İşten çıktım. Eve dönüyorum. Cebimde bir tomar para. Eve varmadan bitiyor ama. Daha bu sabah oğlum, akşama özel dersi olduğunu hatırlattı. Parayı verenin canı acır, evladım. Can acısı kolay kolay unutulur mu? Elbette unutmadım. Özel ders dediğinin saati 350 papel. Haa, bir de test kitapları bitmişmiş onun için de bir 500 kâğıt lütfen. 500 pamuk desem acım hafifler mi acaba? “Elini öyle korkak alıştırma,” diyorum kendi kendime. Sonra toplantı arası okuldan bir mesaj: “ Çocuğunuz okul kıyafeti giymiyorsa, düz siyah renkte giyinmesine özen gösterin lütfen.” Olur, ben o özeni göstereyim de benim talan olan cebime kim özen gösterecek peki? El insaf!
Ah bu talepler dipsiz bir kuyu, bitmek bilmiyor. Ortada arz olsa sorun yok. Nerede o bereket. Beti bereketi kalmadı kazancımızın. Aslanın midesinde olan o ekmek, hayvanın neresine kaçtıysa artık… Elini kirletmeden, pisliğe bulaşmadan, ağız tadıyla bir ekmek yiyemiyorsun. Diyelim ki şansın yaver gitti ve yiyebileceğin gibi temiz bir ekmek buldun, o vakit de efendi efendi afiyetle yedirmiyorlar insana. Devir o devir.
Eve, ha vardım ha varacağım, telefonumda yeni bir mesaj. Ben daha cebimden eksilen paraları sindiremeden hem. Taleplerin ardı arkası kesilecek gibi değil. Çocuklarıma bakan ablamız, “Gelirken markete uğrar mısınız, evde hiç bakliyat kalmamış? Hazır gitmişken bana da saç boyası alırsanız çok sevinirim. Unutmadan, çamaşır deterjanlarında yüzde yirmi beş indirim varmış…” Olur ,olur, hepsini alırım. Şimdi kötü bir laf edeceğim de kadıncağız ne yapsın? Onun suçu mu? Mesajın sonuna bir emoji yapıştırmış, sevimli sevimli sırıtıyor. Halbuki hâlimin hiç sevimli bir tarafı yok. Ah şu saçını başını yolan kadın emojisi olsa, ben de ona yapıştıracağım da. Neyse… Alırım onu da alırım, hoş ben eve varıncaya kadar o alınacakların listesi hep uzayacak ya.
Okuldan gelir gelmez ufaklık dolabı açınca bir ihtimal çilekli sütünü bulamayacak, evimizin ablası sebzeyi meyveyi yetiştiremeyecek, “Bugün Çarşamba. Pazar var, uğramayı unutmayın,” diyecek. Sence bu kadarla kurtarır mıyım? Hiç sanmıyorum. Akşama mis gibi patlıcan kebabı var. Büyük oğlan yemeği görür görmez kesin mızmızlanacak, anında suratı düşecek, “Ben bunu yemem,” diyecek, ablası üzülecek, ben üzüleceğim, mecburen o pizza siparişi verilecek. Aslında canı pizza istediğinden değil, mecburiyetten canım, yersen tabii…
Al sana bitti mi cebindeki o bir tomar para? Daha eve varamadan hem. Eve girmeden biraz para çekmek icap ediyor, yoksa bu para yarını çıkarmaz!
Arabayı ATM’nin yakınına çekiyorum. Pek sıradan bir akşam üstü Beylikdüzü’nde. İşten çıktığım vakit gönülsüz serpiştiren yağmur, şimdi hızlanmış camları dövüyor. İniyorum arabadan. Bir telaş parayı çekiyorum. Elimdeki bir tomar para, usumdan hiç gitmeyecek o güne götürüyor beni.