Cenk Yüksel Yazio: Ah Şu Oktav Kavramı

Öncelikle herkese merhabalar.

Bundan böyle sizlerle, her hafta en az bir kez, köşem ‘’Deli Güllabicisi’’nde buluşacak, gündeme dair ya da o an gözlemlediğim şeyleri güllabici edasıyla buradan gayet nev-i şahsıma münhasır paylaşma gayretinde bulunacağım.  Haftada en az bir kez diyorum çünkü canım isterse belki haftada beş de yazarım. Keyfimden sual olunmaz deli güllabicisi olduğum için neticede.

Peki nedir bu güllabici?

Bilmeyenlere şöyle bir açıklama yapalım. Akıl hastanelerinde delilerin bakımlarından sorumlu kimselere verilen isimdir. Yani bir nevi deli tımarlayıcısı. Neticede deli konusunda çok da zorlanmadığımız ve her köşede mutlaka beş, on deli görebileceğimiz bir dünyada yaşadığımız için de bu ismi türetmek benim için çok zor olmadı. Lakin deli deliyi görünce sopasını saklar misali, etraftaki delileri ve delilikleri yazabilmekte delilikle teşbih-i mesaisi olan birinin muktedir olabileceği bir şeydir

Dolayısıyla güllabiciyim diye de benim de çok normal olduğum gelmemeli akıllara.

Efendime söyleyeyim, delileri tımar eden deli bir güllabici olarak her hafta buradan size türlü türlü yazılar ileteceğim . Bunların bazıları saptama, bazıları bilimsel, bazıları cinsel, bazıları tinsel bazıları ise tamamen serzeniş olacak gibi hissediyorum şimdiden. Kısacası içimden ne gelirse, tüm samimiyetimle buradan yazılarımı sizlere ulaştırıyor olacağım. O zaman haydi ilk haftanın yazısına şöyle bir girizgah eyleyelim.

Bilen bilir. Profesyonel manada sanat kariyerimin yanında sahne sanatları ve müzik konusunda da akademik kariyerimin devam ettiğini ve bir üniversitede de yine sahne sanatları alanında öğretim görevlisi olduğumu.

Bunca senedir halen bilmeyenleriniz varsa, pespaye instagram ve tiktok fenomenlerini araştıracağınıza yazın google’a şu kardeşcağızının ismini de bilin ucundan kıyısından bir şeyler. 😄 Şimdi tam da uzmanlık alanlarımdan biri olan müzikle alakalı bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Bazı müzikal terimler ve olgular bilgi birikimi olmadan ağızlara sakız olacak türden şeyler değildir. Çoooook uzun zamandır bu konuda bir şeyler yazmak istiyordum. O gün de bugünmüş.

Müzisyen kişilerin haricinde,Türkiye, Counter tenor ve 3,5 -4 oktav tanımıyla ilk kez benim 2004 senesinde miniminnacık, gencecik, çiçeği burnunda bir müzisyen iken katılmış olduğum program olan Akademi Türkiye vasıtasıyla tanıştı.

Bu oktav kavramı gündeme geldiği o andan itibaren de dillere pelesenk olurken, şu tarz cahilane konuşmalara da neden oldu.

- Abiiiii! Yarışmada Cenk diye bir çocuk var sesi 4 oktav

- Eee n’olmuş?? Bizim Hüseyin'in de 6 oktav…

Şimdi, ben bu duruma şöyle bir açıklama getireyim.

Benim sesimin dört oktav olması benim aynı zamanda counter tenor olmam yani kadın registerını (kadın tonlarını)da kullanabiliyor olmamdan kaynaklanıyor.

Normalde erkeklerin kadın tonlarını kullanmaları ancak falsetto dediğimiz ve kafa sesi olarak tabir ettiğimiz seslerle mümkündür lakin gerçek bir counter tenor'un kullandığı sesler falset değil tam sestir. Yani normal bir  tenor ‘un sesi 3,5 oktav ise kontr tonlarla bu ses 4-4,5 oktava kadar çıkabilir. Bu durum kontr alto, kontr bas, koleratur soprano ve kontr tenorlar için geçerlidir yani orada burada duyduğunuz sıradan seslerin, sadece tiz (ince) okuyor diye oktavının geniş olduğu anlamına gelmez. Bu açıklamalardan sonra  asıl ironik olan ve biz profesyonelleri hem güldüren hem de kafayı yedirten şey ise, insan sesi kontr tonlarla ancak 4-4.5 oktav olabiliyorken etrafta sadece reklamını yapmak için sesinin 5-6-7-8 hatta 10 oktav olduğunu söyleyen, iddia eden ibişlerin olması.

