Sizler de takdir edersiniz ki, bazı şeyler tamamen “sınıfsal” olabiliyor. Lisede ya da ortaokulda çoğumuzun sadece bakmakla yetindiği, sahip olmanın hayalini kurduğu şeyler vardı. Peki, neydi o gözlerimizi parlatan ama elimize geçmeyen şeyler? Gelin beraber hatırlayalım…
Bunlar sınıfsal değildi. Aç öğrencisine simit dahi yedirmeyen sağ duyusuz hocalar, ortalıkta boş gezen sınıf anaları, kodaman velilerin azgın çocukları vardı. Onlar belirli bir sınıfa aitti. Ama hangi sınıfa ait olduklarını söylemesem iyi olur... Eşyalar değil karakterler sınıfsaldır.
Rahmetli babam 1984de Pol-der'li olduğu için polislikten ihraç edilmişti. Sınıfın yarısı polis çocuğuydu ve öğretmenimizde sağcı bir polisin eşiydi, sınıf mevcudunun -1 kadar kalem sınıfa dağıtmıştı ve bilin bakalım kalem vermediği tek öğrenci kimdi? Ertesi gün gerçektende kalemim olmadığı için ödevimi yapamamıştım ve öyle bir dayak yemiştim ki ağzım gözüm kan içinde kalmıştı. Müdür öğretmene " umarım senin çocuğunda senin gibi bir öğretmenin eline düşer" diyerek beddua etmişti. O gün alamadığım kalem ve ertesi gün yediğim dayak sınıfsaldı. Umarım o beddua tutmuştur Kıymet Keskin.
Bunlar sınıfsaldı. Hem de dıbıne kadar. 20 mesela hıc genc odası takımım olmamıstı. Eger ogretmenın sart kostugu marka bır okul gerecını alıyorsa annem o ay patates yemegı ve corba ıle ıdare etmek zorundaydık. Okul kantınındekı sucuklu tostun kokusunu ceke ceke yanıma konulan yaglı domateslı ekmegı yerdım. Ama o zamanlar sahıp olamadıklarımızın hepsını aıleme verdım. Hıc torpılım olmadıgı ıcın hep hakkım yense de ıt gıbı calısıp aılemı bır nebze de olsa rahat ettırebıldım. Artık sıra kendı hayatımda.