1996 yapımı STAR TV'ye televizyon filmi olarak çekilen Ay Işığında Saklıdır'ı hatıralayan var mı?Şule sürekli Sibel'in geçmişte ne kadar çok sevgilisi olduğundan bahseder. Babasını Orhan Günşiray canlandırdığı ve dubleks evde oturduğu için Sibel'in zengin kızı olduğunu anlıyoruz. Sibel'in fino tarzı çektirdiği aşırı havalı fönü de 90'ların zengin kadınlığını güzel örnekliyor.Şule'yi oynayan Aydan Şener bir reklam ajansında yönetici gibi bir şeydir ama ne olduğu da belli değildir. Sibel de ajansta yönetici gibi bir şeydir ama onun da ne olduğu belli değildir. Bu iki kadının sürekli döpiyes giymesinden üst düzey birileri olduğunu çıkarıyoruz.Uygar reklam metin yazarıdır ve reklam filmi senaryosu yazmıp gelmiştir. İlk kez Şule ile karşılaşması da bu toplantıya denk düşer. Uygar asi görünümlü, postişli saçlı ve fuck the system bir erkektir. Toplantıda ortalığı siker atar, anti-kapitalist mavralar atıp reklam yazarı olduğu için kompleksli puştun tekidir ama olsundur, Uygar seksidir. 90'larda seksi erkek olarak Küçük Emrah'ın çıplak ficuduna giydiği deri ceketli fotoğrafı vardır sadece. Uygar böyle kıtlığın olduğu bir ortamda gönüllere meşk etmiştir.Uygar reklam metin yazarı olduğu için kendisine özel odasında (ulan sanki her reklamcının özel ofisi varmış gibi) ayaklarını masaya dikip basket topu döndürür çünkü Uygar Amerikanvari bir reklam yazarıdır. O süreçte araba reklamı yazsa da basket topu döndürür çünkü Uygar ancak basket topu döndürerek yaratıcı fikirler ortaya çıkarabilir.Şule'nin annesi erkek arkadaşı zengin, şirket sahibi Kerem ile bir an önce evlenmesini istemektedir ancak Şule tam tersine Kerem'den sıkıldığını ve ayrılmak istediğini söyler. Kız anası olarak anası da delirir tabi, Kerem'den daha yağlı kapı bulamayacaktır ama Şule kafasında Kerem'i bitirmiştir. Uygar'ı gördükten sonra ayrılma konusuna girmesi de Şule'nin ne ayran gönüllü bir kadın olduğunu göstermektedir.Şule profesyonel iş hayatında başarılıdır, çok da zengin şirket sahibi Kerem adlı bir sevgilisi vardır. Ay o kadar sıkıcı bir çifttir ki bunlar izlerken Kerem ya da Şule ölsün diye dua edersiniz. Şule sürekli döpiyes giydiği için kendisi de ruhen bir döpiyes olmuştur. Reklam toplantısında Uygar'ın asi rakçı hallerinden etkilenmiştir çünkü Kerem kıtipyozun tekidir.Uygar'ın daş ötesi sarışın bir kız arkadaşı vardır ama arkadaştır sadece, piç herifin friendzoned yaptığı kızın güzelliği görünce zaten ne kadar şerefsiz olduğunu anlarsınız. Bu kızı da alıp balıkçı teknesindeki yaşlı başlı garibanlarla rakı balık muhabbetine gider. Felsefi birtakım sözler konuşurlar ama anlamazsınız çünkü Uygar siz fanilerin anlayabileceği bir felsefeye sahip değildir.Şule kafasına koyduğu gibi Uygar'ı gördüğünün akşamı kaç yıllık sevgilisi zengin Kerem'den ayrılmak için buluşur. Pembe korkunç döpiyesini çıkarmaya bile tenezzül etmeden bir an önce Kerem'den ayrılmalıdır çünkü aklı rakçı Uygar'a takılmıştır (belli etmez bunu ama izleyici anlar, İZLEYİCİ APTAL DEĞİL ŞULE!!) Kerem üzülür, delirir, evlenme teklifi eder ama nafile Şule işi bitirir ama Kerem için hiçbir şey bitmiş gibi görünmez.Uygar Şule'ye 'sana iş göstericem, bizim ajanstakiler bi boktan anlamıyo bu işi bi tek sana anlatıcam' diye yanlar ama amaç hislerinden bahsetmektir. Bu sebeple Şule'nin evine gelir ve ilan-ı aşk eder ancak Şule iplemez, zor kadını oynar halbuki içi gider Uygar'a. Gerçek bir profesyonel gibi Uygar'ı tersler ama Uygar vazgeçmeyecektir.