‘Öfke askeri darbeyle başladı’
Toros Üniversitesi’nde görüştüğümüz Prof. Dr. Ahmet Özer’e göre ise, öfkenin temeli 1980 askeri darbesine dayanıyor. Darbe sonrası Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan işkencelere dikkat çeken Özer, 'Bu gençler 1980 darbesi ve sonrasında doğan kuşaklardır” diyor. Prof. Özer’in 'öfkeli Kürt gençleri' ile ilgili tanımlaması ise şöyle;
“Türkiye’de 30 yıldır yaşanmış çatışma ortamında doğup, ömrünün önemli bir kısmını çatışma ortamlarının mağduru ya da bir tarafı olarak geçirenlerdir. Karakollara, hapishanelere düşen, bir yakını içeri girip çıkan veya dağa çıkan, dağda hayatını kaybeden, bu süre içinde demokratik bir ortam görmeyen, olağanüstü hal, sıkıyönetim yasaları içerisinde büyüyenlerdir.”
90’ların öfkesi var
Mersin’de 2010’da Kürtlerin yoğun yaşadığı mahallerde “taş atan çocuklar”la ilgili saha araştırması yapan Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Nurdan Akıner, “terör ve siyasal baskılar” nedeniyle göç eden ailelerin geldiği yerlere geçmişini de taşıdığını hatırlatıyor. “Hiç kimsenin geçmişi, yaşadığı coğrafyayı değiştirmekle buharlaşmıyor” diyen Akıner, araştırma yaptığı mahallelerde kendisini en çok etkileyenin, çocukların hangi yaşta olursa olsun propagandanın da etkisiyle aşırı derecede politize olmaları olduğunu belirtiyor:
“Derinlemesine mülakatlarda bazı çocukların gözlerinde 90’lı yıllarda yaşananlara duyulan öfkeyi gördüm.”
Öfke neye karşı?
Prof. Dr. Özer’e göre, duyulan öfke “hakların gaspedilmesi”ne, “dilin yasaklanması”na, “yakınlarının haksız yere öldürülmesi”ne, “eşit yurttaş olarak görülmemeleri”ne “fırsat eşitsizliği”ne karşı.
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’nden araştırma görevlisi Sedat Yağcıoğlu’na göre ise, yok sayılmaya, dışlanmaya, ayrımcılığa ve şiddete maruz kalmaya. 2010 yılında Diyarbakır’da “taş atan çocuklar”la ilgili araştırma yapan Yağçıoğlu, gençlerin öfkesinin iki temel kaynağı olduğunu belirtiyor. Bunu da gençlerin, yıllarca yakınlarının anlatılarıyla öğrendiklerinden oluşan, devlet şiddeti öykülerinden oluşan toplumsal bellek ve günlük yaşamda karşılaşılan ayrımcılık olarak tanımlıyor.
HDP’nin İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan’la görüşmeler yürüten heyetin içerisinde de yer alan Sırrı Süreyya Önder’e göre öfke devletin şiddetine karşı. Süreci anlatırken en çok zorlandıkları kesimin Kürt gençleri olduğunu dile getiren Önder, “Devlet eski ezberine dönük hiçbir alışkanlığını terk etme niyetinde olmayınca, gençler de henüz bu sürece iman etme noktasında değiller” diyor.
Devlete güven sorunu
HDP’li vekil Önder, gençlerin yaşadıklarından dolayı devlete ve hükümete güvenmediğini belirtiyor. Sırrı Süreyya Önder, bunun çok kolay değişmeyeceğini devletin yarattığı bu algıyı tamir etmeye çalışması durumunda ise, gençlerin bunu çabuk anlayacağı görüşünde:
“Sorumluluk gençliğe değil bize düşüyor. Devlet yaklaşımlarını tümden terkedip mahkum etmeli.'
Prof. Dr. Ahmet Özer ise, devletin Doğu’da kırsal alanları güvenli hale getirme düşüncesiyle Batı’daki kentlerin varoşlarını fitili ateşlenmemiş bombalar haline getirdiğini belirtiyor. “Bu bombaların ne zaman nasıl patlayacağı belli olmaz” diyen Özer’e göre, Kürt sorunu çözülse bile varoşlardaki sorun devam edecektir. Her iki sorunun birlikte çözülmesi gerektiğini öneren Prof. Dr. Özer, “Varoşlar Kürtlerle dolu, baba topraklarını terk edip gelmişler, burada da umduklarını bulamamışlar. Melodramik bir kopuşun girdabında sürüklenmektedirler. Gençler de zaten bu mantaliteden dolayı da öfkelidir” diyor.
Ne yapılmalı?
Gençlerin öfkesinin dinmesi için ne yapılması gerekiyor?
Ahmet Özer, hem merkezi hükümete hem de Kürt siyasetine görevler düştüğünü hatırlatıyor. O’na göre, Kürt siyaseti, kazandığı illerde büyük kültür merkezleri inşa etmeli, tiyatro, sinema, muhasebe, bilgisayar, resim vb… kurslar açmalı:
“Binlerce insan okul okumamış ama birçok yeteneğe sahip. Bu yeteneklerini bir yerde de icra etmedikleri için bu öfkeye dönüşmüş. Önemli olan bu gençleri iş güç sahibi yapmaktır yoksa psikoloğa göndermek değildir. Bunlar hasta değil, öfkeli insanlar.”
HDP İstanbul Milletvekili Önder, devletin meseleye güvenlik sorunu olarak yaklaşmayı bırakması gerektiğini hatırlatıyor. HDP’li vekil, “Devlet, şiddete, yok etmeye ve tecrit etmeye dönük politikalarından süratle nedamet getirmeli, özür dilemeli. Şiddet içerin tüm yöntemlerinden kendini geri çekmeli” ifadelerini kullanıyor.
Toros Üniversitesi Rektör Yardımcısı Özer ise, devletin bu gençlere ayrıcalık tanıması gerektiğini savunuyor. Eğitimde fırsat eşitliği için kalkınmada da fırsat eşitliğinin olması gerektiğini dile getiren Özer, şunları söylüyor:
“Devlet, bir yıl boyunca Batı’ya bir çivi çakmayıp, imkanları Doğu’ya seferber etmeli, orada şok tedbirlerle bir hızlı kalkınma süreci başlatmalı. Ayrıca Anadilde eğitim önemlidir. Özgürce anadilde eğitim yapma önü açılmalı. Devletin burada niyeti ve samimiyeti son derece önemlidir. Bu gençlere copla gazla değil, sorunları çözerek gitmek gerekiyor.”
Al Jazeera Turk