Cehalet ve Tabuyla Savaşında Psikolojik Bir Fenomen Yaratıp Ölen Doktor: Ignaz Semmelweis

Bu içeriğimizde sizlere hem oldukça ilginç ve acı dolu bir yaşamı olan bir doktordan, hem de bu doktorun adıyla isimlendirilmiş, çevremizde de sık sık karşımıza çıkan bir psikolojik durumdan bahsedeceğiz: Semmelweis Refleksi.

Şanssız doktorumuzun yaşamına göz atmadan önce arkasında bıraktığı psikolojik fenomene göz atalım.

Semmelweis Refleksi, ortaya atılmış yeni bir iddiayı, bir bilgiyi veya bir düşünceyi, üzerine hiçbir araştırma yapmaksızın, bilgi sahibi olmaksızın veya yeterli tecrübede olmaksızın reddetme durumu olarak biliniyor.

Yani bu durumu "bilinen şeylere körü körüne tutunma, asla vazgeçmeme" gibi nitelendirebiliriz.

Çevremizde de tabuları olan birçok insanla karşılaşmaktayız. Yeni şeyleri asla kabul etmeyen, bildiğinden hiç vazgeçmeyen ve o konuda bilgisi olmasa dahi sürekli bir şeyleri reddeden insanlar...

Daha anlaşılır olması için tarihten bir örnek vermek gerekirse; Galileo 'Dünya Güneş'in etrafında dönüyor' dediğinde konu hakkında hiçbir araştırma yapmaksızın ona inanmayarak, teorisini reddederek ve hatta daha da ileri giderek canına kasteden insanları gösterebiliriz.

Bu psikolojik durumun perde arkasında oldukça çarpıcı bir hikayenin olduğundan bahsetmiştik, şimdi hemen ona geçelim.

İlk iş olarak 1800'lere doğru bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz. O dönemde tıp dünyası henüz emekleme evresindeydi ve daha kimsenin ne mikroplardan, ne hijyenin öneminden, ne de bulaşıcı hastalıklardan pek haberi yoktu. Ameliyatlar bile çıplak ellerle, hijyensiz ortamlarda yapılıyordu.

Bir gün biri çıkıyor ve bu durumda bir yanlışlık olduğunu sezmeye başlıyor.

O kişi ise, aynı zamanda reflekse ismini veren kişi olan, 1800'lerde yaşamış, Ignaz Semmelweis adlı bir kadın-doğum doktoru. Semmelweis görev yaptığı klinikte kadınların doğum sonrası ölüm oranlarının oldukça yüksek olduğunu fark ediyor. Bu konuyla ilgili araştırmalara başlıyor.

Semmelweis'ın çalıştığı yerde doğum yapılması için iki farklı klinik bulunuyor.

Klinikler arasında bir takım farklılıklar var. Birinci klinikte stajyer doktorlar görev alırken, ikinci klinikte ise stajyer ebeler görev alıyor. Bunun yanı sıra çok da ilginç bir istatistik var: Birinci klinikte doğum yapan kadınların lohusa humması nedeniyle ölüm oranları %20'lere yakınken, ikinci klinikte bu oran yalnızca %3 civarlarında.

Birinci kliniğin bu kötü ünü o dönem oldukça bilinen bir gerçekmiş.

Öyle ki, birinci kliniğe kabul edilen hamile kadınlar Semmelweis'a gelip ağlaya ağlaya ikinci kliniğe kabul edilmek için yalvarıyorlarmış. Hatta bazı kadınlar birinci kliniğe alınmak yerine sokakta doğum yapıyor, o sırada hastaneye doğru gitmekte olduklarını söyleyip böylece hastanenin sağlık hizmetlerinden yararlanıyorlarmış. Sokakta doğum yapan kadınların ölüm oranı da oldukça düşük olunca Semmelweis'ın kafası iyice karışmış.

Bununla birlikte, birinci kliniğin kötü ünü yüzünden Semmelweis büyük sıkıntılarla karşı karşıya kalmış.

Semmelweis uzun süre araştırmalarına devam etmiş, ama bir türlü asıl sorunu bulamıyormuş. Kliniklerdeki tüm ekipmanlar aynıymış, bunun yanı sıra iki klinikte de tamamen aynı yöntemler kullanıyormuş. Aradaki tek farklılıksa, daha önce de belirttiğimiz gibi, birinci klinikte stajyer doktorların, ikinci klinikte ise stajyer ebelerin çalışmasıymış.

Stajyer doktorların nerede yanlış yaptığı üzerine odaklanan Semmelweis çok ilginç bir şey fark etmiş; stajyer doktorlar ameliyatlara girmeden hemen önce anatomi dersinden çıkıyorlarmış.

Semmelweis, anatomi dersinde incelenen kadavralarla kadınların hastalanması arasında bir bağ olup olmadığını düşünmeye başlamış.

O dönemlerde bir meslektaşının, lohusa humması nedeniyle ölmüş bir kadın üzerinde otopsi yaparken yanlışlıkla kendi parmağını kesmesi ve ardından benzer belirtiler göstererek ölmesi Semmelweis'ın beyninde kıvılcımların çakmasını sağlamış. Kendisi, oldukça küçük olan, gözle görülemeyecek kadar minik canlıların bu hastalığın bulaşmasına neden olduğunu düşünmüş.

