Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan , Yılmaz Özdil ’in Hürriyet’ten çıkarılmasıyla ilgili olarak, “İşadamı patronlar, Türk medyasının başındaki en büyük beladır. Bunlar çıkarcıdır, iş ve para peşinde koşar, yalakalık yapar, hükümet “Höt” deyince korkarlar. Sözcü'nün başarısı işte buradadır çünkü patron Burak Akbay sadece ve sadece gazetecidir. Başka işi yoktur ve dolayısıyla iktidar şantajına açık değildir. Neyse, Yılmaz’a -istifasından vazgeçmeyeceğini varsayarak- ilk mesajı ben şimdi göndermiş olayım: “Bizde baskı yok, sansür yok. Sözcü'ye hoş geldin” dedi.
Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan, eski gazetesi Hürriyet’ten kovulan Yılmaz Özdil’i Sözcü’ye davet etti.
Emin Çölaşan’ın Sözcü gazetesinin bugünkü (16 Ağustos 2014) nüshasında yayımlanan yazısının “Hürriyet nereye koşuyor!” arabaşlıklı ilgili kısmı şöyle:
Sevgili okuyucularım, geçmişte “Türk basınının amiral gemisi” olarak bilinen bir gazete vardı. Ne zaman ki Tayyip iktidar oldu, bırakın amiral gemiliğini bir yana, AKP’nin refakat sandalına dönüştü.
Gazetenin başındaki Enis Berberoğlu geçtiğimiz günlerde istifa etmek (!) zorunda bırakıldı.
Dün Yılmaz Özdil’in yazısını sansür etmişler, Yılmaz da istifa etmek zorunda kaldı. Bu saatten sonra kararını geri alıp orada
yeniden yazmaya başlar mı, doğrusu bilemem.
Geçmişte Hürriyet’in patronu olan Erol Simavi sadece gazeteci idi ve dolayısıyla iktidarların kucağında değildi. Her şey büyük işadamı Aydın Doğan’ın gazeteyi satın almasıyla başladı ve devam etti.
Ben Hürriyet’te bu olayları bire bir yaşamış bir gazeteciyim. Türk basınında siyasi baskıyla ilk kovulan ben oldum ve bundan hep gurur duydum.
Tam yedi yıl önceydi, korku dağları bürümüştü. Sürekli baskı yaparlardı:
“Aman hükümete bindirme, bizim özelleştirme işimiz var. Star televizyonunu almak üzereyiz, işimiz aksamasın!..”
“Sayın başbakan şu yazına çok alınmış, dikkatli ol!..”
“Patron bu yazına çok bozuldu, onu zor durumda bırakıyorsun!..”
“Eleştireceksen haftada bir eleştir kardeşim, yumuşak yaz!..”
Yazılarımı makasladılar, sansür ettiler ama beni istifa ettiremediler. Kaleyi onlara teslim etmedim. Böyle rezil, utanç verici, yüz kızartıcı baskılar yaşadım ve Temmuz 2007 seçimlerini de Tayyip kazanınca iş olacağına vardı…
Son çare olarak kovmak zorunda kaldılar!
Ama süreç benden sonra da durmadı.
Uğur Dündar, Oktay Ekşi, Cüneyt Ülsever, Bekir Coşkun, Rahmi Turan, Özdemir İnce ve daha niceleri aynı baskılarla kovuldular veya ayrılmak zorunda bırakıldılar. Tufan Türenç kovulmadı ama yazılarına son verildi.
Gazete, Tayyip kızmasın diye temizleniyordu!
Koskoca Hürriyet gazetesi patron ve onun yalakası durumundaki yönetim kademesi tarafından işte bu durumlara düşürüldü.
Patron büyük işadamı ve iktidardan büyük çıkarları var. Batırılmaktan korkuyor… Çünkü Tayyip, Hürriyet’e ve patronuna sürekli bozuk atıyor.
Yılmaz Özdil olayı bunun en son örneği. Böyle bir gazetenin saygınlığı olur mu?
İşin ilginç yanı, Hürriyet’te ben kovulmadan birkaç gün önce Yılmaz için anonslar başlamıştı:
“Büyük yazar büyük gazetede.”
Oysa Yılmaz onları ve iktidarı yazılarıyla çok acıttı ve beklenen son onun da başına geldi. Hep rahatsız ve tedirgindi. Son cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde bile izne ayrılmak zorunda kalmıştı.
İşadamı patronlar, Türk medyasının başındaki en büyük beladır. Bunlar çıkarcıdır, iş ve para peşinde koşar, yalakalık yapar, hükümet “Höt” deyince korkarlar.
SÖZCÜ’nün başarısı işte buradadır çünkü patron Burak Akbay sadece ve sadece gazetecidir. Başka işi yoktur ve dolayısıyla iktidar şantajına açık değildir.
Neyse, Yılmaz’a -istifasından vazgeçmeyeceğini varsayarak- ilk mesajı ben şimdi göndermiş olayım:
“Bizde baskı yok, sansür yok. SÖZCÜ’ye hoş geldin.”
- T24