Don Kişot, kitabın tam adıyla “La Mancha’lı Yaratıcı Asilzade Don Kişot” 400 yıldır edebiyattan görsel sanatlara, politikadan gündelik hayata ilham vermeyi sürdürüyor. Don Kişot büyük hayallerin, vazgeçmemenin, dünyaya meydan okumanın simgesi. Zamanın dört yüzyıllık sınavından geçmiş büyük bir klasik. Jale Parla, “Cervantes, Shakespeare’le birlikte belki de ilk kez ‘modern’ okuru düşlemiştir. Ve düşlediği bu okur, neredeyse düşlediği ‘yaratıcı’ şövalye Don Quijote kadar, romanın içindedir” der bu büyük, öncü başyapıt için.
Don Kişot, şövalye kitaplarıyla kafayı bozmuş, delilikle, dahilik arasındaki –bazen çok yakın olan – o sınırda dolanan 400 yıllık bir kahraman. Hangi edebiyat kahramanı zamana bunca direnebilir? Bunca kitaba, romana, resme, heykele esin kaynağı olur? Gündelik hayatın en çok kullanılan sembollerinden biri olabilir? Hatta, adı bir sıfata, bir kavrama dönüşür.
Don Kişot, dört yüz yıldır -tam da Picasso’nun o harika çiziminde olduğu gibi- atı Rocinante üzerinde ince, uzun, sarsak görünüşüyle büyücüler tarafından yel değirmenlerine çevrilen (!) devlere meydan okuyor. Cesur, gözü kara, gerçeklik duygusu karışık, şaşkın… Sadece yel değirmenleri hayal olsa ne gam, “en güzel” olduğunu onaylatmak üzere tehlikeli maceralara girdiği Dulcinea da hayal. Silahtarı Sancho Panza, bazen kurnaz, bazen efendisi gibi gelgit aklıyla, bazen saflığıyla efendisinin arkasında...
Adına yeni serüvenler uydurulmasın, “sahtekârca diriltilip hakkında bitmez tükenmez kahramanlık hikâyeleri yazılmasın” diye Don Kişot’un ölümü noter aracılığıyla resmi olarak kayıtlara geçiriliyor. Kitabın kurgusal yazarı Seyyid Hamid “Ey benim iyi mi, kötü mü yontulmuş olduğunu bilmediğim tüy kalemim, seni bu telin ucunda bu askıya asacağım, burada kalacaksın, kibirli ve düzenbaz tarihçiler seni kirletmek için bu askıdan indirmedikçe, çağlar boyunca yaşayacaksın” diyor. Ne müthiş bir öngörü. Şimdilik, 400 yıl!