Semmelweis bu sonucun doğruluğunu test etmek amacıyla hemen bir önlem arayışına girdi.

Sonrasında da Fransız kimyacı Antoine-Germain Labarraque tarafından geliştirilen ve yine onun tarafından doktorlara açık yaraların dezenfeksiyonunu sağlamak amacıyla kullanılması önerilen, antiseptik özellik taşıyan bir solüsyonu kullanmaya karar verdi.

Semmelweis, veba salgınını önlemek amacıyla Paris'in her tarafının bu klorlu solüsyonla yıkandığını da duyunca, anatomi derslerinin ardından tüm stajyer doktorlardan hem ders sonrası, hem de her doğum sonrası bu solüsyonu kullanmalarını istedi.

Bir süre sonra durumun nasıl geliştiğine baktı, sonuçlar muhteşemdi!

Doğum yapan kadınların ölüm oranı ikinci kliniğe göre bile oldukça düşük bir seviyeye gelmiş, %1'e inmişti.

Semmelweis, bunun üzerine hemen o konu üzerine derin araştırmalar yapmaya başladı. Enfeksiyonların belirtilerini, bulaşma yollarını ve nasıl önlenebileceklerini anlatan birçok yazı yayımladı. Yazılarında cerrahlara, her ameliyat öncesi ve sonrasında ellerini kesinlikle bu solüsyonla yıkamalarını ve hijyene dikkat etmelerini öneriyordu.

İşte Semmelweis Refleksi olarak da adlandırılacak gelişmeler tam da o sırada gerçekleşti.

Semmelweis, çalışmalarının tıp dünyasında çığır açacağını ve tüm bilim çevresinden büyük övgüler alacağını düşünürken hiç beklemediği bir tepki dalgasıyla karşılaştı. Dönemin ileri gelen tıp insanları, Semmelweis ile dalga geçmeye başladı. Tüm bu ölümlerinin sebeplerinin kendileri oldukları ihtimali karşısında tepkileri çok sert oluyordu. Sadece basit bir el yıkamanın gayet yeterli olduğunu, solüsyon gibi saçma hijyen önerilerine ihtiyaçları olmadıklarını söylüyorlardı. Kadavralardan hastalık geçemeyeceğini ve iddiaların saçmalık, hadsizlik, abartı olduğunu belirtiyorlardı.

Akın akın gelen tepkiler nedeniyle, çalışmaları üzerine hiçbir deney ve gözlem dahi yapılmadan şanssız doktor üniversite hastanesinden kovuldu.

Semmelweis'ın çilesi bitmek bilmiyordu, nitekim tabularını yıkamayan dönemin tıp insanları kendisinin peşini bırakmadı.

Meslektaşları önemli yayın organları ve tıp akademilerine Semmelweis’i şikayet ettiler. Üniversiteden atıldığı yetmezmiş gibi, meslekten de uzaklaştırıldı. Sonrasında depresyona giren Semmelweis, zamanla akıl sağlığını da kaybetmeye başladı. Viyana sokaklarında dolaşıyor ve gördüğü bebek bekleyen çiftlere, doğum öncesinde doktorlara mutlaka ellerini yıkamalarını söylemeleri gerektiğini belirtiyordu.

Tüm bu gelişmeler sonucunda 1865 yılında akıl hastanesine kapatıldı. Burada her gün şiddete maruz bırakıldı ve kapatılmasından yalnızca 2 hafta sonra, yediği dayaklar sırasında aldığı ölümcül bir darbe nedeniyle hayatını kaybetti.

Kısa süren sonra yapılan araştırmalar gösterdi ki, Semmelweis gerçekten de haklıydı.

Louis Pasteur tarafından, mikroplar üzerinde yapılan detaylı araştırmalar Semmelweis'ı haklı çıkarıyordu. Dönemin en ünlü doktorlarından biri olan Joseph Lister da Semmelweis'ın ölümünün ardından, onun çalışmalarından habersiz olarak aynı konuda, farklı bir deneyim sonucunda aynı fikirleri yayımladı. Lister'ın tanınmış olması neticesinde tepkiler pek sert olmadı, aksine çalışmaları önemsendi ve tüm bunların sonucunda Lister tıp tarihine adını altın harflerle yazdırırken, Semmelweis unutulmaya yüz tuttu.

İşte cehaletle, tabularla ve ön yargılarla savaşında trajik bir mağlubiyet alarak hem işinden, hem ününden, hem de hayatından olan talihsiz bilim insanı Ignaz Semmelweis'ın hayatı da böyle. Semmelweis'ın adını alan psikolojik fenomen de tam olarak bunu, yeni bilgilerin cehalet ve ön yargılar neticesinde direkt olarak reddedilmesini ve aşağılanmasını konu alan bir durum.

Ne diyelim, neresinden bakılırsa bakılsın, her ayrıntısıyla ibretlik olan bir yaşam...

Popüler İçerikler

Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Ahmet Kural'ın Başrolünde Oynadığı TRT Tabii Dizisi Gassal'ın Tanıtım Afişleri Tepki Çekti!
YORUMLAR
13.07.2021

Semmelweis refleksi.... memlekette ki insanların bir çoğunun problemi.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