Çarpıcı Bir Bilimsel Çalışma: Depresyonu İltihap Sökücü İlaçlarla Tedavi Edebilir miyiz?

Bilim dünyasında depresyon ile bağışıklık sistemi arasında bir bağlantı olduğu gerçeği uzun zamandır ön planda olan bir bilgi. Son zamanlarda yapılan bir deney ile bu durum tekrar gündeme geldi ve beraberinde de çok ilginç bir soruyu getirdi: İltihap oluşumuyla depresyon gerçekten bağlantılı mı, depresyonun temeli fizyolojik olabilir mi?

Depresyon günümüzde yılda 250 milyon kişiyi etkileyen çok ciddi bir problem.

Bu derece büyük çapta bir sorun olmasına rağmen, meydana geliş nedeni ve süreci kesin olarak anlaşılamamış durumda.

Yeni bir araştırmaya göre bağışıklık sistemimiz, depresyonun oluşumunda ve depresyonla mücadelede çok kritik bir süreç oynuyor olabilir. Hatta bu araştırma sonuçlarına göre, iltihap sökücü ilaçlarla depresyonu tedavi etmemiz bile mümkün olabilir.

Bilindiği üzere iltihap, vücudun patojenlere karşı ortaya koyduğu bir tepkinin ürünü.

Vücut, enfekte olan bölgeyi sitokin adı verilen proteinlerle dolduruyor ve enfeksiyon geçtiğinde sitokin seviyesi de düşüyor. Yine de bu proteinler, sağlıklı bir vücutta iltihap oluşumuna neden olabilir. Bu reaksiyonun da depresyonun bazı türlerine neden olabileceği düşünülüyor.

Araştırmacılar, deney için iltihap sökücü ilaçların pozitif etkilerine odaklandı ve ilginç bir şey fark etti.

İltihap sökücü ilaç kullanan insanlarda, kişinin fiziksel durumunun iyiye gidip gitmemesinden bağımsız olarak, depresyon belirtilerinde net şekilde azalmalar meydana geldi. Yani olayın hastanın fiziksel durumunun iyileşmesiyle alakası yoktu, fiziksel olarak bir gelişme kaydetmeseler bile depresyon belirtilerinde iyileşme oluyordu.

Bu çarpıcı sonuçlar akla başka bir soruyu daha getirdi: Bağışıklık sistemi ile depresyon arasındaki bağ neydi?

Araştırmanın başındaki Robert Dantzer'e göre, bu bağı anlamak için ilk önce enfeksiyon kaptığımızda neden hasta hissettiğimizi anlamamız gerekiyor. Dantzer'e göre patojenlerle savaşan tek şey bağışıklık sistemimiz değil. Beyin ve vücut koordine şekilde çalışarak çok daha geniş çaplı bir tepki ortaya koyuyor. Vücut sıcaklığının artması, metabolizma hızının artması, bu ikisini enerji sağlamak amacıyla cinsel isteğin ve iştahın azalması gibi... Yani enerji harcamamızı büyük oranda kısıyor ve tüm kaynakları enfeksiyonla savaşmaya harcıyoruz.

Araştırmacılar bu belirtilerin depresyonunkilerle ne kadar bağdaştığının üzerinde duruyor.

Hasta ve halsiz hissetme, enerji kaybı, kendini soyutlama isteği, iştah kaybı... Tüm bunlar depresyondaki bir insanın yaşadığı şeylere benziyor gibi. Tüm bunlar evrimsel süreç içerisinde geliştirdiğimiz tepkiler, yani antibiyotiği bulmadan on binlerce yıl önce türümüz, enfeksiyonlara karşı böyle savaşıyordu.

Tıpkı korkunun, dış tehlikelere karşı geliştirilmiş doğal bir tepki olması gibi; hasta hissetmek de vücut içerisindeki tehlikelere karşı geliştirilmiş bir tepki. Anlayacağınız ikisi de beyin tarafından oluşturulan ve tüm önceliği o anki olağanüstü duruma vermeyi sağlayan tepkiler.

Fakat beynimiz, kesinlikle kusursuz bir organ değil; bu nedenle de yanlış alarm verme konusunda üstüne yok.

Bu yanlış alarmlar sonucunda ortaya çıkan fobiler ve anksiyete gibi durumlar korku sisteminin yan etkileri durumunda. Depresyon da aynı şekilde, hastalık sisteminden kaynaklanan bir anormallik olabilir. Hastalık, enfeksiyon olduğunda ortaya çıkan bir tepkiyken; depresyon ortada hiçbir enfeksiyon yokken sitokin seviyesinden etkilenerek ortaya çıkan bir tepki olabilir. Dentzer bu durumu 'Gayet normal olan bir durumdan anormal bir duruma geçiş, fizyolojiden patolojiye.' sözleriyle açıklıyor.

Yine de şunu netleştirmek lazım: Depresyonun tek sebebi bağışıklık sistemi değil.

Aynı şekilde tüm depresyon formları da bağışıklık sistemi nedeniyle ortaya çıkmıyor. Yine de enfeksiyon sürecinde sitokinlerin devreye girmesinin ardından başlayan süreçteki moleküler seviyedeki bir hatanın depresyon oluşumunda etkili oluyor olması yüksek bir ihtimal.

Bir sonraki büyük adım ise hangi iltihap sökücü/engelleyici ilaçların antidepresanlar yerine daha iyi bir alternatif olacağını tespit etmek.

Bu da yeni klinik denemelerin başlatılması gerektiğini anlamına geliyor. Şu bir gerçek ki, bu araştırma ve sonuçları depresyonun tedavisini vermeyecek; ancak zaten depresyonun tek tip bir tedavisinin hiçbir zaman olmayacağını düşünürsek, bu o kadar da büyük bir eksiklik değil.

Eğer başarılı olunursa, antidepresanlara karşı bağışıklık kazanmış insanlara yeni bir tedavi imkanı sunulmuş olunacak; ki bu da devrim niteliğinde bir gelişme... Emin olduğumuz tek şeyse, depresyonun yalnızca zihinle alakalı bir sorun olmadığı, net şekilde fizyolojik temelleri de bulunan bir durum olduğu.

Popüler İçerikler

Boks Tarihinin En Pahalı Maçı Öncesi Mike Tyson, Jake Paul'a Tokat Attı!
TikTok Fenomenleri Çağla ve Cansu Arasında ‘Erkek’ Kavgası Çıktı: Cansu, Çağla’yı Silahla Vurdu
RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
30.10.2016

Şimdi o görselin konuyla ne alakası var?

30.10.2016

Depresif bozukluklar ve yaşanan krizler sırasında yaşanan ruh hâlinin somutlaştırılmış şekli

30.10.2016

94 model arabayla durduğum kırmızı ışıkta sağımda solumda arkamda 2012 model üzeri audi mercedes bmw üçlü kombosu olursa tabi depresyona girerim aq s.keirm böyle adaleti

Pasif Kullanıcı
30.10.2016

Sanmıyorum fiziksel hastalıklar kişinin inancına bağlı olmaksızın ilaçla düzeltilebilir ama zihinseller tamamen kişi tarafından düzeltilebilir depresyonunda korkunç yanı bu

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