Şule tabi ki her izleyicinin tahmin ettiği gibi Uygar'a daha fazla karşı koyamaz ve halvet olurlar. Dün Uygar'a profesyonellikten bahseden Şule seks sabahı adeta bir aşk piremsesine dönüşmüştür. Buradan da Uygar'ın kadınları nasıl kendine bağladığını anlarız.90'ların seksapellik anlayışını gözler önüne seren o önemli sahne gelir. Uygar beyaz slip donu görünsün de seksiliğine seksilik katılsın diye kot pantolonun fermuarını çekmeden takılır evde. Şule her zamanki gibi sıkıcılıkta zirvedir ve yine döpiyes giymiştir.Şıllık Sibel sanki çok tarzıymış gibi bir gece Uygar'ın hep takıldığı rock bara gider ve Uygar'ın aşırı alkollü olmasından faydalanıp Uygar'la sekis yapar.Uygar sabah kalktığında yatağında cıscıbıl yatan Sibel'i görünce çok üzülür ve çok üzüldüğünü belli etmek için postişlerini salar. Tam bu sırada Şule sanki hepimiz 90'larda Fransız gibi kese kağıdına baget ekmek koyup geziyormuşuz gibi eve girer ve şok olup kaçar. Uygar arkasından baksırıyla koşsa da yakalayamaz çünkü beyaz slip donu yoktur. Uygar süper gücünü beyaz slip donundan almaktadır.Şule'nin depiği koyduğu zengin ve şirket sahibi eski sevgilisi Kerem mafyöz bir tipe bürünüp bir anda adamlarına Uygar'ı kaçırıp dövmelerini emreder. Adamlar Uygar'ın ağzını kırdıktan sonra tren taylarına bırakırlar ve mükemmel bir kurguyla Uygar'ın düşüşünü görürüz. Uygar'ın kafası kopacak diye beklerken hat-trick yapıp son anda kendine getirirler.Şule telefonlarına filan çıkmayınca haliyle Uygar da pişmanlığını göstermek için evde kendi kendine salak hareketlere girer. Tarihin ilk pilates topu olan pembe topu yumruklar, yatakta anlamsızca dömbelir çünkü Şule'yi sevmektedir.Münir Özkul'un oynadığı Münir Baba karakteri sahilde yaşayan (gerçekten sahilde plaj şemsiyesinin altında masada oturarak yaşamaktadır), Uygar'ın akıl hocası karakteridir. Filmde arada Münir Baba'dan bahsedilir ama çok da açıklama yapılmaz. Uygar kaşına yapıştırdığı bir bant sayesinde 'artık iyileştim' imajı vererek bir süre sahilde Münir Baba'nın yanında takılıp koyu sohbetler eder. Felsefik konuşmalarına burada da devam eden Uygar maalesef Münir Baba'nın kafasını sikmektedir.Kerem bir şekilde Şule'yi evlenmeye ikna eder ve Sibel ile Şule nikah için kıyafet alışverişine giderler. Sibel kıyafetini Şule'ye gösterirken kalçasındaki ben görünsün diye eteğini tokayla belinden tutturur çünkü o ben görülmelidir. Şule Uygar'ı sarışın bir kadınla yatak bastığı sabah kadının yüzünü değil sadece kalçasındaki kocaman beni görmüştür. Sırf Şule Sibel'in ne şerefsiz bir arkadaş olduğunu anlasın diye prodüksiyon dönünce eteği kolay açılan bir elbise bulmak yerine tokayla o eteği tutturur ve Şule tüm gerçeklerin farkına vararak Sibel ile olan arkadaşlığını bitirir.Uygar uçurum kenarı bir tepede Amerikan canavarı cipinin tepesinde melül melül düşüncelere dalmıştır. İşte tam bu noktada film kopar çünkü Uygar artık Şule'yi istememektedir çünkü nedeni de yoktur. Şule 'ben unuttum her şeyi gel birleşelim' der ama Uygar 'unutmak ölmektir' gibi yine sikimsonik bi felsefe parçalayıp arabaya atlar...Şule tam her şeyden ümidi kesip dönüp giderken Uygar mükemmel bir sahne ile gaza basar ve uçurumdan aşağı gazı kökleyerek intihar eder.Son sahnede Şule ve Münir Baba oturup 'unutmak ölümmüş gerçekten' gibi saçma sapan bir şeyler söyler ve çat diye film biter. İzleyici de 'aq bu nası bitiş' diye filmin saçmalığı karşısında dona kalır. Filmi televizyonda döndüğü dönem izleyen çocuk ve ergen kızlar olarak bizlere Toprak Sergen aşkı kalır...
İçeriği görür görmez kulağımda Şebnem Ferah ın sesi.. Ne şarkıydı ama..
Uygar ve pilates topu çok iyiydiniz 😅