Siz siz olun, bir akademisyenin size bu kadar detaylı anlattığı, açıkladığı bir olaydan sonra, sesinin 4-4,5 oktav aralığında olduğunu söyleyen birine kontr tonların mı var diye sorun.

Kaldı ki, bu da çok sık rastlanan bir durum değildir. Özellikle tam ses kullanabilen kontr tenorlar ancak  20 milyonda bir bulunuyor ses tellerinin normal insana göre daha uzun olmasından mütevellit.  Kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu dönemlerde sesi güzel erkeklerden, kastrat edilerek yani hadım edilmek suretiyle  ancak bu ses elde edilebiliyordu.  Şu an için ise, kastrat işlemi olmadan, sadece yaratılış gereği, ses tellerinin normal insanlara göre daha uzun olmasından dolayı bu oktavları kullanabilen sınırlı sayıda yetenekli insan dünyada kendini müzikal anlama keşfettiyse, sesini duyurma şansı olabiliyor.

Ama ekseriyetle gerçek sanat anlayışına eğilim ülkemizde maalesef yok denecek kadar az olduğu için, o kişiler de bu kadar yeteneklerine rağmen, pespaye sosyal medya karakterlerine, sesi olmadan sadece görsel ve yakın ilişkilerle müzik (!) yapan şarlatanlara, yetenekli insanlara kapı açmayıp, müzik bilmeden ülkenin müziğine yön veren sugar daddy’lerin ve vamp ablaların piyasada cirit atmalarının kurbanı oluyorlar.

Az buçukta olsa, oktav kavramıyla alakalı biraz bilgilendiğinize göre, sesinin oktavının 5-6-7-8-9-10 olduğunu iddia edenlere kaba etinizle gülmek serbest çünkü cehaletin her türlüsüne  dur demek şart hatta vatandaşlık görevi. Bu da müzikal cehalet timsaline emsal teşkil eden konulardan biriydi. Oh be 3-5 kişi aydınlandıysa bu konuda ne mutlu bana… Ha bu arada tüm ibişlere selam olsun.

Yazıma son vermeden önce; gencecik, çiçeği burnunda bir genç iken katıldığım o yarışmada, umutları, heyecanı olan bir şarkıcı adayı olan bana, Radikal’deki köşesinden annem yaşında olmasına rağmen hiç tereddütsüz ‘GICIK’ diye yazı yazan sevgili Perihan Mağden ablaya da selam olsun.

O yıllarda yazısını, 'belki yaşımın küçüklüğüne istinaden anlamamışımdır ve belki  beni savunduğu ve benim idrak edemediğim nüktedan bir eda ile yazmıştır’’ iyi niyetime  dair defalarca okudum.  Yok! Her defasında aynı anlam mı çıkar yazıdan? Beni seven milyonlarca insana rağmen, neyim gıcık gelmişti acaba Perihan ablaya bilmiyorum ama o dönemden sonra kendisini daha bir yakın markaja aldım. Şu aralar hemen hemen onun bana ‘Gıcık’ yazdığı yaştayım.  Öğrencilerime bakıyorum, etrafımdaki gençlere bakıyorum. Bırakın gıcık demeyi, onların onurlarını zedeleyecek bir şey yapmamak ve hayatlarında kötü bir insan olarak beni hatırlamamaları için ağzımdan çıkan kelimeleri iki değil beş , on kez düşünerek zikrediyorum. Dediğim gibi hangi ruh hali bunu ablamıza yazdırdı bilinmez ama yakın markaja aldıktan sonra gördüğüm şey şu ki:

O tatlı çizgi film karakterlerine benzeyen sesinin haricinde pek de tahammül edilecek bir yanın yok. Kısacası, sensin GICIK! Perihan abla…

Popüler İçerikler

Meteoroloji 49 Kente Fırtına Uyarısı Verince Hava Forum 58 Kilo ve Altında Olanları Tiye Aldı
A Millî Takım'ın UEFA Uluslar Ligi'ndeki Play-Off Turu Rakibi Belli Oldu: Macaristan
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi