geçiyor insan olmanın yolu...
Bir yol var: Yaşamak ve yaşatmak...
Sezen Aksu'nun yazısı Cumhuriyet gazetesinden Selen Ongun'un köşesinde yayımlandı